29 Kasım 2011 Salı

koçgiri.Koçgiri Aşireti’nin, Horasan’dan Gelme Hikayesi



koçgiri.

Koçgiri Aşireti’nin, Horasan’dan Gelme Hikayesi


Türkiye’de resmi ideoloji ve onun yazar çizer takımına –bu arada devşirilmiş kimi Alevi Kürt şahsiyetlerine- göre, bütün  Aleviler Türk’tür  ve Horasan, ya da  Orta  Asya’dan gelmişlerdir.
Oh... ne güzel!
Tabi bu hikayeye Koçgiri aşireti de dahil ediliyor. Peki bütün bu varsayımlar nereden çıkıyor  ve   neye dayandırılıyor! Deniliyor ki; “on iki Türk aşireti Selçuklu’ lar döneminde, Horasan’dan Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Şahmensur baba (Baba Mansur)’nın öncülüğünde, Erzincan Bağin ve Hüsnü (Hısn-ı) Mensur (Muhundu Mazgirt) bölgesine gelmişler” diye yazıyormuş güya.
Bu iddia ise genelde M. Şerif Fırat’ın yazdığı “Varto Tarihi” adlı kitabına dayandırılıyor. M. Şerif Fırat ise, Pir Ocakzadelerin elerinde bulunan secerenin birini ele geçirmiş ve orda aynen böyle yazdığını ileri sürüyormuş. Ancak M. Şerif Fırat’ın “Varto Tarihi” adlı kitabı için şöyle bir rivayet de mevcuttur.
Özelikle 1980 oniki Eylül askeri cuntasıyla birlikte, kimi sivil ve askeri memurlar, Alevi Kürt köylerini dolaşıyorlarmış ve “işte bakın! Sizin Türk olduğunuz ve Ortaasyadan geldiğiniz bu kitabta yazıyor’’ diye benzeri propangandalar yapıyorlarmış.
Biz, söz konusu secerelerden devam edelim.  Pir Ocakzadelerin ellerinde böyle secereler var. Bu doğru. Bu secerelerin bir çoğunu Nejat Birdoğan ele geçiriyor ve yayınlıyor. Gerçi Nejat Birdoğan da “Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik’’ adlı kitabında, M. Şerif Fırat’a dayanarak aynı iddiaları ileri sürüyor ama diğer tarafta kendisi de buna pek inanamıyor.
Nejat Birdığan, daha sonraki kitabında ise sözü edilen secerelere genişçe yer veriyor.
Bir, ikincisi ise Kureşanlı Seyyid Kekil de söz konusu secereleri topluyor ve Türkçe çeviri olarak “Peygamberler ile Seyyidlerin Secereleri ve Aşiretlerin Tarihi” adlı eserinde genişçe işliyor. Gerek Nejat Birdoğan gerek se Seyyid Kekil’in eserlerinde yayınladıkları secerelere baktığınızda tam tersi bir durumla karşılaşıyorsunuz.
Secerelerde oniki aşiret adı var. Ancak “Selçuklular zamanında, Horasan’da” ve “Türk” adına rastlamıyorsunuz. Yani “Selçuklular zamanında, oniki Türk aşireti Horasan’dan gelmiş” benzeri hiç bir belirleme bir ibare yok. Bunun, tamamen inkar ve imhaya dayalı asimilasyon politikalarından başka bişey olmadığı net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Olay şu: Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur, eski adı “Hıns-ı Mansur” olan bugünkü Adıyaman bölgesinden göç edip Dersim’e yerleşirler. Kürtler, Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur’dan kimi kerametler görmüşler ve kendilerine, talib olup bağlılıklarını bildirmişler. Kureşanlı Seyyid Kekil de, bunu aynı bu şekilde teyid ediyor.
Kaldı ki, Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur’un kendileri de Horasan’dan falan gelmemişlerdir. Yani sözü edilen kendi secerelerinde “Horasan’dan gelmişiz” diye her hangi bir belirleme yok.  Anlaşılan şu ki herkesi Türk göstermek ve Horasan yada Ortaasya’ya dayandırmak bir hikayeler serisi.
Burada “Horasan’dan gelme” üzerine kısa bir açıklama daha yapmak istiyorum. Uzun bir mesele olduğu için detaylarına girmeyeceğim.
Şah İsmail dönemindeki Çemişgezek Hükümdarları’nın ataları, Selçuklular zamanında “Horasan’ın kuzey batısı” da denilen eski Deylem bölgesinden, Dersim çevresine gelimişlerdir. O günün modası olarak “Deylem” ya da “kuzey batı Horasan” demek yerine, direk “Horasan’dan gelmişiz” demeleri pekaaladır. Bir de Şah İsmail döneminde ve sonrasında Dersim’den, İran ve Horasan taraflarına gidip daha sonra geri Dersim’e (Kürdistan’a) gelmeler olmuştur.
Selçuklular zamanında, eski Deylem bölgesinden gelen Dımıli Kürtleri dışında, her hangi bir Kürt (Alevi) aşiretinin, Horasan’da geldiklerine yönelik bir bilgi, belge ve bulgu yoktur. Yukarıda adı geçen Dımıli Kürtleri de, ya güney Zagros’lardan, ya da Dersim’den eski Deylem bölgesine gittikleri yönünde de başka bir kanı vardır. Çünkü Behistun yazıtlarında Dımıliler, Fırat ile Dicle havzalarında gösteren belirtiler vardır. Bir de kökenleri güney ve Küçük Güney Kürdistan’a uzanan Şadi gibi birkaç aşiret daha bugünkü Azarbaycan’ın Revan, Gence bölgelerine göç ederler. Bin’li yıllardan sonra ise Revan ve Gence’den, Dersim’e oradan da Koçgiri’ye göç ederler. Yani gidip gelmeler olmuş ise bu, Horasan ya da Ortaasya kökenli olma anlamına gelmiyor.  Kaldı ki bugün Horasan’da 1,5 2 iki milyon arasında yerleşik olan Kürtlere, kökenleri hakkında bir soru sorulsa “atalarımız Kürdistan’dan buralara gelmişler” benzeri cevaplar alabilirsin.
Diğer bir konu ise kimi yaşlılarımızın da “Selçuklular zamanında, Horasan’dan gelmişiz...” ve  benzeri aynı söylenceleridir. Ancak kafaları karıştırılan yaşlılarımız, aynı zamanda söyledikleriyle de açık bir şekilde çelişiyorlardı. Gerçi bu halende öyle ya!
Örneğin söz konusu bazı yaşlılarımız “Türk` üz” ya da “Türkmeniz, Horasan’dan gelmişiz” diye söylüyorlar. Pir’ lerimiz ise genel bir manada “aslımız bir, soyumuz İmam”....?’e dayanır” aynı zamanda onlar da “Selçuklular zamanında Horasan’dan gelmişiz” diyorlardı. Gerçi halen de diyorlar ya!
Peki Pir’ler neden böyle diyorlardı! Bu da ele alınması gereken ayrı bir konu.
Şimdi! Bunları söyleyen Pir. Biliyorsunuz. Pir ile talib arasında güçlü bir manevi bağ vardır. Pir ile talib birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Pir ne ise, talib de odur. Köken, söy, sop, yol hakkında Pir ne derse talib ona inanır. Dolayısıyla soy olsun yol olsun. Pir, kendi soyunu ve yolunu götürüp her hangi bir İmam’a bağlıyorsa, talip te  dogal olarak Pir`e bağlanmış oluyordu.  Şimdi durum böyle olunca bu sefer de Arab olma durumu ortaya çıkıyordu. Yani soy olarak eğer İmamlara bağlıysan! O zaman Arab’sın.
Nedense hiç kimse “eğer İmam soyundan isek bizler Arab’ız. O zaman bu Türklük nerden çıkıyor! Eğer Türk isek, bu İmam soyundan, yani Arab olmak nerden çıkıyor! İnsan ya Türk olur, ya Arab olur! İkisi birden olunmaz ki?... sorma zahmetine girmiyordu. Ya da hatır kırmak istemiyordu. Veyahut Pir’ler dahil hayatta kalabilmek için, kendilerini olduklarından farklı gösterdiler, ya da kimler ne dediyse, ne söylediyse “evet”lercesine kafayı saladı ve kendi iç dünyasına çelildiler.
Kısacası! Pir’lere göre “İmam soyundanız, Selçuklular zamanında Horasan’dan gelmişiz...!
Devletin görüşüne göre ise “öz be öz Türksünüz, Ortaasya’dan geliyorsunuz...!
E... o zaman Tanrı bağışlasın! Ne diyem!
Bir de, bu tür meselelerde bilmişlik taslamayan, kendi özgün halleinde olan yaşlılarımızın, özlikle de yaşlı ninelerimizin de söyleyecekleri vardı elbet. Onlar, bu tür sorulara yalın bir şekilde iki cümleyle cevap veriyorlardı.
“em Kûrmancınê, Kûrmancê Elewi’nê” yani “biz Kürdüz, Alevi Kürdüyüz” diyorlardı. Gerçeğin kendisi de buydu zaten. Yoksa başından beri söylediğim gibi gerisi hikaye.
Şimdi işin özüne dönelim.
Koçgiri aşireti:
“Koçgiri” Kürt bir aşiretin adı olmakla beraber, bir coğrafya  parçasının da adıdır. Eskilerde “Kemah” olarak anılan bu alan, 17 yy’dan sonra adını, aşiretin adından aldığı “Koçgiri” adı ile anılmaya başlar. “Koçgiri” adıyla anıldıktan sonra alanını biraz daha genişletmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, çizili sınırları olmamakla beraber kaba bir yaklaşımla bugünkü Zara, İmranlı, Refahiye, Divriği, İliç (Kuruçay), Kemaliye ve Kemah’dan Ovacık sınırına, ayrıca Hafik, Kangal, Suşehri, Şebinkarahisar, Çamoluk, Şiran, Arapgir ve Hekimhan ilçelerinden, kimisinin bir kısmını, kimisinin ise sınır boylarını içine alan coğrafya parçası “Koçgiri” kapsamı içine giriyordu.
Koçgiri aşireti, Osmanlı arşivlerinde şöyle geçiyor; “aşiret” olarak “Koçgiri” adıyla Sivas Eyaleti, Rumeli, Dersim sancağı ve Bozok Eyaletinde, “Cemaat” olarak “Koçgir” adıyla Erzurum sancağı Kemah kazasında yaşadıkları...” vurgusu aypılıyor.
Aşiret, Kemah’da “Koçgir Cemaati” olarak geçmesi Sultan Selim öncesinde, Kemah kalesinde “Cemaat” olarak yer aldıkları akla gelebilir.
Koçgiri aşireti’nin, Horasan’dan geldiğine yönelik iddialar, yukarıda da açıkladığımız gibi dayanağı olmayan temelsiz iddialardır. Koçgiri aşireti, kuzey batı Dersim’in, yani yöresel adıyla Koçgiri’nin yerlisidir. Kureyşanlı Seyyid Kekil, Koçgiri aşiretine değinirken kaynak olarak Herodot’u göstermektedir.
1514’de Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran savaşı, Şah İsmail’in yenilgisiyle sonuçlandı. Bir yıl sonra (1515) ise Sultan Selim tarafından Kemah kalesi kanlı bir şekilde işgal edildi. Osmanlılar tarafından işgal edilen Kemah kalesinden dört yıl sonra, Şeyh Celal önderliğinde ilk Celali isyanı ortaya çıkar ve aynı yıl içinde bastırılır. Koçgirililerin, Celali isyanına iştirak edip etmediklerine yönelik kesin bir kaynak yok.
Herhalukarda Kemah kalesi işgali ile kısa süre sonra çıkan ve bastırılan Celali isyanı dönemlerinde, Koçgirililer veyahut Koçgir aşireti’nin elit kesimi Dersim’e, İzoli ve Hormek aşiretleri arasına sığınımışlardır. Dersim’e sığınan Koçgiri` liler bir yüz yıl kadar oralarda kalıyorlar. Bu yüzden kimi yazarlar, Koçgiri aşireti için “İzoli-Hizoli aşiretinden ayrılma” şeklinde görüş birldirmişlerdir.
Siyasi ortamın kısmen hafiflediği 17 yy’ın başlarında, Dersim’deki, Koçgiri`liler geri Koçgiri’ye ve Koçgiri (bugün Refahiye’ye bağlı Gümüşakar) adı ile anılan köye gelip yerleşirler. Doğal olarak yerlerini terketmeyen ve halen Koçgiri’de yerleşik bulunan kendi klan mensupları üzerinde de gene söz sahibi olmaya devam ederler. Bundan sonra hızlı bir şekilde nüfusları çoğalır ve oluşan yeni yeni köylerle alanlarını da genişletirler.
Bu dönemlerde Kürdistan’ın değişik yerlerinden gelip, Koçgiri`ye yerleşen Kürt aşiret ve kabilelerle birlikte bir “Koçgiri” aşiretler konfedarasyonu halini alır. Yanı sıra diğer halk kesimlerinden gelip Koçgiriye yerleşenler de olur.
Bölge, 18 yy’dan sonra Osmanlı` lar tarafından “Koçgiri” olarak anılmaya başlar. 19 yy’dan sonra, Bugünkü Zara “Koçgiri” adıyla Sivas sancağına bağlı olarak önce nahiye, sonra kaza olur. Koçgiri adı Cumhuriyet’le birlikte yasaklandığı gibi, Koçgiri bölgesi de komşu iller arasında bölüştürülüp parça parça edilerek yani bir idari yapılanmaya sokulur.
Kaynaklar:
-Alevilik ve Kürtler, Mehmet Bayrak, Öz-Ge yay 20, 1997 Ank.
-Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, Nejad Birdoğan, Hamburg Alevi Kültür Merkezi yay, 1990 Almanya.
-Anadolu ve Balkanlarda, Alevi Yerleşmeleri, Nejad Birdoğan (Ocaklar-Dedeler-Soyağaçları), Alev yay, 1992 İst.
-Aşiretler Raporu, Kaynak yay (çok gizli tutulan bu rapor ilk kez 13 Aralık 1987’de 2000’ne Doğru Dergisinde yayınlanır),  iki basım, 2003 İst.
-Belgelerle Dersim Raporları, Faik Bulut, Yön yay, iki baskı 1992 İst.
-Belgelerle Koçgirî Olayı, Baki Öz, Can yay, 1999 İst.
-Bir El Kitabı Kürtler, Mehrdad R. İzady, İngilizceden çeviren Cemal Atila, Doz yay, 2004 İst.
-Doğu’da Aşiretler, Kürtler, Aleviler, Burhan Kocadağ, Can yay üç basım, 2004 İst.
-Dünden Bugüne Zara, Adnan Mahiroğulları, Genişletilmiş üç basım 1999 Sivas.
-Erzincan Tarihi, Ali Kemali, Erzincan Valisi 1931.
-Horasan Kimin Yurdu?, Faik Bulut, Berfin yay, 1998 İst.
-Koçgiri –Kuzey Batı Dersim- Mamo Baran, Tohum Yayın, 2002 İst.
-Koçgirî Ulusal Kurtuluş Hareketi, Evin Aydar Çiçek, Apec yay, 1999 İsveç.
-Kürt Dilinin Tarihçesi, Faik Bulut, Tümzamanlar yay, 1993 İst
-Kürdistan Tarihinde Dersim, V. Nuri Dersimi, Dilan yay dört basım, 1992 Diyarbakır.
-Kürtlük, Türklük, Alevilik, Martin Van Bruinessen, İletişim yay beş basım, 2004 İst.
-Peygamberler ile Seyyidlerin Secereleri ve Aşiretlerin Tarihi. Kureşanlı Seyyid Kekil. Basım yeri Köln Almanya
-Şerefname (Kürt Tarihi), Şerefhan, Türkçeye Çeviren, M. Emin Bozarslan, Deng yay üç basım, 2006 Diyarbakır.
-Tarihte Kürt-Türk İlişkileri Tori, Pêri yay 2002 İst.
-Ulusal Demokratik Mücadelede Koçgiri Kürt Aşiretleri. Dursun Evren 2008 İstanbul. Peri Yayınları.

 

 

------------------------dilane halo--------------------

 

Koçgiri başladı harba

Koçgiri başladı harba
Aziz TUNÇ

“Canım Alırlar Ecelsiz
Sığdıramam Kitaplara
Şifre Buyurmuş Bir Paşa
Vurulmuşum Hiç Sorgusuz, Yargısız”
Ahmet Arif


Koçgiri diye bir coğrafi alan, bu günün haritalarında yoktur. Dolayısıyla, Koçgiri derken nereyi anlatmak istediğimizi belirtelim. Koçgiri, bu gün Zara, Divriği, Hafik, Refahiye, Kuruçay, Kemah, İmranlı ve Kangal diye bildiğimiz bölgenin toplamıdır.

Koçgiri ayaklanması, 1920 yılında, henüz cumhuriyetin kurulmadığı, Osmanlının resmen yıkılmadığı koşullarda, Kürtlerin haklarını talep eden bir ayaklanmadır. İsyanın önderliğini Alişan ve Haydar Bey kardeşler ile Dersimli Baytar Nuri ve Alişer ile eşi Zarife yapmıştır. Aslında Koçgiri isyanının hazırlık çalışmalarının, 1916 yılında, Kangal”ın Yellice nahiyesinin Hüseyin Abdal tekkesinde yapılan bir toplantıyla başladığı söylenir. Bu toplantıdan sonra, 1918–1919”larda, bu toplantıyı düzenleyen Nuri Dersimi”nin, tekrar Koçgiri”ye gelmesi ve Kürt Teali Cemiyetinin şubelerini açması, isyanın hazırlıkları anlamında önemli gelişmelerdir.

Bu yıllarda Mustafa Kemal, yeni devletin kuruluşu için, Kürt ileri gelenlerinin katılmasını sağlamak istediği Erzurum ve Sivas”ta Kongreler düzenleyerek, çalışmalar yapmaktadır. Mustafa Kemal”in söyleminin esası, mealen,“Kürt ve Türklerin kardeş olduğu ve aynı dine inandıkları, gâvur olan ortak düşmana karşı ortak hareket etmenin gerekli olduğu” şeklindedir. Mustafa Kemal, 1919 da Sivas”ta görüşmelerini sürdürürken, Sivas valisi Reşit Paşa aracılığıyla, Koçgiri”nin önde gelen Kürt liderleri olan, Alişan ve Dersimli Baytar Nuri Bey”lerle de görüşmek ister. Mustafa Kemal”in bu görüşme isteğine, Dersimli Baytar Nuri gitmez, Alişan Bey gönderilir. Mustafa Kemal, Alişan Bey”e, Zara, Nuri Dersimi”ye ise Dersim mebusu olmalarını önerir. Alişan Bey, hem kendi adına, hem Dersimli Baytar Nuri adına, bu öneriyi ret ederek, “Kürtlerin hak ve taleplerinin karşılanması gerektiğini, bu yönlü gelişmeler olmadığı sürece milletvekili olmalarının söz konusu olmayacağını” söyleyerek, görüşmeyi bitirir.

Bunun üzerine, Koçgiri aşiret liderleri, toplantılar yaparak, durumu değerlendirir ve ne yapacaklarını tartışırlar. Burada çıkan sonuca göre Kürtler, Alişan Bey”in daha önce belirtilen düşüncelerine uygun olarak, bu yeni durumda, özerk siyasal durumlarının devamını talep etmeye, gerekirse, bu amaçla, ayaklanma dâhil, her yola başvuramaya karar verirler. Öte yanda merkezileşmeye çalışan yeni siyasal yapılanma, Koçgiri”de gelişen bu duruma karşı, Koçgiri”yi askeri ve siyasi olarak kontrol altına almaya yönelik hazırlıklara ve çalışmalara başlar.

İsyanın başlaması ve yenilmesi
Merkezi siyasal yapının, Koçgiri”ye askeri birliklerle girerek egemenlik kurmaya çalışmasını kabul etmeyen Koçgirili Mısto”ya bağlı birlikler, Temmuz 1920”de, Zara”nın Culfa Ali karakolunu basarlar. Böylece Koçgiri başkaldırısı başlamış olur. Kürt isyancıların sürdürdüğü baskınlar sonucu, bölge, önemli ölçüde, Kürt isyancıların kontrolüne girer. Gittikçe genişleyen isyana, Dersim, Malatya ve o zaman ki adı Arga olan Akçadağ”da bulunan Drajen ve Atma aşiretleri de ilgi göstermeye başlarlar. Bu gelişmeler karşısında telaşa düşen Ankara Hükümeti, durumu kontrol altına almak ve isyanı durdurmak için yeni çalışmalar başlatır. Ümraniye nahiye müdürü olan isyan önderi Alişan Bey”i, Refahiye kaymakam vekilliğine, kardeşi Haydar Bey”i de, Ümraniye nahiye müdürlüğüne getirerek, onları isyandan vazgeçirmeye çalışır. Ancak isyan kararlılığında olan Koçgiri aşiretleri ve önderleri, bu durumda etkilenmedikleri gibi, isyanı büyütmek için yeni ataklar düşünürler. Dersim”in isyana katılmasını sağlamak için, Alişan Bey”in Dersim”e gitmesi gerektiğine karar verilir. Alişan Bey, Dersim”e gider ve Hozat”ta Dersim aşiret liderleriyle birlikte bir toplantı yapar. Bu toplantıda, Koçgiri”nin desteklenmesine ve bu durumun Ankara hükümetine bildirilmesine, ayrıca Kürtlerin isteklerini içeren bir mektubun Ankara ya gönderilmesine karar verilir. 25. Kasım 1921 “de "Batı Dersim Aşiret Reisleri",imzalı bu mektupla, Ankara”ya iletilen talepler, Kürtlerin varlığının ve özerk durumlarının kabulü, Kürt tutsakların serbest bırakılması, bölgeye gönderilen askeri gücün geri çekilmesi, bölgede Kürt memurların görevlendirilmesi, şeklindedir. Mektup, Ankara hükümetine verilmek üzere, mutasarrıf Rıza Bey”e teslim edilir. Ankara siyasal iradesinin, bu talepleri kabul etmesi söz konusu değildir, ama isyanı bastırmak için de zamana ihtiyacı vardır. Bunun üzerine, Ankara hükümeti, isyan önderleriyle görüşmek amacıyla, Koçgiri”ye bir“nasihat heyeti” gönderir.Bu “nasihat heyetinin” girişimleri çözümleyici olmaktan çok, oyalamak ve zaman kazanmak amacıyladır. Bu oyalamalar boşuna gitmemiş, bu arada kış gelmiş, Dersim”in ve Koçgiri”nin dağları geçit vermez olmuştur. Bu koşullarda isyancılar, ilkbaharı beklemek zorunda kalmışlardır.

Bu arada Mustafa Kemal, Diyap Ağa”nın da içinde olduğu çeşitli Kürt ileri gelenlerini ikna etmiş, Ankara meclisine girmelerini sağlamıştır. Bu durum, Koçgiri isyanı açısında, olumsuz bir durumdu. Bundan başka, Aralık 1920”de Koçgiri isyanının önderlerinde Dersimli Baytar Nuri, bir tertip sonucu, tutuklanıp cezaevine atılmıştır. Ancak Dersim”lilerin ve Koçgiri”lilerin ısrarlı baskıları sonucu, serbest bırakılmıştır.

Bu zaman içinde yaşanan en önemli olay, Mart 1921”de, Miralay Halis komutasında bir Türk müfrezesinin etkisizleştirilerek, Ümraniye”nin ele geçirilmesi ve buraya Kürt bayrağının asılmasıdır. Ayrıca Miralay Halis”in, isyancılar tarafında yargılanarak idam edilmesi, sorunun Ankara nezdinden de büyük bir önemle ele alınmasına yol açmıştır. Bu gelişme üzerine Ankara hükümeti, bir yanda, Koçgiri”ye Bitlisli Şefik”in başkanlığında, ikinci bir“nasihat heyeti”gönderirken, diğer yanda, bölgede sıkıyönetim ilan ederek, Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki orduyu Koçgiri”ye gönderir. İkinci “nasihat heyeti” , Haydar Bey ve diğer Koçgiri beyleriyle görüşmeler yaparak, onlarla Ankara arasında bir sözde anlaşma sağlamaya çalışır. Nurettin Paşa ve ordusu Koçgiri”ye gelince de,“nasihat heyeti” , işi bittiği için, Koçgiri”de ayrılır. Nurettin Paşa, 29.Mayısta Erkan-i Harbi Umumi”ye gönderdiği bir yazıda, mealen, “bu işin çözümünün daha çok şiddetli davranmakla mümkün olabileceğini” belirtmekte ve “böyle davranacağını” ifade etmektedir. Nurettin Paşa, önce Koçgiri”yi, Dersim”de ve güç alabileceği tüm çevresinde kopartır, yolları keser, kontrol altına alır. Sonra, tüm direniş merkezlerine saldırlar başlatır. Ayrıca, kendisi için çalışacak hainler arar ve hiç zorlanmadan bulur, Ginyan aşireti reisi Murat Paşa, bu işi yapmak için çok heveslidir. Bu arada Ankara hükümeti, isyanın bastırılması için, Topal Osman adındaki bir çete reisini de, görevlendirir. Koçgiri, artık kan akmaktadır. Köyler basılır, evler yakılır, ihanet ve zulüm kol gezmektedir.

Koçgiri zordadır, katliam tüm vahşetiyle yaşanmakta, ihanet tuzaklarını kurmaktadır. Ginyan aşireti reisi hain Murat Paşa, Kangal ağası ittihatçı Kürt Hacı Ağayla yaptığı görüşmeden sonra, isyan önderlerinde, Seyit Aziz”i, Zalim Çavuş”u ve kardeşi Hüseyin Çavuş”u tuzağa düşürerek yakalamış ve devlete teslim etmiştir. Nurettin Paşa kuvvetleri, Kurmeşan aşireti lideri Güzel Ağa”yı, şehit etmişlerdir. Topal Osman çetesi Haydar Ağa”nın konağına saldırarak yakmış ve ailesini esir almıştır. Aşiretlerin önderi durumunda olan Sabri ve Bahri Beylerde, girdikleri çatışmalarda şehit olmuşlardır. Durumu değerlendiren Haydar Bey, 2 bin kişi ile 24. Nisan 1921 de, Erzincan-Pülümür üzerinde Dersim”e çekilmek, orada almayı düşündüğü kuvvetlerle tekrar dönmek için, çıktığı Dersim yolculuğunda, yine bir ihanetle karşılaşır. Kureşan aşireti lideri Kör Paşo, Haydar Bey”in yolunu keser. Haydar Bey”e, “kendisini desteklemediklerini, bunun içinde Dersim”e girmesini istemediklerini,” söyler. Beklemediği bu ihanet karşısında şaşkına dönen Haydar Bey, Dersim”e girmek için kardeş kavgası yaşamakla, geri dönmek arasında kalır ve “bir kardeş kavgası yaşamak istemediğini” belirterek geri döner, Koçgiri dağlarına. Ancak ailesinin rehin alınmasından ve genel gelişmelerden dolayı, isyanı sürdüremez. Bu durum, Koçgiri isyanının sonu demektir.

Bu şekilde yenilgiye uğrayan Koçgiri isyanından sonra, Nurettin Paşa ve Topal Osman, katliamlarını yoğunlaştırırlar. Artık Koçgiri”de, kırım zamanıdır. Koçgiri yanmış, yıkılmış, çocukların, kadınların, yaşlıların içinde olduğu binlerce insan, her türlü vahşet yöntemleri kullanılarak, öldürülmüşlerdir. Bir biçimde ölümden kurtulanlar, dağlarda, mağaralarda yaşamak zorunda bırakılmışlar, yakalanıp öldürülmeyenler sürgün edilmiştir. Sınırsız ve kuralsız bir katliam yaşatılır, Koçgiri”de. O denli insafsızlık ve gaddarlık gösterilmiştir ki, o günün meclisinde bile bazı milletvekilleri sert tepki göstererek, Nurettin Paşa”nın ve Topal Osman”ın yaptığı zulme karşı çıkmak zorunda kalmışlardır. Muş mebusu Hacı A. Efendi, meclis oturumunda, “gördükleri ve duydukları karşısında dehşete düştüğünü” belirtmektedir. Lazistan milletvekili Ziya Hurşit”te, bu katliama karşı çıkanlardadır.

Esas yoğunluğu 1921 yılının yaz aylarına kadar süren Koçgiri isyanının bastırılmasından sonra, önderlerin kimi teslim olur, kimi ihbarlar sonucu yakalanır. Haydar Bey, Koçgiri”ye döndükten sonra, yapılan görüşmeler sonunda, 1000 kişilik maiyetiyle birlikte teslim olmaya mecbur edilir. Alişan Bey, Ankara hükümetiyle yaptığı görüşme sonucu, af edilmek şartıyla, teslim olmayı kabul eder.

Yargılamalar
Dönemin sıkıyönetim mahkemesinde yapılan yargılamalar sonucu, 400 Koçgiril”i yargılanır. İsyanın önderlerinden 15 kişi vicahen, 95 kişide gıyaben idamla, geriye kalanlarda çeşitli hapis cezalarıyla cezalandırılırlar. Ancak, henüz yeni olan Ankara hükümeti, bu idamları uygulamayı göze alamaz ve iki ayrı af yasası çıkartarak, Dersimli Baytar Nuri ve Koçgirili Alişer ve eşi Zarife dışındaki önderleri af eder.

Buna rağmen, isyan önderlerinde Alişan ve Haydar kardeşlere sürgün cezaları uygulanır. Alişan ve Haydar Bey”ler, 1931 de çıkan bir af kanunuyla Koçgiri”ye dönerler ve Ümraniye”de yaşamaya başlarlar. Ancak dönemin kaymakamının örgütlediği iddia edilen bir saldırı sonucu, evlerine atılan bir bombayla Alişan Bey ölür, Haydar Bey ağır yaralanır. İsyan önderlerinde Alişer, eşi Zarife ve Dersimli Baytar Nuri, yakalanmayarak, Dersim”e giderler. Koçgiri isyanının yenilmesinde büyük rolü olan hain Murat Paşa ise, direnişçiler tarafında, 1926 yılında öldürülür. Böylece ihanet cezasız kalmamış olur.

Ebubekir Hazım Tepeyran
Koçgiri katliamında sonra, Sivas”a vali olarak giden, Cumhuriyet gazetesi yazarlarında Oktay Akbal”ın dedesi Ebubekir Hazım Tepeyran, yakın dönemde yayınlanmış olan anılarında, 1921 yılında yaşananları,“orada komutanlık yapan Nurettin Paşa”nın, acımasız bir katliamı olduğunu” yazmaktadır. Aynı yetkili, anılarının başka bir bölümünde, “ Ümraniye bucağına ve Zara ilçesinin merkezine bağlı köylerden 76 ve Divriği ilçesinde 57, toplam 132 köy, savaştaki düşman istihkâmları gibi yakılmış, yıkılmış ve yüzlerce nüfus öldürülmüştür. Binlerce nüfus da dağlarda, kırlarda, açlıktan ve sefaletten ölüme mahkûm edilmiştir.” Tepeyran devamla, “Nurettin Paşa, yarattığı facialarla yetinmemiş, Koçgiri ileri gelenlerinden öldürülen ya da can korkusuyla dağlarda saklanan kişilerin ailelerini de Sivas”a sürmüştü” demektedir.

Alişer
Alişer, 9 Temmuz 1937”de öldüğü zaman tahminen 55 yaşlarında idi. Alişer, bir halk hareketinin önderi, bir siyasetçi olarak, Koçgiri isyanında önemli bir rol oynamıştır. Koçgiri isyanında yaşanan yenilgiden sonra, Nisan- 1921”de Dersim”e gitmiştir eşi Zarife ile birlikte. Alişer ve eşi Zarife, Dersim katliamı devam ederken, 9 Temmuz 1937 Cuma günü, Kafat köyü yakınlarında kaldıkları bir mağarada, hain Rehber ve çetesi tarafından, tuzağa düşürülerek öldürülürler. Alişer”in ve Zarife”nin başları, hain Zeynel tarafından kesilerek, General Alpdoğan”a verilmek üzere Alb. Nazmı Sevgen”e teslim edilir. Katil ve hain Zeynel”e, Alişer”i öldürdüğü gün, devlet tarafından 100 altın verilir. Ancak Zeynel”le işi bitenler, onu da daha sonra, oğluyla birlikte öldürmüşlerdir. Alişer, isyan önderi olmasının yanında aynı zamanda Kürtçe ve Türkçe güzel şiirleriyle de bilinmektedir.

Alişer in bir şiirinde

Koçgiri başladı harba
Sesi gitti şarka garba
Bir ordu asker geldi
Dayanamadı bu darba

Zarife
Alişer”e, tüm yaşamında eşlik eden Zarife, uzun boylu, yuvarlak yüzlü, güzel bir kadın olarak anlatılır. Dost- düşman herkesin takdir ettiği, omzunda tüfeği eksik olmayan yiğit bir Kürt kadınıdır Zarife. Nazmı Sevgen; “ Alişer”in karısı Zarife de dikkate şayan bir tiptir. Kocasına, silahlı olarak her zaman refakat ve eşlik etmiş, sonunda o da kocasıyla birlikte kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank”lı Efendi adında birisinin canına kıymıştır.” diyerek, düşmanı olmasına rağmen takdir duygularını dile getirmekten kendisini alıkoyamamıştır.

Topal Osman
Topal Osman, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamacasına, insan öldürür Koçgiri de. Çoluk - çocuk demeden binlerce Alevinin vahşice öldürülmesinden birince derece sorumludur.

Çoğu insanı, üzerine benzin dökerek ve karınlarını deşerek öldürmüştür. Topal Osman, yıllar sonra, Ankara hükümeti taraafında kullanılmasına gerek kalmadığı için ve aralarında doğan bir sorunda dolayı, merkezi hükümet kuvvetleriyle girdiği bir çatışmada öldürülür. Ölümüne yasallık verilmesi için, yapılan yargılamada, idama mahkum edilir. Topal Osman”ın idam kararı, Ankara- Buğday meydanında, kafası koparıldığı için, ayaklarından asılarak yerine getirilir.




-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------






Dersim Arastirmalari icin son derece onemli bir dergi Tarih dunyasindan Aliser Efendi hakkinda yazilan ve cok arastirmaci tarafindan atifta bulunulan yazi oldugu gibi orijinal bir sekilde asagidadir fotograflariyla birlikte.
Dergi genelde osmanli tarihini arastiran, kendi zamaninda “kaliteli” bir dergi olarak nitelendirebilinir ama biz Dersimliler icin onemli olan dergiyi cikaranlar olmali bunlardan biri Jandarma Albayi Nazmi sevgen’dir ve digeri de Niyazi Ahmet Banoglu, Banoglu gazateci-ajan sifatiyla katliama katilanlardir, bu iki sahis da Dersim jenosidinde aktif rol oynamislardir.
Jandarma Albayi Nazmi sevgen asker kokenli bir aileden gelmektedir ve siradan biri degildir o Dersimle diyebiliriz ki yasami boyunca ugrasan askerlerden biridir uzmanlik alani istihbarattir, Aliser efendinin olumunu buyuk ihtimal planliyandir, Aliser efendi katl edildikten sonra onun kitaplarina, el yazma defterlerine ve diger esyalarina el koyan turk devleti adina gene Jandarma Albayi Nazmi sevgeni gormekteyiz elimizde olan bir kac siiri yayinlayan da odur..
Aliser efendinin kesik basinin fotografini buyuk ihtimal cekende Jandarma Albayi Nazmi sevgendir sevgenin yazilarindan biliyoruz ki o Dersimin her seyiyle ilgilenmis ve belgelemistir.
Dersimin janosidinde onemli rol oyniyan bu adami tanimak gerek...

www.dersim.biz
Kaynak: Tarih Dunyasi Tarih: Yil 1 Sayi 9-- 15 Agustos 1951
kaleme alan :Jandarma Albayi Nazmi Sevgen
kunye


 tmp9A-1
Dersimin erkânı harbi diye anılan Alişiri öldüren gene Dersimli Zeynel
Yakın tarihin esrarla örtülü hâdiseleri ve
Koçkirili Alişir
Bu yazı, yakm tarihin şimdiye kadar bir esrar perdesiyle örtülü kalan Dersim isyanının içyüzünü aydınlatmaktadır ve bu isyanın elebaşılarından Alişir hakkında şayanı dikkat malûmat vermektedir. Şimdiye kadar hiçbir yerde neşredilmemiş malûmatı ihtiva eden yazı, aynı zamanda Cumhuriyet devri tarihini yazacak istikbalin tarihçisine son derece meraklı ve faydalı vesika teşkil edecektir.
Yazan: NAZMİ SEVGEN
(Yazı ve resimlerin iktibas hakkı mahfuzdur)
Dersim'in tarihçei seyyiatmda böyle bir isim de vardır:
Alişir, öldüğü zaman «-9 Temmuz 1937» tahminen elli beş yaşlarında idi. Alişiri ilk defa siyaset ve mel'anet sahasında, Koçgiri aşireti reisi Mustafa (Paşa) nın kâtibi olarak görüyoruz. Dersim havalisinde tanınması, birinci Büyük Harpte Erzincanda Ruslarla teşriki mesai ettiği zamana tesadüf eder. Erzincanda Rusların et müteahhidi olarak ortaya
çıkan Alişir, Rus komutanlığından orduya sığır mubayaa etmek üzere yediyüz Türk altın: yanma da bir manga kadar Rus askeri ve or mekkâre almış, Munzur dağlarını aştıktar sonra Rusların elinden hayvanlarını gasb V€ askerlerden de üçünü esir ederek Dersim< yürümüştür. Bu hâdise, esasen Türk düşmanı olan Erzincandaki Rus komutanı Lahof'uı büsbütün Türkler aleyhine harekete geçmesine sebep olmuştur. *
    clip_image004                                          
 Alişir, karisi Zarife ile, dağlarda silâhlı gezdikleri zaman
Alişir, Dersime geldikten sonra «Ovacık»-daki milis alayının kâtibi olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntakasına hareketinde beraber gitmiş, bir müddet de «Sebil Baba Dağı»nda kalmıştır.
Büyük Harpten sonra Koçkiri'ye avdet eden Alişir, eski vazifesi olan Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa «Paşa» nm oğlu Alişan Beyin kâtibliğini deruhde etmiştir. İşte Alişiri burada, memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin başında bir dimağ olarak görmek üzereyiz. Alişiri, Koçgiri Aşireti Reisi Mustafa «Paşa» kendisinde bazı istidadlar görerek yetiştirmiş, onu bilhassa sık sık Dersime göndererek Dersim aşiretleri üzerinde müessir ve faal olmasını temin etmiştir.
Alişir; zeki, fesadcı ve cesurdur. Çok güzel Türkçe okur, yazar. Dersimde elimize geçmiş bir çok siyasî ve hicvâmiz manzumeleri vardır. Kendisine bu diyarın halaskarı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir. Onda Kürdlük fikir ve emelleri de vardır. İşte bu fikir ve emellerdir ki, büyük harp mütarekesini müteakip Alişiri, bütün kirli ve fesadcı emellerile ortaya çıkarmıştır.
Sevr muahedesine, Kürdlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlere muhtariyet idare verileceği mealinde bir madde konulmuş olması Kürdleri ümidlere düşürmüştü. Bu sırada Koçgirili Mustafa «Paşa» nın oğlu Haydar Bey İstanbula 'giderek Kürd Teali Cemiyetine girmiş, Koçgiri'ye avdetinde «Ümraniye» de cemiyetin bir şubesini açmıştı. Şubenin riyasetini de deruhde eden Haydar Bey, Dersimdeki aşiret reislerile sair müteneffizle-ri, Koçgirinin ileri gelenlerini cemiyete kaydetmiş, Kürd amaline müteallik eserlerle beraber cemiyetin naşiri efkârı olan Kürdçe «Jin» gazetesini de getirterek işe bu noktadan hız vermişti. İyi bilmek lâzımdır ki, Haydar Bey bu işleri yapacak, başarabilecek bir a-dam değildir. Perdenin arkasında Alişir vardır, asıl faal, muharrik olan odur.
Nihayet Alişiri, 1920 senesi Martında maskelerini atarak, hakikî siyasî hüviyetile Dersimde Ovacık ve Hozatta halka tahrikâmiz hitabeler verirken görüyoruz. Yanında Refa-hiyenin Şadilli aşireti Reisi (Paşa Bey) ve arkadaşları var. Alişir, bu cür'eti Kürd Teali Cemiyeti Reisi Abdülkadir'den almıştır. Çünkü Dersime gelmeden bir müddet evvel, Koç-kiri'nin Armudan köyünden Mıgırdıç isminde bir Ermeniyi sureti mahsusada İstanbula göndermiş, bu vasıta ile Seyyid Abdülkadirden talimat almıştır.
Alişir, Dersimdeki konuşmalarını Türkçe yapmıştır. Dersimliler ve Koçgirililer «Zaza»-ca konuşurlar. Fakat aralarında lehçe farkı vardır. Bu sebeple Koçgirili Zaza Dersimli Za-zanın söylediğini anlayamaz (1). Alişir, Kürdçe de yazmış, şiirler söylemiştir. Bunlar da ayni sebeple Dersimde yer tutmamış, okuna-mamış, bellenememiştir. Bunun içindir ki, A-lişirin fikrî faaliyeti Dersimi çorak bulmuştur,
Alişir; fesadcı sözlerile Ovacık ve Hozatta tahmin ettiği alâka ve temayülü bula(1) Muhterem okuyucularımıza, yakında bu sahifelerde Zaza tarihi, folkloru, lisanı hakkında uzun boylu malûmat vereceğiz.
clip_image006
Alişirin uzttn müddet sığındığı Munzur dağları ve içine girilmez mağaraları
mamıştır. Dersim denizinde fırtına' ancak kendi reislerinin işaretile kopar. Zaten Der-simliler daha evvel, büyük devletlere telgraf çekerek Osmanlı hükümetinden ayrılmak istemediklerini bildirmişlerdi. Alişir, buna da bir sebep bulmakta gecikmedi. Denildi ki, Osmanlı memurlarının tesirile, Dersimliler hakikî emellerini izhar edememişlerdir. Maksadla-rı müstakil Kürdistan Hükümetine iltihak etmek ve onun özünü teşkil etmektir. Alişir tarafından bu mealde hazırlanan muhtıra Kürd Teali cemiyeti vasıtasile büyük devletlere gönderildi. Ne garip tecellidir ki, bu sırada Koçgiri aşireti reislerinden Alişan Bey Refahiye kaymakamlığı vekâletinde bulunuyor, kardeşi Haydar Beyin ve bilhassa Alişirin siyasî faaliyetlerinden güya habersiz, onlarla tamamen alâkasız bulunuyordu.
Alişirin Dersimde ektiği fesad tohumları bu sırada filiz vermeğe, tesirini göstermeğe başladı. «Ezcümle Ovacık kazasının Tarpazin nahiyesi eski Müdürü Mustafa Ağa, Kemah köylerine gelerek asker toplanmasına Padişahın emri olmadığını, Dersimlilerin asker ver-miyeceklerini, Kemahlıların da vermemelerini» tenbih etti ve bunu temine çalıştı. Artık isyan fikri umumileşmişti.
Elâziz Vilâyetinden, garbî Dersim aşiretlerine bir nasihat hey'eti gönderildi. Hey'etin
izamını zaaf nişanesi addeden Şeyh Hasanlı ağaları, giden zevata karşı çok barid davrandılar ve şu yolda cevap verdiler:
(Sevr muahedesi mucibince Elâziz, Di-yarıbekir, Bitlis, Van vilâyetlerinde müstakil bir Kürdistan teşekkül etmesi lâzım geliyor. Bu teşkil edilmelidir. Aksi takdirde bu hakkı silâh kuvvetile alacağız.) dediler. Birkaç bin Dersimli'nin Sivas vilâyetine hücum ve orayı işgalden sonra Ankara üzerine yürüyeceklerini ifşa eylediler ve faaliyete girişerek her tarafta yağmacılığa başladılar. Ezcümle Belican nahiyesinin Karaibo köyünden Deli Esad oğlu Rifat yirmi kadar avenesile, ahalisi Türk olan Günlü çiftliğini bastı, sekenesinin bir çoğunu öldürdükten, emvalini de yağma ettikten sonra çiftlik halkına hitaben: «Siz er-menilere yaptınız, biz de size yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyor. Biz Sivası işgal edeceğiz ve sonra Ankaraya gidip millî hükümeti «buna kongre diyorlardı» de devireceğiz.» dedi.
20 Teşrinievvel - 1336 tarihinde Dersim aşiretlerinden Bezgâr aşireti şakileri Giresun-dan Kemaliyeye gelmekte olan bir yolcu kafilesini Kuruçay'ın Kımhu mevkiinde soydular. Civarda askerî kuvvetler olmadığından Refahiye Kaymakam vekili Alişan Bey yüz kadar atlı ile güya bu eşkiyanın tedibine gitti. Fakat bunları tedibe bedel, talan edilen eşya ve emvalin mühim bir kısmını kendine ayırarak maiyetinden on iki atlı ile Dersime savuştu.» (2)
Koçgiri hâdisesinin teşrihi ve izahı mev-zuumuza dahil değildir. Bu sebeple biz yine Alişirin siyasî faaliyet ve şekavetini takip ve hulâsa etmeğe devam ediyoruz.
Koçgiri hâdisesinin başlangıcında Alişir de Efendisi Alişan Bey gibi yine Dersime geldi. Çünkü Koçgiri hazırdı. Koçgiri ile beraber Dersimi de hazırlamak ve müştereken harekete geçirmek lâzımdı.
Nihayet Alişir, naili meram olmuştu. 8 Mart - 1921 de Koç uşağı aşireti Reisi Bra İbrahim'i tahrik ederek onu iki yüz kadar a-venesile beraberine alıp Kemahm Hoğus köyüne gelmiş, Polis Munzur nammdaki sergerdeyi yüz kadar maiyetile Üskübürk köyüne sevketmişti. Bu sırada o havalide bulunan Kemah Kaymakamile jandarma komutanını bir baskınla esir etmişler ve 9 Mart - 1921 günü her iki eşkıya kümesi Terkilok köyünde yerleştikten sonra bu mmtakada faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Kuruçay Kaymakamı Talât Beyin Kuru-çaym Sime köyünde bulunduğunu haber alan eşkiya, oraya yürüyerek Talât Beyi tutmuş ve soymuşlardır. Cür'etlerini arttıran bu hâdise üzerine Kuruçaya yürümüşler, hükümet dairelerini yağma ve memurları esir ede-rek alıp götürmüşlerdir. Bu mel'unane ve bâ-ğiyane hareketlerin sebep ve âmili Alişirdir. Mevcudu beş yüze yakın olan ve Alişirin komutasında bulunan bu güruhu 14 Mart - 1921 de Ümraniye'ye yürürken görüyoruz. Alişirin peşine takıp sürüklediği Dersim kuvayi -muavenesi! Koçgirinin merkezine doğru yaklaşmaktadır.
Dikkate şayandır ki, âsilerin Büyük Millet Meclisine çektikleri telgraf da Alişirin de imzası vardır. Kendisine çok cazib bir de sıfat eklemiştir: Sâdattan Alişir.. Telgrafın suretini veriyoruz. Çünkü bu Alişîrin kaleminden çıkmıştır. O, böyle bir yazı işini 27 Mart-1937 tarihinde Sin'e vukubulan taarruzu müteakip, maslûb Seyyid Rızanın Elâzıkda dördüncü umumî müfettişliğe gönderdiği arizeyi de yazmak suretile tekrar yapmıştır. Böyle siyasî ve manalı yazılarda melekesi vardır: Büyük Millet Meclisi Riyasetine
clip_image008
Alişir ile karısını öldürmek için Zeynel ile beraber hareket eden ve Zarifenin bir kurşunu ile ölen Vank'lı Efendi(2) Erzincan, Ali Kemalî, sahife 154.
Nefsi Zara hariç olmak üzere ekseriyeti azimes! Kürdlerle meskûn olan Koçgiri kaza-ile Divriği, Refahiye, Kuruçay, Kemah kaza-Jarının mümtaz bir vilâyet haline ifrağ ve teşkilile yerli Kürdlerden bir valinin tayini, memurini adliye ve mülkiyenin yine vazifeleri başında bulunması.
Koçgiri Aşireti Reisi Mehmed Naki
Sâdattan Dersim Aşairi Rüesasından Alişir          Muştama, Seyid Han, Mahmut Munzur
Nihayet devletin kahir ve kadir eli 24 Nisan 1921 de Koçgiri hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişir de mukadder olan âkibetinden bir müddet için kendisini kurtararak Dersime firar ve iltica etmişti. Dersime firar tarihi olan Nisan 1921 den ölüm tarihi olan 9 Temmuz 1937 tarihine kadar on altı sene zarfında Alişir, Tuncelide hemen hiç bir siyasî faaliyette bulunmamış, fakat o tarihten itibaren maslûb Seyyid Rızanın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple onu yine maskelenmiş olarak Seyyid Rızanın arkasında görmek
clip_image010
Alişirin ibret verici akıbeti: Başı, Zeynel tarafından kesildikten sonra...
kabildir. Bu sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır. Onun biraz da tahrikâmiz olan Dersim hakkındaki şu manzumesi fikri mel'una-nesinin bariz bir tezahürüdür:
Gönül gel gezelim Munzur dağını
Ne hoş memlekettir ili Dersimin
Seyran eyliyelim Sultan dağını (1)
Ne hoş çiçektir gülü Dersimin
Nice Padişahlar geldi cihana İli almak için düştü gümana (2)
Her bir bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kali Dersimin (

* * *
Arslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Evliyalar gülüdür zalimler dermez (3)
Ona bağlıdır yolu Dersimin

* * *
Merdan-ı Hüdaya kim ki yaklaşır
İmdada kavuşur, hemen ulaşır
 Cûşa gelir, şimşek gibi savaşır
 Etrafı yıkar seli Dersimin

Aşair cömerd Hakkın rahına
Sultan Munzur durmuş kıblegâhına
Sultan Baba derler onun Şahına
 Atılır topları beli (4) Dersimin

         * * *                                 
Takinin Şeyh Ahmed ced-i âlâsı
 Seyyid ile Şeyh Hasan onun binası
 Şükür Hakka geçmiş onların duası
 Cümleye üstündür eli Dersimin

Son kit'ada işaret ettiği «Taki»; nazmda kullandığı mahlasıdır. Alişir, yazılarında «Hatayı» mahlasını kullanan ve Azarî lehcesile* yazmış olan Şah İsmail Safevî'nin tesiri altındadır. Onu taklide yeltenmiştir. Yukarıya nakledilen «Dersim» manzumesi bu tesir ve taklidi çok güzel göstermektedir. Şah İsmail Safevî'nin:
Gönül ne gezersün seyran yerinde Alemde herşeyün olmayunca
(1)  Mecmuamızın gelecek sayısında okuyacağınız «Celâleddin Havariz Şah — Tacik Baba» isimli yazımızdaki Tacik Baba dağının bir adı da «Sultan Dağı»dır. Manzumenin biraz aşağısmdaki «Sultan Baba» da yine ayni dağdır.
(2)  İşkil, zan, şüphe,
(3)  Dermek: Toplamak,
manzu-
diye başİıyan bir nefesine, «Dersim» mesi ne kadar benzemektedir.
Alişir, mütareke günlerinde Koçgiriderı Dersime geldiği zaman yeni teşekkül etmekte olan millî hükümeti tezyif için şöyle birkaç Mısra da uydurmuş, bunu bir müddet elindeki sazına da söyletmiştir:
(Devamı 395 inci sahifede)
(4) Beli: Evet.
clip_image012
Alişirin kendisine manzum bir mektup yazdığı Bahtiyar aşireti reisinin oğlu şaki ve maktul Şahin Fethi
Koç kir i li Alişir
Ayağımda kundura
Gittim, düştüm tandura
Padişahın haberi yok
Bunu eden kongra

Alişirin karısı Zarife de dikkate şayan bir tipdir. Kocasının mücadelesinde bu kadının tesiri çoktur. Kocasına silâhlı olarak her zaman refakat ve teşci etmiş, nihayet o da ko-casile beraber mukadder âkibete ermiş, fakat bu anda dahi Vank'lı Efendi namında birisinin canına kıymıştır.
Alişir, Dersime geldikten sonra bir müd-: det Ovacıkta, bir müddet Ağdat'da «bu köy Seyyid Rızanın doğduğu yerdir» Koç uşağı aşireti nezdinde kalmış, 1936 senesinde Abbasî uşağı aşireti mmtakasma gelerek 1936 kışını maslûb Seyyid Rızanın Şoson dağındaki damında ve kısmen de Vauk köyünde geçirmiştir. 1937 senesi ilkbaharında Kafat köyü civarındaki mağaraya geçmiş ve orada mu-hafazai hayata çalışmıştır.
Koç ve Ferhad uşağı aşiretlerine karşı devletçe ,- yapılan harekât ve neticesini bir manzumede toplamak istemiş, bunda devleti keklik'le senbolize etmiştir. Kendi yazısile elde ettiğimiz bu manzumenin bir kısmının burada fotoğrafisini veriyoruz:
Alişir, Dersimde iken Koçgiri'deki akra-basile muhabere etmiştir. Bilhassa yeğeni Mustafanın dikkate şayan bir mektubu elimize geçmiştir. Mustafa mektubunda, amcasına nasihat etmekte, devletin atıfetine sığınarak af dilemesini, dağlarda dolaşmaktan vazgeçmesini, bilhassa Tunceli kanununun neşrinden istifade etmesini tavsiye ve rica etmektedir. Başkaları da ayni tavsiyelerde bulunmuşlardır. -Metrûkâtı meyanında gördüğümüz bazı mektuplar bunu müeyyeddir. Fakat Alişir, mütemadiyen kaçmış, hesapsız seyyiatmm neticelerinden korkmuştur.
Alişir, Koçgiriden geldikten sonra Dersimde hiç bir işe karıştırılmamıştır. Bunun iki sebebi vardır:
1  — Aşiret Reislerinin, Alişirin mevkilerini işgal etmesinden korkarak onu yanlarına yaklaştırmamaları,
2  — Dersimde aşiretlerin ancak reislerine bağlı bulunmaları.
Buna rağmen Dersimde herkes ondan «Alişir Efendi» diyerek hürmetle bahsederdi.
Son zamanlarda bir mikdar keçi ve koyun tedarik ederek bunlardan istihsal ettiği ve hariçten aldığı yağları Hozat'a sevketmek, satmak suretile menfaat temin etmeğe başlamıştı. Metrukü ti meyanında tesadüf ettiğimiz bir kaç mektup yağ alış verişini göstermektedir. Halktan zahire toplayarak geçinmeğe çalıştığına güzel ve manzum bir misal daha veriyoruz. Alişir bu mektubu, Bahtiyar Aşireti Reisi Yusuf Ağanın oğlu şaki ve maktul Şahine yazmıştır. Hitab dikkate şayandır:
Yusuf Cemi! Bey Zade Şahin Fethi Beyefendiye
Ey hâin semavat, ey lem'ai şecaat, âli hem-i
menbaai sehavet
Zâtı kerem zatına eylerim arzı necat, selâm ve ,
dualarla ihtiramat
Sensin ezelden muhibb-i hanedan
 Sana şâyestedir hem şöhret ve şân

*  # *
Namın lâyıktır sânına nam-ı Bahtiyar
Daim muîn olsun Hayder-i Kerrar

*  * *
Bu sene zuhur etti bir darlık
Dağlarda yol işlemez mevsim karlık

* * *
İşte gönderdim Hazreti Teberi
Elbette halimizden verecek haberi

* * *
Emanet zahiresini Butkâne (1)
Kaldırmasan köyden büyük iane
* * *
Ummamız budur zatınızdan bu sene
 Hak kerimdir elbet gelecek sene

* * *
Ümid ile gönderdim bu manzum mektubu
Necabetin büyüktür bilirsiniz üslûbu

Alişir, 9 Temmuz - 1937 Cuma günü, Kafat köyü civarında karısı Zarife ile gizlenmiş olduğu mağarada, kendisi gibi Dersimin ta-rihçei seyyiatmda yeri ve adı bulunan Zeynel tarafından karısile beraber öldürülmek suretile mukadder akıbete ermiştir.
        Nazmı SEV GEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder