10 Kasım 2011 Perşembe

ALEVİ katliamları


Kerbela Katliami

Hz. Hüseyin Peygamberin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatima’nin ikinci çocugu idi. O zamana kadar Araplar arasinda pek rastlanmayan bu adi ona Hz. Muhammed vermis idi. Bazi kaynaklarda Hüseyin dogdugu zaman Hz. Muhammed’in kulagina; ‘O cennet çocuklarinin efendisi (Seyyid)dir’; diye seslendigi yazilidir. Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çok severdi. ‘Bunlar benim ogullarimdir, kizimin ogullaridir; Allahim ben onlari seviyorum, sen de onlari sevenleri sev.’ dedigi bir çok kaynakta yazilidir.
Imam Hüseyin’in çocuklugu Peygamberin derin sevgi ve sefkati içinde geçti. Ancak bu durum kisa sürdü. Daha 5 yasindayken dedesini yani Hz. Muhammed’i ve kisa bir süre sonra da annesi Hz. Fatima’yi kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkiledigi muhakkaktir.
Hz. Ali’nin sahadeti sonrasinda abisi Hz. Hasan’a itaat etmeyi yegledi. Çünkü babasi ölürken ona abisine uymasini vasiyet etmisti. Ancak abisinin Muaviye’nin hileleriyle zehirletilerek sehit edilmesinden sonra yasanan gelismeler onun o zaman kadarki durumunu degistirdi. Yezid’e biat etmemekteki kararliligi onun bu yolda sonuna kadar gidecegini gösteriyordu.
Muaviye ölmeden önce çesitli hile ve tehditlerle halki oglu Yezid’e biat ettirmis; Hz. Hüseyin ve bazilari gelenleri biat etmemislerdi. Yezid ilk is olarak babasinin yarim biraktigi bu isi tamamlamak üzere, Velid’e yolladigi mektupta ‘her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin, Ibn-i Zübeyr ve Ibn-i Ömer’in biatlerinin saglanmasini, eger bu mümkün olmazsa, boyunlarinin vurulup, baslarinin kendisine gönderilmesini istiyordu. Iktidar hirsinin istahlarini kabarttigi Emeviler’in yapamayacaklari is yoktu. Babasi Muaviye’nin izinden giden Yezid, gerekirse Peygamberin sevgili torununun dahi basini kesmeye, Ehli Beyte zulüm etmeye kararliydi.
Dogal olarak Hz. Hüseyin, Yezid’e biat etmedi ve Velid’in çabalari sonuç vermedi. 4 Mayis 680 gecesi kardesi Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle bütün aile fertleriyle birlikte Mekke’ye gitti. Ayrica bu sirada Hz. Hüseyin’in Mekke’ye gittigini ögrenen Kufeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kufe’ye davet ederek kendisini halife olarak tanimaya hazir olduklarini bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin de amcaoglu Müslim b. Akiyl’i oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin saglamak üzere Kufe’ye gönderdi. Önceleri Müslim Kufe’deki çalismalarinda basarili oldu ve Hz. Hüseyin de bunun üzerine Mekke’den Kufe’ye dogru yola çikti.
Bu arada Müslim’in faaliyetleri Yezid tarafindan haber alininca, Kufe Valiligine zalim Ubeydullah getirildi ve Müslim yakalanarak idam edildi. Ubeydullah’in Kufe valiligine atanmasi süphesiz anlamliydi. Çünkü o Muaviye’nin Irak Valisi Ziyad b. Ebih’in ogluydu. Zalimlikte babasindan asagi degildi. Ubeydullah’in Kufe Valiligine atanmasiyla Hz. Hüseyin’i davet eden onbinler korku ve tehditle sindirildi.
Hz. Hüseyin, Mekke’den Kufe’ye dogru yola çiktiginda amcaoglu Müslim Yezid’in adamlarinca öldürülmüstü. Hz. Hüseyin kafilesiyle ilerlerken yolda, ünlü Arap Sair Ferezdak ile karsilasildi. Hz. Hüseyin ondan Kufe’deki durumu sorunca, Ferezdak, ‘Halkin kalbi seninle, kiliçlari ise Beni Emeviler iledir; kaza ise gökten iner ve Allah diledigini isler.’ dedi. Hz. Hüseyin de ‘Dogru söyledin, Allahin dedigi olur.’ dedi ve yola devam edildi. Hz. Hüseyin Müslim’in Yezid’in adamlarinca acimasizca öldürüldügünü yolda ögrendiginde oldukça üzüldü. Kufelilerin kallesligi ve dönekligi ortada oldugu, Müslim’e oynanan oyun her seyi gösterdigi halde, hatta kendisi için bas koyduklarini söyleyenler dagilip kaçtigi halde o, Mekke’den yola çikan ailesi ve fedakar dostlariyla, yola devam etmekten çekinmedi. Hatta ordunun geldigini haber alinca yanindakilere zaman varken kendisinden gece ayrilabileceklerini ifade ettiyse de, yaninda bulunanlar ‘hayatlarini kurtarmak için onu terk etmek alçakligini yapmayacaklarini ifade ettiler.
Hz. Hüseyin ya basariya ulasacak, insanlari esitlik, kardeslik ve adalet ülküleri içinde yasatacak, Yezid’in saltanatina son verecek ya da bu yolda boyun egmeden sehid olacakti. Iste Hz. Hüseyin, bu asil duygularin esiri olarak adim adim Kerbela’ya, her neye mal olursa olsun gidecekti.
Burada ele alacagimiz bu olay, sadece islam tarihinin degil insanlik tarihinin de en kara ve acikli sayfalarini olusturur. Peygamberin cennetin efendileri olduklarini söyledigi iki sevgili torunundan Hz. Hüseyin’in acimasizca sehid edildigi bu olayi Emevi yandasi zavallilarin açiklarken nasil kiliktan kiliga büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz.
Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz birakilmis, hem de binlerce kisilik ordu tarafindan sarilmis durumdaydilar. Insanlik degerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüsmek veya Islam sinirlarindan herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek yani Hz. Hüseyin’i sehid etmekti. Çünkü biliyordu ki, Hz. Hüseyin yasadigi sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu.
Simdi sözde Müslümanlardan olusan koskoca bir ordu, kendi dinini kuran Hz. Muhammed’in her yönden üstün yaratilis ve niteligine sahip torununa ve onun ailesine saldiriyor, öldürmeye çabaliyordu. Karsilarindaki bir avuç insan ise günlerdir susuzdu. Hararetten insanlarin dudaklari çatlamis, dilleri kurumus, bagirlari yanmisti. Fakat karsilarindaki parali askerlerde insaf yoktu, acima bilmiyorlardi, kana susamislardi, san ve söhretin esiriydiler. Meger insanoglu, servet, söhret ve makam için sirasinda ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu.
Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazirliklarini yapti ve Yezid’in ordusuna yaklasarak onlara hitab etmek istedi. Ancak bu çok veciz konusma gözleri dönmüs azginlardan olusan bu orduyu pek etkilemedi. Hz. Hüseyin’in bu sözlerinin edebi bakimdan da ayri bir degeri vardir. Allah’a hamd ve sena, Hz. Muhammed’e, meleklere ve nebilere sonra söyle diyordu:
Hz. Hüseyin atini sürerek iki ordu arasinda bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben: ‘Ey Kufe halki benim kim oldugumu ve sonra da vicdaninizin sesini dinleyiniz. Ben Peygamberin torunu degil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için ‘Siz ehlibeytin seyitlerisiniz’ diye buyurmustu. Bunu bilmiyor musunuz? Ben o büyük Peygamberin kizinin oglu, vasisi ve amcazadesi olan zatin oglu degil miyim? Sayet bu hadisi unuttu iseniz, içinizde bunu size hatirlatacak kimseler vardir. Benden ne istiyorsunuz? Medine’de Resulullahin ravzai mübarekesinin yaninda kendi halimde yasarken beni orada birakmadiniz. Mekke’de itikafa çekilmeme müsaade etmediniz. Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çagirdiniz. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Simdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akibete müstehak olabilmek için ben sizlere ne yaptim? Içinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malini mi gasbettim? Eger beni istemiyorsaniz birakiniz gideyim. Bu ne gaddarlik ve bu ne hilekarliktir!
Hz. Hüseyin’in bu hitabi sonrasindaki gelismeleri Fuzuli söyle nakleder: ‘Cemaat bir agizdan yaptiklarini inkara kalkistilar. Hazreti Imam, mektuplari onlarin önüne koyup böylece inkara mecal birakmadiktan sonra mektuplari ateste yaktirdi. O zaman Ömer b. Sa’d gelip:
- Ey Hüseyin! Dedi, bu hikayelerden bir sonuç çikmaz. Ya Yezid’e biat edersin yahut da ölümü göze alirsin.! Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alip:
- Ey Kufe halki, sahit olun ve Ubeydullah b. Ziyad huzurunda da sahitlik edin ki, Hz. Hüseyin’le savasa tutusan ilk defa ben oldum.
Bunlari söyleyerek o oku Hz. Hüseyin’e dogru firlatti. Hz. Hüseyin sakalini eline alarak:
- Ey kavim Allahin gazabi yahudilere ‘Aziz Allahin ogludur!- dedikleri zaman son siddetini bulmustu. Ve yine Tanri’nin kahri, Hiristiyan kavmine ’Mesih, Allahin ogludur’; dedikleri zaman, indi. Allahin Gazabi bugün de size Al-i Resule (Ehli Beyt’e) kastettiginiz için erismektedir. Bedeninizdeki her kil, demirine su verilmis bir hançer olsa ‘Allah sabirlilari sever, emrinden disari çikmam. Ve her biriniz ayri ayri bana kastetmek için kin tutan askerlerden olsaniz, ‘Allah sabirlilari sever! buyrugunu birakmam. Rivayet ederler ki, Yezid’in askerleri Ibni Sagd’in gayretini gördügünde ona uyup Hz. Hüseyin’i öyle bir ok yagmuruna tuttular ki atilan oklardan günes görünmez oldu. Hz. Hüseyin bu hücum karsisinda süvarilerine dönüp yanindakilere sunlari söyledi:
- Ey ve fakir arkadaslar ve benim için canlarini ortaya koyan insanlar! Kavgaya kendinizi hazirlayin ki, kanlarin dökülecegi zamandir.
Çok dengesiz bir sekilde baslayan savasta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden olusan askerleri ögle üzeri oldugunda iyice azalmis durumdaydi. Hz. Hüseyin de bu az sayida susuz ve bitkin insanla yaya olarak savasiyordu. Sonunda Simr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin sehid edildi. Peygamberin torunu Hz. Hüseyin’in vücudunda otuz üç ok, otuz dört kiliç ve kargi yarasi vardi(10 Muharrem 61-10 Ekim 680).
Düstü Hüseyin atindan Sahray Kerbela’ya. Cibril var haber ver Sultani Enbiyaya. Sonra çadirlar ve kadinlar yagma edildi, hasta ve yatakta olan Imam Zeynel Abidin Ali de öldürülmek istendi. Bu kanli savasin bitiminde Imam Zeynel Abidin yatak ve yorganlara sarilarak saklanmisti. Hz. Hüseyin’in sehid edilmesi sonrasinda çadira kosan Simr ‘Hüseyin’in bir oglu daha olacak o nerede?’ diye aramaya basladi. Çadirin her tarafini arayip çocugu buldu. Fakat bu esnada çadirda bulunan kadinlar Simr’e hücum ederek Zeynel Abidin’i bu caninin elinden kurtardilar.
Bu çirkin savasin en küçük kurbani ise daha alti aylik bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oglu Ali Asgar’di. Hz. Hüseyin’in yanindakilerden sehid olanlar yetmis iki kisi idi. Yezid ordusunun komutani, bu sehitlerin baslarini Vali Ubeydullah’a gönderdi. Hz. Hüseyin’in kizlari, kiz kardesleri ve çocuklar da Kufe’ye Ubeydullah’in huzuruna getirildiler. Ubeydullah’in Peygamberin soyuna karsi davranisi çok çirkin ve kaba idi; kendilerine hakaretler ve tehditler savurdu, hatta Imam Zeynel Abidin’i öldürmek dahi istedi. Ubeydullah bundan sonra Imam Zeynel Abidin’in ellerini baglatip, Kerbela’da öldürülenlerin kesilmis baslarini, çoluk çocugu
Sam’a Halife Yezid’in yanina yolladi. Sam’a vardiklarinda onlari götüren Züheyr, Halife Yezid’in yanina girip basariyi(!) müjdelemis ve Kerbela savasinin ayrintilarini anlatmisti.
Hz. Hüseyin’in ailesini getiren kafile Yezid’in sarayina getirilmisti. Kisa süre sonra ehlibeyt kadinlarini Yezid’in huzuruna çikardilar. Kadinlar Imam Hüseyin’in kesik basini Yezid’in önünde görünce feryad ve figan etmeye basladilar. Kadinlarla birlikte zincirli bir sekilde Imam Zeynel Abidin de Yezid’in huzuruna getirilmisti. Manzaranin dehsetinden Yezid’in yaninda bulunanlar bile dehsete kapilmislar ve bunu açikça belirtmislerdi. Yezid Hz. Hüseyin’i ortadan kaldirdiktan sonra artik rahatlamis sayilirdi. Simdi Ehli beyte yalandan da olsa saygili davranabilirdi. Derhal Zeynel Abidin’in zincirlerini çözdürdü.
Yezid’in kadinlarida Ehli beyt kadinlarini teselli etmeye çalisiyorlardi. Artik Yezid yaptigi kötülükleri ve cinayetleri unutturabilmek için Ehli Beyt’e iyi davraniyor, sarayda onlarla konusuyor, her isteklerinin yerine getirilecegini belirtiyordu. Daha sonra Numan bin Bekir komutasindaki bir muhafiz kitasi esliginde onlari Medine’ye kadar götürdü. Yezid, Zeynel Abidin’i ugurlarken su yalani bile uydurabiliyordu: ‘Allah, Ibni Mercame’ye lanet eylesin. Vallahi ben olsaydim babanin her istegini yerine getirirdim. Lakin kaderi Ilahi böyle yazmis ne yapalim!
Ne Allah’tan korkulari vardi, ne de Peygamberden çekinmeleri vardi, ne de utanma biliyorlardi. Su da muhakkak ki, yeryüzünde Yezid gibi ahlak yönünden düsük insana az rastlanabilir. Onun bu isleri yapan eli Ubeydullah ise kötülük ve ahlaksizlikta, zalimlikte efendisi ile yaris halindeydi. Sunu da bilmek lazimdir ki, Kerbela’da hak yolunda kendisinin yüz kati bir orduya karsi duran Hz. Hüseyin’in bu kahramanligina da rastlamak imkânsizdir. Sonuç olarak Kerbela Olayi yüzyillara damgasini vurmus hüzünlü bir destandir.
Imam Hüseyin’in ve yanindakilerin Kerbela’da böyle feci sekilde katledilmeleri ve Peygamber sülalesinin akla gelmedik sekilde ihanete cüretleri halki o kadar etkiledi ki, adeta Emevi saltanati kökünden sarsildi. Olay Iran ve Hicaz'a duyulunca halkta Emevilere karsi büyük bir kin ve ayaklanma istekleri basladi. Bu durum karsisinda da Yezid’in parali kullari büsbütün kudurdu. Zulüm yolunda hiç çekinmez oldular.20 Yezid’in, Hz. Hüseyin’e, Hz. Ali soyuna ve yandaslarina yaptiklari, Mekke ve Medine’ye saldirmasi Islam tarihinin en kara sayfalarini olusturur. Emevi zalimleri Hakki tanimamislar, azginlasmislar ve Peygamber’in Ehli Beytine olmadik seyler yapmislardir. Bütün bunlar sonrasinda Emevi saltanati kökünden sarsildi ve yikildi. Islam alemi yüzyillardir Peygamber torunlarina yapilan bu zulmü unutmadi. Nihayet bir gün Muhtar isimli bir kahraman arkadaslari ile birlikte ayaklandi. Kufe sehrindeki Ömer bin Sa’d ile Kerbela Olayina katilanlardan 210 kisi kiliçtan geçirildi. Bu karisikliklar sirasinda kaçmaya çalisan Hz. Hüseyin’in katili Simr de yakalandi ve katledildi.
Islam tarihinde Muharrem ayi içerisinde gerçeklesen bu facia her yil canlandirilir. Ehli Beyt için agitlar, mersiyeler söylenir, matem tutulur. Hz. Ali’nin türbesi Necef’tedir. Imam Hüseyin, Ali Ekber, Ali Asgar ile birlikte Kerbela’da sehid düsen 72 kisinin mezari vardir.Hz. Ali’nin türbesinin bulundugu yere Meshed-i Ali denir. Meshed bir sehidin sehid oldugu yer demektir.


*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-dilan-*-*-halo-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-
evladını yitirmiş bir anne (Sivas Katliamı)

Menekşe Kaya: Madımak Oteli'nde yakılarak öldürüldüğünde 14 yaşındaydı. Koray Kaya: Madımak Oteli'nde yakılarak öldürüldüğünde 12 yaşındaydı. Cesetleri birbirine sarılmış halde bulundu…İsmail-Hüsne Kaya iki yıl sonra bebek yaptılar: Adını Menekşecan koydular. Ancak evdeki yangını Menekşecan'ın doğumu da söndüremedi.
Hüsne Kaya anlatıyor…
"Hani hikayelerde vardır ya; deseler ki bana 'hayatta ne istersin?' İki şey isterim; biri kızım Menekşecan'ın mutlu olmasını; diğeri ise…(yutkunuyor), Menekşe'm ile Koray'ımı rüyamda görmek isterim. Menekşecan, yavrularımı kaybettiğimde daha doğmamıştı, ama o rüyasında görüyor. Bir ben göremiyorum. Görsem de çok uzaktan görüyorum; 'bağırıyorum, gitmeyin ben sizin yanınıza geliyorum' diyorum. Suyun, gölün bir yakasında yavrularım, bir yakasında ben. Yüzlerini seçemiyorum. Sesimi duyuramıyorum. 'Çok üzülüyorsun, ondan rüyanda göremiyorsun' diyorlar. Bilmiyorum ondan mı? Keşke rüyama girseler; onları görmeyi o kadar çok istiyorum ki…
"Gözümün önüne hep aynı görüntüleri geliyor. Bu şimdi oturduğumuz gecekonduyu yaptığımız yıl, 1988 Eylül ayıydı. Gecekondu yapmak zordu; daha önce yapılan birkaç ev olaylı bir yıkımla yerle bir edilmişti; hatta yıkım sırasında evin içinde kalan iki kız çocuğu da ölmüştü. Biz bu gecekonduyu akrabalarla bir gecede korka korka yaptık. O gece Menekşe ve Koray minik elleriyle ker*** taşıdılar. Seyyar lambanın aydınlattığı el arabasının içinde birbirleriyle şakalaşarak uyumaları gözümün önünden hiç gitmiyor. Bir tek bunu hatırlıyorum ben…
BİRBİRLERİNE SARILIP GİTTİLER
"Her evde vardır; çocuklar birbirini kıskanır; çocukça nedenlerle didişirler. Menekşe ile Koray da öyleydi. En çok aynı odada yatmamak için kavga ederlerdi. Menekşe, 'Koray erkek çocuk başka odada yatsın' derdi. İki göz odamız vardı, nerede yatacak ise? Menekşem kızardı ama soğuk kış gecelerinde Koray'ı yatağına alıp, sarıp sarmalayıp, ısıtarak uyuturdu. Anne derdi, 'Koray ile yattığımda ben de hiç üşümüyorum.' Ölüme de, üşümemek için birbirlerine sarılıp gittiler…"Odada iki ayrı kanepede yatarlardı. Her gece kalkıp üzerleri açıkta kalmış mı diye kontrol ederdim. Yavrularımı kaybettikten sonra da her gece kalktım; odaya girip baktım ama kanepeler boştu. Çok acı çektim. Sonra cennette birbirlerine destek oluyorlardır diye teselli buldum. O kanepelerde şimdi Menekşecan uyuyor; Menekşecan için kalkıyorum geceleri...
MENEKŞECAN DOGDU
"Sivas katliamından aylar sonra tekrar çocuk sahibi olmak istedik. Anıları yaşatmak istedik. Tek çaremiz oydu. Başka çaremiz yoktu. En azından bize can olur; güneş gibi doğar evimize dedik. Az da olsa yavrularımızın acısını kapatır diye düşündük. Katliamdan 16 ay sonra, 3 Ekim 1994'te dünyaya geldi, Menekşecan. Menekşe kızımın adıydı. Can'ı da ölen canlar için koyduk…"Kızım Menekşecan doğdu, dünyalar benim oldu. Ancak doğum hiç de kolay olmadı. Benim stresim yüzümden sorunlar çıktı; minicik kızım doğar doğmaz iki kez ameliyat olmak zorunda kaldı. Yaşayıp yaşamayacağı günlerce belli olmadı. Ama tüm sıkıntıları attı; şimdi çok güzel bir genç kız oldu. Eğer Menekşecan'ı kaybetseydim bugün hayatta olur muydum bilmiyorum…
İSMAİL BIRAKIP GİTTİ
"İki odalı bu gecekonduda kızım Menekşecan'la birlikte yaşıyorum. (Eşim) İsmail gitti, bir kadınla evlendi. Gittiğinde Menekşecan üç yaşındaydı. Kimseye kızmıyorum. Yaşadıklarımız pek kolay şeyler değil. Herkes kendi yoluna gitti; kendine yeni bir hayat kurmak zorunda kaldı. Ben bugün kendi hayatımı kızım Menekşecan için yaşıyorum. Kızımı okutmak için var gücümle ayakta durmaya gayret ediyorum. Bilkent Üniversitesi'nde sözleşmeli temizlik görevlisi olarak çalışıyordum; sendika istedik diye attılar. Evlere temizliğe gidiyorum; el işleri, iğne-oya yapıp satıyorum, kimseye muhtaç olmamaya çalışıyorum. Bir de babadan nafaka geliyor. Tek korkum 20 yıllık gecekondumuzun bir gün yıkılması…
Menekşecan adını değiştirmek istedi
"Bir-iki yıl öncesine kadar Menekşecan adını dert ederdi; 'Can, erkek ismi, büyüyünce Can'ı adımdan sildireceğim' derdi. Herhalde okulda arkadaşları filan alay ediyordu, bilmiyorum. Kızardım, yapma kızım senin adının manevi değeri çok büyük, bir gün anlarsın diye anlatırdım. Artık son iki yıldır bu konuyu pek açmıyor, 2 Temmuz'u anma toplantılarına gidiyor; alıkoymaya çalışıyorum dinlemiyor. Bana rüyasını anlatıyor. 'Tanımadığın ablanı ağabeyini rüyanda nasıl görürsün' diyorum. 'Anne' diyor, 'Bir yere varıyorum herkes orada, bana ne duruyorsun sen de gel diyorlar. Gidip ablamın yanına oturuyorum. Yanında Asuman Abla, Yasemin Abla, Yeşim Abla var, hepsini tanıyorum. Hepsi allı yeşilli giymişler, saz çalıp semah oynuyorlar. Hepsinin yüzünde gülümseme var.' O böyle anladıkça susuyorum, bir şey diyemiyorum. Koray'ım küçücüktü ama çok iyi saz çalardı. O çalardı ben de türkü söylerdim. Menekşem ise semah oynardı. O kadar çok özledim ki kokularını, seslerini, sımsıcak bakan gözlerini. Bir gün benim de rüyama girecekler diye avutuyorum kendimi. Ama 15 yıldır yoklar işte..."
"Radyoda Koray adını duyunca…"
"Biz ailece bir yıl önce; 1992'de de şenliklere gitmiştik. O yıl Banaz'daki şenliği Menekşe ve Koray çok sevmişti. Menekşe ve babası semah grubundaydı. Bir yıl sonra yine gülüp eğleneceğiz diye ailece Sivas'a gittik. Ankara'dan hareket eden iki otobüstük; çocuklar Menekşe ve Koray diğer otobüsteydi. Sivas'a geldiğimizde Koray'ı yanımıza alarak akrabamızın evine geçtik. Menekşe arkadaşlarıyla DSİ misafirhanesinde kaldı…"Şenliklerin ilk günü her şey iyiydi. Buruciye Medresesi'nde sergiler, imza günleri, söyleşiler yapıldı. Herkes pırıl pırıldı. Akşam eşim İsmail'in de saz çaldığı Halk Gecesi yapıldı. O gece babasının kaza sonucu sazının kırılması Koray'ı çok üzdü; konserleri dinlemeden salondan ayrıldık. Oğlumla sarılıp uyuduk. Nereden bilirdim son gecemiz olduğunu…
Yobazlar saldırdı
"Sabah Koray babasıyla kırılan sazı yaptırmaya gitti. O sabah içimde anlam veremediğim bir yangın vardı; midem ağrıyor; canım sıkkındı. Amcamın kızı Emine'ye rahatsız olduğumu söyledim, 'yoldan geldin, uykusuzsun ondandır' dedi. Çocuklarla Kültür Merkezi'nde buluşup Banaz'a geçecektik; şenlikler orada devam edecekti. Valizleri yanıma alıp Kültür Merkezi'ne gittim. Koray da benden az önce babasıyla Kültür Merkezi'ne gelmiş, Aziz Nesin'le fotoğraf çektirmiş sonra ablası Menekşe ile semah grubunun öğle yemeğini yediği Cumhuriyet Lokantası'na gitmiş. Biz babalarıyla Kültür Merkezi'ndeydik…"Kültür Merkezi'ne nereden geldiğini anlamadığım, sakallı terlikli cüppeli koca koca adamlar bağırıp çağırarak bizi taş yağmuruna tuttular. Bahçeden binanın içine doğru kaçtık. Kalabalık ne bulursa parçalıyordu; kitaplar, resimler, çelenkler, ne bulurlarsa…"Kamber Çakır, İsmail'e yardım çağırmasını söyledi, İsmail gitti, onunla da koptuk. Yobazlar merkezin içine doğru geliyordu artık. Yediğim taş sonucu bayılmışım. Zaten bu taşları yiyip bayıldıktan sonra neler olduğunun pek farkında değilim. Ama yine de o yobazları bugün görsem tanırım, gözlerimin önünden hiç gitmiyorlar. Biliyorum yavrularımızı onlar öldürdü…
Çocuklarımın öldürüldüğünü bana söylemediler
"Kültür Merkezi'ndeki olaylardan sonra amcamın torunu beni evlerine götürmüş. Kendime geldiğimde çocukları sordum; 'Madımak Oteli'nde güvendeler' dediler. Lokantadan sonra Madımak Oteli'ne gitmişler. Babaları Ali Baba Mahallesi'ndeymiş, o da iyiymiş. İçimde hala bir ateş var. Beni zorla yatırıp uyuttular. Geceyi nasıl geçirdim bilmiyorum… "Sabah erkenden kalktım, balkona çıktım. Amcamgillerin evi Türk-İş Blokları'ndaydı, Sivas'ı yukarıdan görüyordu. Şehrin ortasında bir duman yükseliyordu göğe doğru. Ne olduğunu sordum, "bilmiyoruz bir yangın çıktı herhalde" dediler. Evdekiler gece olayları öğrenmişler aslında; Menekşe'min, Koray'ımın öldüğünü biliyorlarmış…
"Ben her şeyden habersizim; çocuklarıma kavuşmak istiyorum bir an önce. Sonra beni hastaneye götürdüler, iğne vurdurdular. Ben hala anlamış değilim neler oluyor, sersem gibiyim. Eve geldik, olaylar hakkında biraz bilgi vermeye başladılar. Koray ve Menekşe'nin babalarının yanında olduğunu söylüyorlar…
"Evin bir köşesinde yatıyorum, iğne beni iyice sersemletti. Evde yeğenlerim, kuzenlerim akrabalar radyodan haberleri dinliyor. Birden kadın spikerin 'Koray' dediğini duydum; bağırdığımı hatırlıyorum…
Koray'ım için çok çabalamışlar "Çocuklarımı aniden kaybettim ben. Morga gittim mi, yavrularımı gösterdiler mi hatırlamıyorum. Söylediklerine göre sadece bağırıyormuşum. Ne ağlıyor ne de başka bir şey yapıyormuşum; sadece bağırıyormuşum. Cenazelerin kalktığını filan hiç hatırlamıyorum. Robot gibiydim herhalde. Tek hatırladığım; Ankara'da Pir Sultan Abdal Derneği önünde bir grup genç kız mum yakarken, onlardan birini Menekşe sanıp, koşup sarıldım…
"Bir ay sonra aklım başıma geldi. Ona da akıl denilirse? Zorla yemek yediriyorlardı. Ben sürekli sesleri duyuyordum ama ne dediklerini pek anlamıyordum. Sürekli yatıştırıcı iğne yapıyorlardı. Deliririm diye çok korkmuşlar… "O günlerde nasıl ölmediğime bugün hala şaşırıyorum. Koray'ımın sinüziti vardı; 'başım' deyip yüzünü ekşittiğinde benim kalbim yerinde duramayacak kadar atardı. Paniklerdim bir şey olacak diye. Menekşe'm sarılık geçirdiğinde neler yaşadığımı ben biliyorum. Ama nasıl oluyor da, iki canımın kaybına rağmen ölmedim; işte buna şaşırıyorum. Şimdi beni hayata Menekşecan'ın bağladığını biliyorum; peki ya o yokken ben nasıl ölmedim…
"Psikolog vardı yanımda ilk dönemler. Aylar sonra Sivas'taki meslektaşlarının söylediklerini anlattı; Koray'ımı yaşı daha küçük diye kurtarmak için çok uğraşmışlar, "bu çok küçük bari bunu kurtaralım" demişler, olmamış işte. Yavrularım, abla-kardeş birbirlerine sarılıp gittiler.
"Hiç öyle sakinleştirici sözler söylemeyeceğim kimseye; o gün Madımak Oteli önünde, maksadı ne olursa olsun bulunan herkes 14 yaşındaki Menekşe'm ile 12 yaşındaki Koray'ımın ölümünden sorumludurlar. Benim yüreğim yanıyor, umarım onların da vicdanı sızlıyordur. Ama hiç birinin evlatlarını kaybetmesini istemem yine de; evlat acısı başka…"




-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-dilan-*-*-halo-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*---*-*-*-*-
1993 Sivas Katliami

Otuzyedi can
Otuzyedi gül çatlamis susuzluktan sivasin içinde
Döne döne semaha dönenler tutustu önce
Sonra türküler
Sonra da siir çigliksiz düstü türkülerin yanibasina...
KATLiAMDA HAYATINI KAYBEDENLER
ASAF KOCAK ( 35) -Karikatürist
ASIM BEZiRCi (66)- 1928'de demiryolu isçisi Hamdi Bey'le ev kadini Refika Hanim'in tek çocugu olarak dünyaya gelen Asim Bezirci,üniversite yillarinda sosyalizmle tanisir. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Bezirci, 67 yillik yasamina, bir insan ömrüne esit uzunlukta 70 kitap sigdirdi.
AHMET ÖZYURT (21)
BELKIZ CAKIR (18) - 1975 yilinda Ankara dogumlu Belkiz Cakir ,umutlu olarak girdigi '93 yili Üniversite sinavlarinda IIdari Bilimler Fakültesi Isletme Bölümü'nü kazandiggini ögrenemedi..!
EDiBE SULARi (40)- Davut Sulari Baba'niin en büyük çocuguydu. Tarihi Seyyitlerden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandi.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve Ehli-beyt Cemleri`ne, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi..
ERDAL AYRANCI (35) - Sair erdal Ayranci,1978 ODTÜ girisli. 12 Eylül askeri fasist darbesi pek çok insan gibi Erdal Ayranci yi da etkiler. Erdal Ayranci, 1980-1983 yillari arasinda Mamak, Ankara Kapali, Nigde, Bor-Nigde cezaevleri'nde yatar. "Hatçe". Mahpusluk günlerindeki ilk siiri 2.7.1981 tarihinde Mamak'ta son siirini 20.03.1983'te Topçam'da yazar. Erdal Ayrancinin 29.05.1982 tarihinde Nigde cezaevi'nde yazdigi siirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki akrepleri anlatir.
Siir söyle; "Eger Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse agzinda bir mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü / îsterim / Durmasin kanat çirpsin bana dogru / Birgün eger bir tahliye kagidi / Beni sana kavusturacaksa / Gayri gelsin düslenen günler / Ocakta kaynayan tencere / Besikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz filiz hayat / Düsünsene ne güzel olurdu / Düsmansiz yasamak / Haydi bosver bunlara / Simdi bunlar tatli hayal / Eger birgün sevgilim / Son verecekse hayatima / Bir ses / isterim durmasin patlasin / Anlam bulacaksa kulaklarimda / Yalniz... / Düserse kanimin bir damlasi yere / Bilsinler ki / Orada kirmizi yediveren gülleri açacak / ve bülbüller agit yakacak ölüme / Korksunlar korksunlar artik / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi / Çünkü ölümleri / Gül dikenlerinden olacak�
CARINA CUANNA(23)-Hollanadali gazetecI
GÜLSÜN KARABABA ( 25)- Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerinde, Divrigi Kültür Dernegi adina katilan dört genç kizdan biri de Gülsün Karababa....
HURiYE ÖZKAN (22) - Basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitirir. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte girer, birlikte bitirirler.
YESiM ÖZKAN (20)
MEMEKSE KAYA (17)
KORAY KAYA (12)-Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.
MUHLiS AKARSU (45) -1948 yilinda Sivas'ta dogdu. 1980'li yillarda türkülerinden dolayi üç yil cezaevinde yatti. Bektâsî ve Cem Cemaatlerinde yörenin Dede'lerden ve ozanlarindan etkilendi. Akarsu, baglamaya küçük yaslarda baslar. Siirler, deyisler ve nefesler kurarak yasadigi toplumun kültürüne zenginlik katti. 1960'lii yillarda dönemin etkili ozanlari Ali Izzet, Mahzûnî Serif, IIhsânî'lerin içerisinde yer aldi.
1980'li yillarin baslarinda Alevî Dedeleri'ni, çaldigi kisa kollu baglamayi gündeme getiren halk müziginin niteligini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroglu) olusum fikri Akkarsu'dan çikmistir. Muhlis Akarsu, her yil yapilan Haci Bektasi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan vb. Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katilirdi. Akarsu `nun TRT repetuarlarinda ellinin üstünde eseri vardir. Yüzden fazla 45'lik plak, 4 uzunçalar, 20 kadar ses kaseti bulunmaktadir.
MUHiBE AKARSU (35) - Muhlis Akarsu'nun Esi
ÖZLEM SAHiN (17) � NURCAN SAHiN (18) Amca çocuklari...
MURAT GÜNDÜZ (22) Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü üçüncü sinif ögrencisi olan Murat, Pir Sultan Abdal Demegi'nin gençlik komisyonlarinda görev aliyordu..
SAiT METiN (23)Çankiri Meslek Yüksek Okulu mezunu.
SEHERGÜL ATES (30)1963 Ankara dogumlu olan Sehargül, Açik Ögretim Fakültesi ögrencisiydi...
UGUR KAYNAR (37)
SERPiL CANiK (19)1974 Ankara dogumlu olan Serpil Canik, Pir Sultan Abdal Semah Ekibi`nin en gençleri arasinda yer aliyordu.
iNCi TÜRK (22)-1992 Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi mezunu olan Inci,. Altindag Kültür Merkezi ile Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi`nde tiyatro çalismalari içerisinde yer aliyordu..
BEHCET AYSAN ( 44) Toplumsal gerçekleri kirik ve duygulu bir tonla okuyucusuna ulastiran Behçet Aysan, 1946 yilinda Ankara'da dogdu. 1979'dan bu yana cesitli dergilerde siirleri yayinlanan Aysan'in siir kitaplarindan "Sesler ve Kuller" �Nadir Nadi� ödülü, "Karsi Gece" ve "Eylul" Ceyhun Atif Kansu Siir ödülü, "Deniz Feneri" Abdi Ipekci Dostluk ve Baris ödülü'nü aldi. Behçet Aysan, yasami boyunca katildigi demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle gögüsleyen bir sairdi. Yasaminin son döneminde Nükleer Savasin önlenmesi için Hekimler Demegi'nde (NÜSHED) Yönetim Kurulu üyeligi yapan Aysan, Ankara Tabip Odasi ilc Genel Saglik - Is Sendikasi üyesiydi. Ayrica Edebiyatçilar Demegi'nin kurulusuna da katilarak Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldi.
HANDAN METiN (20) 1973 Divrigi dogumlu, 1992 yilinda, ODTÜ Egitim Fakültesi Biyoloji Bölümü'ne girer..!
HASRET GÜLTEKiN (26) 1 Mayis 1971 yilinda Sivas'ta dogdu. Alti yasinda saz calmaya basladi. 11-12 sahnede saz calan kucuk bir oznadi artik. Kadikoy Anadolu Lisesi mezunu sanatci, 1980'li yillardan itibaren muzikle kendi uslubuyla agirlikli olarak yer aldi. Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top ve Musa Eroglu'na olan hayranligini gizlemiyor ve baglamasini onlar kadar ustaca kullaniyordu. "Nevroz" isimli Kürtce bir kasette yapti. Kürtce ezgileri enstrümantal olarak yorumlayan ender sanatcilardan biridir. Bu kasette 3 telli sazla gelistirilmis "celpe" ismini verdigi yeni bir yöntem gelistirmisti.
MUAMMER CiCEK (26)1967 yilinda Tokat'in Zile ilçesinde dogdu.1992 yilinda Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlik Fakültesi Çehir ve Bölge Planlama Bölümünü bitirerek Sehir Planlamacisi olarak görev aldi.
MEHMET ATAY (25)1968 baharinda, Divrigi'nin gönderen Köyünde dünyaya gelen Mehmet Atay,üniversite yillarindan itibaren fotograf sanatina büyük bir tutkuyla baglanir. Yasamini, çektigi fotograf kareleriyle güzellestirmeye calisiyordu..
NESiMi CiMEN (62) 1931 yilinda Adana�nin Saimbeyli Kazasi`nin Fatmakuylu Köyü�nde dogdu. 1941 yilinda on yasindayken ailesiyle birlikte Kayseri�nin Sariz kasabasina bagli Incemagara Köyü�ne göçtü. Oniki yasinda heveslenerek cura çalmaya basladi. Bulundugu ortamda Alevi deyislerini ögrendi ve çevresinde, kendine özgü yorumlariyla ilgi gördü. O günden ölümüne kadar curasini elinden birakmadi, Cimen,Curasiyla birlikte iki Temmuz 1993�te Sivas�ta yandi. Yoksul bir Kürt aileden gelen Cimen. daha çocuk yasta hayatini çalisarak kazanmaya baslar.Daha sonralari yeni kurulan Türkiye Isçi Partisi ile tanisti ve bu partiye üye oldu. TIP�in düzenledigi bir çok gecede kendi demelerini ve Alevi deyislerini çalip söyledi. 1984�ten 1987 yilina kadar Isveç�te yasadiktan sonra, orada oturma hakki olmasina ragmen ülkesine döndü.Türkiye�de eserlerini yayinlamak isteyen Cimen, �acilarimi dile getireyim� dedigi eserleri zaman geçmeden yayinlanir. Nesimi Cimen eserleriyle sevenlerine ulasir.
GÜLENDAR AKCA (25) Divrigi`nin Sahin Köyü`nden Ankara'ya uzanan,2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madimak Otelinde sona eren 25 yillik bir hayat Gülender Akça'niin hayati. Gülender Akça'nin toplumsal kimligini en iyi anlatan sözler de Agabeyinin sözleri olmali: " Herseyden önce insana insanca muamele edilmeyen, hak ettigi degeri verilmeyen baskinin, zulmün, iskencenin, irticanin yogun oldugu bir dönemde yasadi. Bu nedenle haksizliga, zulme, irticaya karsi insan haklarindan, demokrasiden, laik düsünceden yana taviir koydu. Bu anlamda duyarli bir toplum yaratma çabasinda kardesçe, insanca yasamak için, insan olmanin onuru ile yasamak isteyen milyonlarca insandan biri olmak için çaba sarfetti..
METiN ALTIOK (52) Kendini siire adamisti. Sair olmanin günün tehlikesini bir sis çani gibi duyurmak oldugunu vurgulayan bir sair Altiok 13 Ocak 1991 tarihinde �Cemal Süreya Siir Ödülünü� aldigi gün, "Ben hayatla tam anlamiyla karsi karsiyayim. Aydin olmak muhalif olmayi gerektirir. Aydin karsi koyan insandir, kafa sallayan insan degildir," diyordu..
YASEMiN(17) - ASUMAN SiVRi(16) KARDESLER 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna girerler. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.AsumanSivri , 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne girer.
MURAT GÜNES (22)
AHMET ÖZTÜRK ( 21)
KENAN YILMAZ (21)
AHMET ALAN (22)
SERKAN DOGAN (19)
Salman Rüsdi isimli yazarin �Seytan`in Ayetleri�adli kitabi Aziz Nesin tarafindan Türkceye cevrildiginde dindar ve gerici cevreler tüm ülke genelinde bu kitaba yönelik protesto gösterileri yaparlar. Istanbul,Ankara,Konya,Bursa ve diger illerde yapilan gösterilerin aynisi Aziz Nesin `in Sivas`a geldigi günlerde Sivas ta da yapilir.
Ancak o günlerde Pir Sultan Abdal i anma etkinliklerinin olmasi ve Aziz Nesin in de bu etkinlik nedeniyle ,Sivas Valisi nin özel davetlisi olarak ,bu kente gelmis olmasi gösterilere ayri bir anlam yüklenmesine vesile olur.
Ilk olarak ,IHA haber ajansinin TV`ler yansiyan ve belleklere kazinan görüntülerinde,atese verilen bir bina ve bu sirada binanin önünde�insanlar�in yanmasini, büyük bir zevkle izleyen kontolsuz,saldirgan,gözü dönmüs bir güruh vardir.
1-4 Temmuz 1993�te, Pir Sultan Abdal Etkinliklerinin dördüncüsü düzenlenecektir. Bilindigi gibi Pir Sultan Abdal, tüm ezilenlere, demokrasi ve özgürlük yanlisi olan herkese mal olmus bir simgedir. Pir Sultan�in bu özelliginden hareket eden Pir Sultan Abdal Kültür Dernegi yöneticileri, etkinlikleri demokrasi ve özgürlük yanlisi kesimlerin temsilcileriyle ortaklasa yapma karari alir ve bu amaçla, çesitli demokratik kitle örgütlerine, yazarlara, ozanlara, sanatçilara çagri yaparlar.
30 Haziran 1993 aksami, ozanlar, yazarlar ve sanatçilardan olusan yüzlerce kisi otobüslerle Ankara�dan Sivas�a hareket eder. Sivas halki, konuklarini coskuyla karsilar...
1 Temmuz gününün programi oldukça yogundur. Sivas Kültür Merkezi�nin Konferans Salonu tiklim tiklimdir. Izleyicilerin çogunlugu ayaktadir. Salonun içindekiler kadar bir topluluk da disarida kalmistir. Saygi durusundan sonra, PSAKD�nin Genel Baskani Murtaza Demir bir açilis konusmasi yapar. Sivas Valisi Ahmet Karabilgin�in konusmasindan sonra Yazar Aziz Nesin sözü alir.
Saat 17.00�de Kültür Merkezi�nde Hasret Gültekin� in dinletisinden sonra, �Çaglarin Pir Sultanlarindan Günümüz Pir Sultanlarina� basligiyla düzenlenen panel baslar. Yazar - Gazeteci Sami Karaören�in yönettigi panele, Asim Bezirci, Prof. Dr. Afsar Timuçin, Aydin Çubukçu ve Hüseyin Gülkanat panelist olarak katilirlar.
Pir Sultan Abdal Etkinliklerinin birinci günü, halkin ilgisi ve coskusuyla noktalandi. Etkinlikleri izleyen Sivaslilar, kent disindan gelenleri evlerine konuk etme yarisina girmislerdir. Konuklarin bir kismi evlere dagilirken, bir kisim konuk da otellerde kalmayi yeglemistir.
2 Temmuz günü programi saat 10.00�da baslar. Senlik ekipleri, bir gün önceki yogun çalismaya aldirmadan, günün etkinliklerinin daha basarili ve coskulu geçmesi için hazirliklarini tamamlamaya çalisirlar.
Saat 14.00�deki Kültür Merkezi�nde Arif Sag�in dinletisinden sonra, �Medya ve Emperyalizm� paneli yapilacakti. Hasan Uysal�in yönetecegi panele, Sami Karaören, Raif Türk, Sükrü Günbulut, Mustafa Yalçiner ve Soner Dogan da panelist olarak katilacakti. Kültür Merkezi�nde 1500 kadar izleyici bulunuyordu.
Bu çalismalar sürdürülürken, bazi cami önlerinde ve yakinlarinda birtakim gruplasmalar görüldügü ve bir saldiri olabilecegi haberi fisilti halinde kulaktan kulaga yayiliyordu.
PSAKD�nin Sivas�taki etkinliklerine yönelik saldiri, anlik bir tepkinin ürünü degildir. Bu saldirinin planli bir hazirlik süreci sonrasi baslatildigi olaylardan sonra ortaya çikmistir. Irkçi-seriatçi örgütler, Malatya, Kahramanmaras, Elazig, Çorum, Tokat, Kayseri gibi çevre illerdeki deneyimli militanlarini Sivas�a tasimislar ve militanlar, Belediye�nin ve dini vakiflarin yurtlarinda konuk edilmislerdir. Bu hazirliklara ek olarak Sivas halkinin dini duygularini tahrik amaciyla bildiri dagitilmis ve camilerde dar kadrolu toplantilar yapilmistir.
Saldiri ve katliamdan iki gün önce dagitilan bildirilerden biri söyledir:
�MÜSLÜMAN KAMUOYUNA
�Bismillâhirrahmânirrahim
�Peygamber, mü�minlere kendi canlarindan ileridir. Onun hanimlari da mü�minlerin analaridir.� (Ahzâb:6)
�Mü�minlere öz canlarindan daha ileri olan Allah Resûlü (S.A.V.)�ne ve O�nun temiz zevcelerine, Allah�in beytine (Kâbe�ye) ve kitab�i Kur�an�a alçakça küfredilmekte ve mü�minlerin izzet ve namuslarina saldirilmaktadir.
�Dünyanin bazi bölgelerinde seytan ve onun yandaslari olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes degerlerimize dil uzatmaktadirlar. Bunun basini ise satilmis, mürted Salman Rüsdi köpegi çekmektedir.
�Bu seytanî oyunlara karsi, izzetli ve duyarli Müslümanlar yigitçe mücadele ortaya koyarak, bu ugurda canlarini feda etmekten çekinmemislerdir.
Bu igrenç oyunlarin bir uzantisi olarak ülkemizde de; AYDINLIK gazetesi denilen bir paçavrada, mel�un Rüsdi�nin figüranligina soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü usagi Aziz Nesin, ayni sekilde, Kur�an�in korunmusluguna dil uzatmis, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)�in aile hayatini (hâsâ) bir genelev ortamina benzetmis ve ümmetin analari olan hanimlarina (hâsâ) fahise deme cür�etinde bulunmustur. Bu olay, dünyanin degisik yerlerinde kâfir devletler tarafindan dahi kabul görmezken, basimina müsaade edilmezken, ne yazik ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafindan yayimlanmasina izin verilmis, ayrica bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarmasi tarafindan coplanmis, kursunlanmis, bir kismi da hapishanelere atilmistir. �Salman Rüsdi köpegi Müslümanlar�in çok az oldugu kâfir bir ülkede korkudan sokaga çikmaya bile cesaret edemezken, onun yerli usagi Aziz Nesin köpegi, yaninda kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, sehrimiz Valisi tarafindan davet edilip, sehirde adeta Müslümanlar�la alay edercesine gezebilmektedir
.
�Kâfirler sunu iyi bilmeli ki:
�Islâmin Peygamberi�ni ve kitab�in izzetini korumak için, bu ugurda verilecek canlarimiz vardir.
�Gün, Müslümanligimizin geregini yerine getirme günüdür.
�Gün, Allah (C.C.)�in vahyi Kur�an-i Kerim�e, Allah�in meleklerine, Allah�in Resûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)�e, O�nun ailesine ve ashabina yöneltilen çirkin küfürlerin hesabinin sorulmasi günüdür.
��Iman edenler, Allah yolunda savasirlar. Kâfirler de tagut yolunda savasirlar. O halde seytanin dostlariyla savasin. Çünkü seytanin hilesi zayiftir.� (Nisa:76)
�Galip gelecek olanlar, süphesiz ki Allah taraftari olanlardir.
Saldiri ve katliam gecesi 1 Temmuz aksami da baska bir bildiri evlere dagitilir:
�Halkimiza Çagri;
�Müslüman halkin yasadigi bu ülkede, Islam için binlerce sehit verilmis bu topraklarda, bir kesim tarafindan, �basin özgürlügü, düsünce hürriyeti� adi altinda, Müslümanlar�in kutsal degerlerine sözlü veya yazili olarak kimse saldiramaz.
�Biz Müslümanlar, canimiz pahasina da olsa, bu degerlerimizi korumakta kararliyiz.
�Müslüman halkimizdan bu konularda duyarli olup, Islam�in deger yargilarini alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasina olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karsisinda susuldugunda, yarin mahserde Allah�a nasil hesap verecegimizi düsünmelerini istiyoruz.
� �Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeyi gerekir. O�nun esleri, onlarin anneleridir...� (Ahzâb Suresi, Ayet: 6)
� �Ve kâfirlerin hesaplari varsa, Allah�in da bir hesabi vardir. Allah hesabi çabuk görendir.� (Enfal Suresi, Ayet : 30)
� �Kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktir.� (Saff Suresi , Ayet:8)
�Not: Bu yaziyi okuyan, Allah rizasi için çogaltarak dagitsin.
MÜSLÜMANLAR�
Etkinliklerin ikinci günü, Sivas�taki sag egilimli yerel basinda (Hürdogan, Bizim Sivas, Hakikat,Yeni Ülke,Taraf) halki tahrik edici basliklara bezenmis haberler çikar. Saldiriya geçmek için kosullar yeterince olgunlasmistir. 2 Temmuz günü, camiler tiklim tiklim dolar.
2 Temmuz Cuma günü, saat 13.30�da saldiri baslatilirken, degisik camilerden akin akin insan, senligin yapildigi Kültür Merkezi`nin önünde toplanir, tas ve sopalarla Kültür Merkezi`ne saldirirlar.
�Sivas laiklere mezar olacak, Cumhuriyet Sivas�ta kuruldu, Sivas�ta yikilacak, Seriat gelecek, batil zail olacak� sloganlari atan gruplar, Kültür Merkezi�nde bulunan 1500 kisinin üzerine saldirir. Ancak, etkinlikleri izlemekte olanlarin direnisleriyle karsilasan ve sayica az olan saldirganlar, geri çekilmek zorunda kalir. Saldirganlara sürekli olarak yeni katilimlar olmaktadir. Çesitli camilerden çikanlar, kosarak saldirganlara katilmaktadir. Kalabalik gruplar, Kültür Merkezi�ne bir kez daha saldirirlar. Izleyiciler ve görevliler bir yandan saldiriya karsi barikat kurarak direniyor; öte yandan da içerideki insanlari bosaltmaya ve arabalarla baska yerlere göndermeye çalisiyorlardi. Olay yerinde yeteri sayida güvenlik gücü yoktur. Olanlar da saldiriyi engelleyecek güçte degillerdir.
Nihayet, Kültür Merkezi bosaltilir ve saldiriya ugrayanlar güvenli bölgelere gönderilir. Bu arada, yeni katilimlarla saldirganlarin sayisi onbine yaklasmistir. Saldirgan güruh, istegine ulasamamanin verdigi hirsla Kültür Merkezi�nden Valilige yönelir.Valilik önünde toplanan binlerce saldirgan, �Serefsiz vali istifa, Sivas size mezar olacak, Seriat gelecek, zulüm bitecek, Yasasin seriat, Muhammed�in ordusu kafirlerin korkusu, Yasasin Hizbullah, kahrolsun laiklik...� sloganlariyla binayi tasa tutarlar...
Saldirgan fasist ve gerici grubun bir kolu, yeni dikilen �Halk Ozanlari Heykeli�ne yönelip,heykeli kazma ve balyozla parçalayarak sürüklemeye baslar. Bu arada, kimi saldirganlarin dislerini heykele geçirmeye çalistigi görülür. Diger bir grup da, Kongre Müzesi`nin yaninda bulunan Atatürk heykeline saldirdirarak yere düsürdükleri Atatürk heykelini de sürüklemeye baslar.
Saldirganlarin sayisi 15 bine yaklastiginda Seriat istemlerini ve sloganlarini haykirarak,konuklarin kaldigi Madimak Oteli�ne yönelirler. Otelde, kent disindan gelmis ve çogunlugu yazar, ozan ve sanatçi yaklasik 150 kisi bulunuyordu. Saldiri üzerine, güvenligin daha kolay saglanacagi düsüncesiyle otele gelmis insanlar tedirgin oldular. Otelin önünde az sayida polis vardi ve saldirganlara, �Dagilin, yapmayin� demekten öte bir müdahalede bulunulmadi.
Otelde bulunanlar, tehlikenin farkindaydilar. Telefonla Sivas Valisi�ni, Emniyet Müdürünü ve diger yetkilileri arayarak önlemlerin arttirilmasini istediler. Bununla da yetinmediler, telefonla Ankara�da bulunan Basbakan`i, Basbakan Yardimcisi`ni, Içisleri Bakani�ni, Parti Liderlerini ve Milletvekillerini aradilar. Oteldekiler arasinda olan halk ozani, 1987-1991 dönemi SHP milletvekilli Arif Sag da, telefon basindan ayrilmiyor, Ankara�da SHP milletvekili Cevdet Selvi�yi, Bakan Seyfi Oktay�i, Istanbul eski belediye baskani Nurettin Sözen� i arayarak saldiriyi anlatiyor, bir an önce önlem alinmasini istiyordu. Otelde bulunan Aziz Nesin de SHP Genel Baskani ve Basbakan Yardimcisi Erdal Inönü ile Çalisma Bakani Mehmet Mogoltay�la görüserek can güvenliklerinin saglanmasini istiyordu. Ulasilan her yetkili, �Korkmayin, her türlü önlem alinmistir� yanitini veriyordu.
Saldirganlarin amacini sezinleyen Sivas Valisi Ahmet Karabilgin de saat 14.30�da Basbakani ve Içisleri Bakani�ni telefonla arayarak bilgi verir. Saldirinin giderek bir katliama dönüsecegini gören Sivas Valisi, çok tedirgin olur ve Ankara�yla telefon irtibatini hiç kesmez. Saat 14.40�da yeniden Içisleri Bakani�ni ve müstesarini arar, saldirinin artik bir katliama dönüsmekte oldugunu bildirir. Vali,Saat 18.45�te Basbakani ve Içisleri Bakani�ni tekrar arar ve mutlaka yardim edilmesi gerektigini bildirir. Çevre illerden de yardim istenmektedir.
Sivas Valisi�nin bunca çabalarinin ve görüsmelerinin sonucunda, Tokat Emniyet Müdürlügü�nden 20 polis; Kayseri Emniyet Müdürlügü�nden 31 Polis, Jandarma Komutanligi�ndan 20 Jandarma olmak üzere 71 güvenlik görevlisi gelmistir. Sivas Tugay Komutani 6 bin kisilik asker mevcudundan yalnizca 30-40 acemi er göndermistir. Askerler saldirganlarin arkasinda bir yerde nöbet tutarcasina bekletilir. Bir ara Tugay Komutani da olay yerine gelir ve saga sola bir göz attiktan sonra ayrilir.
Otel�de bulunanlarin Ankara�daki yetkililerle yaptigi telefon görüsmeleri ve önlem istemleri de dikkate alinmamistir. Bu girisimler ve devletin duyarsizligi degerlendirildiginde, saldirganlarin devlet tarafindan korundugu tartismasi gündeme gelmektedir.
Madimak Oteli�ne siginmis yüzlerce kisi, pencerelerden saldirganlarin oteli yakmaya çalistigini izlemekte, korku içinde beklemektedir.
Karanlik çökmüs, elektrikler de kesilmistir. Saldirganlardan kimileri, otelin önündeki arabalari ters çevirerek atese vermekte, kimisi de bidonlarla benzin tasiyarak otelin içine atmaktadir. Alevler, otelin giris ve alt katlarini sarmaya baslamistir. Sivas Itfaiyesi gecikmeli de olsa yangin yerine gelmis, ancak saldirganlar itfaiyenin çalismasini engeller. Hortumlar kesilir, araba lastiklerinin havasi bosaltilir.
Saclarim tutstu önce
Gözlerim yandi kavruldu
Bir avuc kül oluverdim
Külüm havaya savruldu
Yangin oteli tamamen sarar. Umutla kurtarilmayi bekleyenlerin umudu tükenmeye baslamistir artik.Yangin bütün oteli sarmistir. Cinnet halindeki kalabalik, ölüm haberlerini beklemektedir. Disarida gözlerini kan bürümüs fasist katiller, otelden gelen yanmis insan eti kokusunu cigerlerine çekerken, Ankara�daki bakanlar ve yetkililer de kokteyllerde kadeh kaldiriyorlardi�
An an Katliam`in gelisimi
Yukarida Yasanan olaylarin tümü 8 saati askin bir süre devam etmistir. Buna ragmen devlet yetkililerinin bilincli tutumu nedeniyle cok kisa zamanda dagitilabilecek ve sona erdirilebilecek olan bir gösteri,gittikce kalabaliklasmis ve kontrol edilemez hale gelmistir..
2 Temmuz 1993 Cuma
13:30 - Pasa Camii önünde görevli emniyet ekibi (3860 kodlu) tarafindan, Pasa Camii ve Meydan Camii�nden, Cuma namazindan çikan 500-1000 kadar kisiden olusan grubun dört koldan Hükümet Konagi�na dogru ilerlediklerini bildirir.
13:40 - Hükümet Meydani gerisinde olusturulan polis barikatini asan yaklasik 2 bin kisi, maydanda, �Vali istifa�,�zafer Islam�in�,�Seytan Aziz�,� Islamiyet�i ezdirmeyecegiz� vb. sloganlar atarlar.
13:55 - Sayilari yaklasik 3 bini bulan grup, Osmanpasa Caddesi ve Buruciye Medresesi civarinda benzer sloganlari yinelerler.
14:10 - 3 bin 500 dolaylarinda gösterici, Kültür Merkezi önüne gelmis ve içerdeki karsit grupla slogan mücadelesi baslamis, çatisma polis tarafindan önlenir.
14:40 - Kültür Merkezi�nden ayrilan grubun sayisi, 4-5 bini bulmustur.
14:45 - Grup, Buriciye Medresesi�ne gelir.
14:50 - Buriciye Medresesi önünden Hükümet Meydani�na geçen 6 bin dolayindaki gösterici, ayni sloganlari tekrarlarlar.
15:00 - Grup, Hükümet Meydani�ndan Atatürk Caddesi�ne yönelir.
15:10 - Atatürk Caddesi�nden yeniden Hükümet Meydani�na gelinirken, sayi yaklasik 8-9 bini bulmustur.
15:30 - Hükümet Meydani�ndan Istasyon Caddesi yoluyla Kültür Merkezi�ne gelen göstericiler, bir gün önce dikilen aniti kismen tahrip etmis; Kültür Merkezi içindeki karsit grupla tasli sopali çatisma, polisçe, fazla büyümeden, zor kullanilarak önlenir.
15:48 - Valilik tarafindan görevlendirilen Belediye Baskani, Kültür Merkezi önündeki toplulugu sakinlestirmek için sözde bir konusma yapar ancak halk daha fazla galeyana gelmistir.
15:55 - Hizini alamayan yaklasik 10 bin kisilik saaldirgan ve fasist güruh ,Kültür Merkezi�nden Istasyon Caddesi yoluyla yeniden Hükümet Meydani�na ve Madimak Oteli civarina gelir ve slogan atmaya devam eder.
18:00 - Madimak Oteli önünde toplanan yaklasik 15 bin göstericiye, Valilik�ten gelen istek üzerine, Belediye Baskani ve Büyük Birlik Partisi Ilçe Baskani birer konusma yapmislardir.
18:30 - Belediye Itfaiye araçlari, Hükümet Meydani�na gelmistir.
19:14 - Kültür Merkezi önündeki heykel, belediye garajina konulmak amaciyla Meydan�dan geçirilirken, topluluk tarafindan Madimak Oteli önüne getirilmistir.
19:50 - Madimak Oteli önündeki araçlar ve heykel atese verilmistir.
20:00 - Otele yaklasmak isteyen itfaiye araçlarina, göstericiler yere yatarak engel olmuslardir.
20:05 - Itfaiye, otele güçlükle yaklasabilmistir.
20:10 - Yangin Otele de siçramistir.
20:20 - Afyon Sokak�tan (arka taraftan) gelen itfaiye, yangini söndürmeye baslamistir.
20:40 - Hükümet Meydani�na gelen göstericiler, Hükümet Konagi�ni taslamaya ve slogan atmaya baslamislardir.
20:50 - Güvenlik kuvvetleri havaya ates etmis ve göstericiler dagilmaya baslamistir.
21:00 - Kalabalik, küçük gruplar halinde sehrin çesitli kesimlerine yayilmistir.
21:40 - Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edilmistir.
22:00 - Içisleri Bakani Valilige gelerek, olaylarla ilgili bilgi almistir.
23:00 - Valilikçe ilan edilen �sokaga çikma yasagi� ile birlikte, güvenlik güçleri sehirde tam bir hâkimiyet saglamislardir.
2 Temmuz günü, Sivas�in Madimak Oteli�nde 37 can yakilarak katledilir. 51 kisi de katliamdan, kendi olanaklariyla, agir yaralarla kurtulurlar. Çatiya çikarak yardim isteyenler arasinda Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli de vardir. Itfaiyenin merdivenli arabasi otele yaklasir. Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli merdivenlerden inerlerken, Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak ile bazi belediye görevlileri tekrar saldiriya geçerler.Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli, itfaiyenin merdivenlerinden asagiya atilirlar. Basindan yaralanan Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli�yi linç edilmekten araya giren polisler kurtarir. Yaralilar Polis arabalariyla Tip Fakültesi Hastanesi`ne götürülür.
Devlet yetkilileri nin tutumu ve katliamin sorumlulari
Polis telsizlerinden duyulan diyaloglar ..
- Tas atiyorlar, saldiriyorlar, ne yapalim?
- Anlasildi, müdahale etmeyin� (Sivas Emniyet Müdürü Dogukan Öner)
Sivas�ta eli sopali, tasli, zincirli onbini askin saldirgan, insan avindaydi. Korkunç durum, Basbakana, Içisleri Bakani�na defalarca bildirildigi halde herhangi bir yardim gelmedi ve önlem alinmadi. 37 insan yakilarak feci sekilde katledildi. Böyle bir ortamda Cumhurbaskani Süleyman Demirel; �Halkla güvenlik güçlerini karsi karsiya getirmeyiniz� diyor, ilgilileri uyariyordu. Cumhurbaskaninin �halk�tan kastettigi oteli kusatan saldirgan kalabalikti. Gerçi Süleyman Demirel, politik yasama kazandirdigi, �Bana sagcilar suç isliyor dedirtemezsiniz� seklindeki veciz sözü ile tarafini çoktan açiklamisti.
Basbakan Tansu Çiller ise, �Çok sükür, otel disindaki halkimiz bir zarar görmemistir� diyebiliyordu. Daha sonra TBMM�de yaptigi bir konusmada da Van�da yakilan bir oteli, Sivas�takiyle karistirmis ve �Bir vatandas, sigortadan para almak için sigortali oteli yakmistir� demistir. Bir basbakan, ülke sorunlarina ve toplumsal gelismelere bu denli duyarsiz olabiliyordu.
Ülkenin iç asayisinden sorumlu bir yetkilisi, Içisleri Bakani Mehmet Gazioglu, otele yapilan saldiriyi, �Aziz Nesin�in halkin inançlarina karsi bilinen tahrikleri sonucunda halk galeyana gelerek tepki göstermistir� seklinde yorumlayarak saldirganlari mazur göstermistir.
Dönemin Basbakan Yardimcisi ve SHP Genel Baskani olan Erdal Inönü ise katlima karsi üç maymunu oynar.
Dönemin Belediye Baskani olarak saldirganlarin daha fazla galeyana gelmesine sebep olan açiklamalari ile katliamda 1.derecede rol oynayan Temel Karamollaoglu, daha sonra TBMM çatisi altinda milletvekili olarak görev alir.
Ahmet Yücetürk: Katliami seyreden General.Sivas Tugay Komutani..
Sevket Kazan: DYP-REFAH koalisyonunun bir dönem Adalet Bakani..Sivas katliamini gerçeklestiren grubun avukati..
.
Devlet yetkililerinin açikça taraf tutmalari, güvenlik güçlerinin ilk sorusturmasini da etkilemistir. Saldiri öncesinde, sirasinda ve sonrasinda yeterince önlem alinmadigindan insanlar yakilmis, saldirgan fasist ve gerici katiller ellerini kolllarini sallayarak kent disina çikmis ve izlerini kaybettirmislerdir. 10-15 bin saldirgandan ancak 35 kisi, katliamdan bir gün sonra gözaltina alinmistir. Artan toplumsal tepkiler sonucu, gözaltina alinanlarin sayisi daha sonra 190�a çikarildi. Gözaltina alinanlar hakkinda Toplanti ve Gösteri Yürüyüsleri Yasasina muhalafetten dolayi sorusturma baslatilmis, fezlekeler bu dogrultuda hazirlanarak Cumhuriyet Savciligi�na sevkedilmislerdir. Sorusturmanin bu yetersiz çerçevede kalmasi sonucu, 190 kisiden 124�ü tutuklanmis, geri kalanlar serbest birakilmislardir.
Bu olaydan sonra Emniyet Müdürü ile Vali hemen görevden alinir. Katliam sorusturmasi, Aziz NESIN�in tahrikleri ekseninde yürütülür. Emniyet tahkikati bu yöndedir ve Savcilik da böyle bir yol tutturmustur. Cumhuriyet Savciligi sorusturmasinda, katliami planlayan ve baslatan örgütler üzerinde durmamis, saldiriyi Aziz NESIN�in tahriklerine baglamis ve iddianameyi, Toplanti ve Gösteri Yürüyüsleri Yasasi`na muhalefet temelinde hazirlamistir. (Sivas Savcisinin hazirladigi iddianame: Hazirlik 1993/2460, Sivas Asliye Ceza Mahkemesi)
Ankara DGM Savcilarinin 1 Nolu DGM�ye sundugu iddianamede de, �Sivas�ta Pir Sultan Senlikleri ve bu senliklere katilan, bir konusma da yapan, Aziz NESIN gibi dini inkâr etmekten öte, Islâm dinini küçültücü, asagilayici bir kitabi da nesrettiren, Türk halkina aptal demekten çekinmeyen kisilerin davet edilmesi� gibi ifadelere yer verilmistir. DGM Savcilari da, katliami planlayanlari ve baslatan örgütleri ortaya çikarmaktan yana olmamis ve olaylari Aziz NESIN�in tahrikine baglamislardir. Ankara 1 nolu DGM�ye sunulan iddianamede Sivas Katliami söyle anlatilmaktadir:
�IDDIANAME: 02. 07. 1993 Cuma günü her yil oldugu gibi Sivas`in Banaz Köyü�nde yapilmakta oldugu söylenilen Pir Sultan Abdal Senlikleri�nin bu yil Sivas sehrine dikilen Pir Sultan Abdal Abidesi�nin açilisi nedeniyle Sivas il merkezinde yapilmis olmasi, toplantiya Islam dünyasinda tepki yaratan Seytan Ayetleri Kitabi�ni Türkiye�de de yayinlayan Aziz Nesin�in davet edilmesinin, il içinde olumsuz bir ortamin dogmasina neden oldugu gözlenmistir. Sivas ilinde yasayan vatandaslarin bu duruma hassasiyetlerini gösterecekleri ve bir büyük olayin gelecegi önceden bilinmesi de bir yana, yasal ve emniyet tedbirlerinin bu tür olaylari önlemede etkin bir çare olamayacagi açiktir...
�Islam dünyasinda tepki yaratan �Seytan Ayetleri� kitabinin Türkiye�de yayinlanmasini yürüten ve Türk toplumunda sergiledigi hareketleriyle hiç de iyi izlenim birakmayan Aziz Nesin�in bu merasime (4. Pir Sultan Abdal senligi) davet edilmesi, geleneksel olarak Pir Sultan Abdal Senlikleri�nin her yil Banaz Köyü�nde yapildigini düsünürsek, bu senligin Sivas Il Merkezi�ne getirilmesi; kamu davasindaki bu olayi hazirlamistir.
�Iste 02. 07. 1993 gününün Cuma olmasi ve camilerden çikan halkin, fanatik dincilerin yönlendirmesiyle, yetkililerce olayin önlenmesi için yeterli tedbirin alinmamasi ve geciktirilmesi,
�Ayrica, fanatik toplulukça senlikten bir gün önce il merkezinde yayinlanan gazetelerde açiklamalar yapilmasi ve halki kiskirtan bildiriler dagitilmasi;
�Hele hele Aziz Nesin�in Islam Dini�ne karsi tutum ve davranislari ve açiklamalari;
�Kapali bir salonda düzenlenen toplantida terör örgütü militanlari için saygi durusunda bulunulmasi;
�Eylemin hazirlayici nedenleri arasinda sayilabilir.
Sivas ilinde meydana gelen bu vahim olay için de, �Bu senlik neden Il Merkezi�nde yapilmistir, neden Cuma gününe rastlatilmistir, neden genelde halk tarafindan hareketleri hiç de hos karsilanmayan Aziz Nesin senlige davet edilmis, kendisine konusmalar yapma imkani taninmis, neden senlikle hiç ilgisi olmayan terör örgütü militanlari için saygi durusunda bulunulmustur?� sorulari cevapsiz kalmaktadir.
�Bir yanda �Marksist-Leninist� düzene dayali devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügüne yönelik olusturulan yasa disi terör örgütleri, özellikle PKK terör örgütünün; bir yanda fanatik dincilerin laik devlet düzenini cebren ilga edilip, yerine seriat devlet düzeninin getirilmesine iliskin;
�... Çalismalari Sivas olayinda tahrik ve tesvik seklinde görüntülenerek gövde ve güç gösterisi olusturulmustur. Olaydan bir gün önce sokaga dökülen Marksist-Leninist düzene dayali, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügüne yönelik Dev-Sol, Dev-Genç, PKK terör örgütlerinin militanlarinin katilmasiyla Sivas sokaklarinda yapilan yürüyüs ve Aziz NESIN�in konusmalari sergiledigi tavri, bir gün sonra meydana getirilecek olaylarin tahrikçisi olmustur...�
Ankara 1 Nolu DGM de gerekçeli kararinda (E: 1993/106, K: 1994/190), saldiriyi ve katliami Aziz NESIN�in tahrikine baglayarak olaylarda bir örgüt aramanin gereksiz olduguna karar vermis, saniklarin cezasinda da dörtte bir oraninda indirim uygulamistir.
Oysa saldirinin ve katliamin örgütlü olarak planlandigina dair tanik ifadeleri ve belgeler bulunmaktadir. Üstelik bunlarin tümü mahkemeye sunulmustur. Olaylardan iki gün önce kentte, �Müslüman Kamuoyuna� baslikli bir bildirinin dagitildigi biliniyordu. Senliklerin birinci gününün aksami, �Halkimiza Çagri� basligi tasiyan ikinci bir bildirinin dagitildigi da vurgulanmisti. Malatya Valisi, saldiridan bir gün önce bir otobüs dolusu Aczmendi militaninin Malatya�dan Sivas�a geldigini, basina söylemistir. Yine daha önce aktardigimiz gibi, senliklerin birinci ve ikinci günleri, Sivas�taki yerel sag basin organlari (Hürdogan, Bizim Sivas, Hakikat, Anadolu, Yeni Ülke vb.) dagitilan bildirilerin içerigine uygun ve tahrik edici yazilar yayimlamislardir.
Bu yazili kaynaklara ek olarak, TBMM�nin olayla ilgili kurdugu Arastirma Komisyonu`na ifade veren çesitli görevlilerin anlatimlarinda da ilginç bilgiler vardir.
Dogukan ÖNER: (Sivas Emniyet Müdürü) : �... Bu Persembe günü de, Aziz NESIN Buriciye Medresesine gitmis, Buriciye Medresesinde ögleye kadar kitap imzalamis, o aksama kadar belirli yerlerde gezmis. O aksam çikip Madimak Oteli�ne gitmis. Gece saat 21.00�de bir tek siyasi subemizin korumasiyla birlikte yaninda 8 kisi ile Madimak Oteli�nden çikmislar, Atatürk Caddesinden inmis asagiya; orada Sarayhan Restoranti var; Sarayhan Restorantina yaya gitmisler. Orada içki içtikten sonra da yine yaya olarak ayni ekiple o sekilde gitmisler. Yani ben sunu arz etmek istiyorum, yani olay bir tek Aziz NESIN�e yönelik olan bir hadise degildir.
�... Bu iste kesin provokasyon vardir. Bu iste kesin disaridan gelme birtakim güçler vardir. Ilk defa camiye gittigim zaman o caminin ön tarafinda belirli birtakim gruplar vardi... Ben o gruplari Madimak önünde görmedim...�
Mehmet YILDIZ (Sivas Emniyet Asayis Müdürü): �Heykel getirildi, toplulugun önüne atildi. Atilinca gerçekten insanlar artik çok çilginca hareket ediyorlardi. Disleriyle dahi isiranlari gördük, kafasini vuranlari gördük... Pasa Camisinden anons edilince, diyelim ki 200 kisi pankart asti. Amerikan Bayragini yaktilar...�
Millet Partisi Il Baskani: �Pasa Camisinde namaz bitmisti, bir kisim imami beklemeden namaz biter bitmez disarida bir gürültü patirdi oldu... Amerikan Bayraginin yakilisini bizzat gördüm. Pankarti da cami duvarinda asili olarak gördük.�
Dr. Hüseyin POLAT (Tabiblar Odasi Baskani): �Öncelikle bu saldiri devlete karsi yapildi. Laik Cumhuriyete ve Atatürk�e karsi yapildi. Belediye Baskani Karamollaoglu, �Gazaniz mübarek olsun� diyerek manevi destek verdi.�
Mehmet TALAY (Kültür Bakanligi Sivas Il Müdürü): �Aziz NESIN Sivas�a ilk kez gelmedi. Aziz NESIN bundan yedi, sekiz ay veya bir sene kadar önce kitap imza gününe gelmisti. Sonra Aziz NESIN�in konustugu gün Persembe günü, olaylar 24 saat sonra çikiyor. Tepki olarak olsaydi ayni gün tepki olurdu...�
Sakir SEKER (ANAP Il Baskani): �Caminin içinden insanlar çikmaya basladigi anda, 20 veya 25 kisilik namazla hiç alakasi olmayan ve namaz kilmayan bir grup, bahçede namaz kilan yere gelir ve bunlar bir pankart açarlar, arkasindan da bir Amerikan Bayragi atese verilir...�
Yine kamu taniklarindan Emniyet görevlileri : Izzet KARADAG, Erol ÇÖL, Refik SUNGUR, Nazim GÜNAYDIN, Orhan Veli KARADAYI, Mehmet ÖZBEK, Ömer Faruk ÜNAL hazirlik ifadelerinde ve Mahkemedeki ifadelerinde saldirinin ve katliamin organizeli oldugunu belirtirler.
Belgelerden ve taniklarin anlatimlarindan anlasildigi gibi, Sivas katliami tahrik sonucu degil, örgütlü ve planli hazirliklarin sonunda gerçeklesmistir.
Davanin ilk durusmasi, Ankara 1 No`lu DGM�de 21. 10. 1993 günü yapildi. Durusmayi izlemek üzere binlerce kisi Ankara DGM önüne geldi. Binin üstünde polis Adliyenin gelis yollarini çevirmisti. Saldirganlarin yakinlarinin ve avukatlarinin disinda kimseyi Adliyeye yaklastirilmiyorlardi. Sivas�ta katledilenlerin aileleri ve avukatlari içeri alinmadilar. Emniyet güçleri, durusmayi izlemeye gelenlere ve katledilenlerin yakinlarina acimisizca saldirdilar. Kadinlari saçlarindan tutarak yerlerde sürüklediler ve copladilar. Agza alinmayacak küfür ve hakaretler yapildi. Birçok kisi gözaltina alindi.
Ilk durusma böyle basladi. Yakinlarini kaybeden aileler ve müdahil avukatlari sonraki durusmalara katilma imkani buldular. Saniklar, her durusmada müdahil avukatlara ve yakinlarini kaybeden ailelere sözle ve el hareketleriyle hakarette bulunuyorlardi. Mahkeme heyeti bu tür hareketlere müdahale etmiyordu.
Müdahil avukatlar, katliamla ilgili elde edilmis fotograflari, filmleri ve benzeri belgeleri mahkemeye sundular. Mahkemeye sunulan belgelerde saldirganlar, somut olarak görülüyordu. Ancak mahkeme heyeti avukatlarin belgelerin incelenmesi istemini kabul etmedi. Daha sonra davanin gelisimini, taniklarin ifadelerini basindan ve kamuoyundan gizlemek için gizlilik karari alindi. Müdahil avukatlar, mahkeme heyetinin tutumunu yanli görerek reddi hakim isteminde bulundular. Avukatlarin bu istemi de reddedildi.
Mahkemenin yanli tutumu karsisinda, müdahil avukatlar, yaptiklari bir açiklamayla durusmalara katilmama karari aldilar:
Bunca tepki ve uyariya karsin, mahkeme heyeti kararinda direnerek yargilamayi yürüttü. Gizlilik içinde yürütülen yargilama 26. 12. 1994�te karara baglandi. Mahkemenin gerekçeli karari söyledir:
�Gerekçeli Karar: ...Sivas olaylarinin devlete ve laik düzene yönelik olmadigi, Aziz NESIN�in Seytan Ayetleri kitabini yayinlamasina duyulan öfke, kin ve nefretin olusturdugu tahrik sonucu ve Aziz NESIN�e yönelik bir eylem oldugu, kast edilen Aziz NESIN olmasina ragmen hedefde sapma sonucu 37 masum insanin ölümü ile sonuçlanan bu olaylarin, laik-antilaik veya mezhep çatismasi olmadigi, sadece Islam dinince mukaddes sayilan degerlerin asagilanmasina tepki gösterildigi, Aziz NESIN�in Anadolu�nun herhangi bir vilayetinde da ayni tepkiyi görebilecegi, dolayisiyla sahsa yönelik eylemin bir baska amaca çekilerek kamplasma ve kutuplasma yaratmasinin hukuki ve sosyal bir yarari olmadigi kanaatindeyiz.
�... Olaylarin müstekisi Aziz NESIN�in, Bakanlar Kurulu�nun 24. 08. 1989 tarih ve 1989/14479 sayili kararnamesinde, yazari Salman RÜSDI olan �Seytan Ayetleri� isimli kitabin Türkiye�ye sokulmasi ve dagitilmasini yasakladigi, Türkiye�de bu yasaga ragmen adi geçen kitabi Aydinlik Gazetes`inde yayinladigi ve bu kitabin içerigi itibariyla Müslümanlarin Peygamberi ve eslerine karsi tahrik ve tazyif edici ibarelerin bulunmasi sebebiyle tüm Müslüman halki bu yayindan dolayi haksiz sekilde tahrik ettigi, böylece olaylarin çikmasinin müsebbibi bulundugu anlasildigindan, saniklara tayin olunan ceza TCK�nun 51/1 maddesi geregince ¼ nisbetinde indirilecek... hapis cezasiyla ayri ayri cezalandirilmalarina...� (Ankara 1 No`lu DGM�nin Gerekçeli Karari, Sayfa: 461/465)
Böylece Sivas katliami davasinin 22 sanigi hakkinda 15�er yil, 3 sanigi hakkinda 10�ar yil, 54 sanigi hakkinda 3�er yil, 6 sanigi hakkinda 2�ser yil hapis cezasi, 37 sanigi hakkinda da beraat karari verildi.
DGM�nin kararinda katliami gerçeklestiren fasist (irkçi-seriatçi) örgütlerden söz edilmedigi gibi, katliam Cumhuriyete ve laiklige karsi bir eylem olarak da degerlendirilmemistir. Ama bir suçlu gerekliydi ve o da bulunmustu: Aziz NESIN. Üstelik bu hiç de yeni bir sey degildi; devletin yetkilileri, siyasi iktidarin sözcüleri, emniyet yetkilileri ve savcilar da, Sivas katliaminin örgütlü bir hareket olmadigini, Aziz NESIN�in tahrikiyle ortaya çikmis bir tepkinin sonucu oldugunu, olayin ilk gününde açiklamislardi.
Müdahil avukatlar, DGM�nin kararini tarafli, hukuka ve adalete aykiri olarak niteleyerek, ayrintili bir savunmayla temyize gittiler. Yargitay 9. Ceza Dairesi, Esas No: 1996/688, Karar No: 1996/4716 karariyla, �Katliamin Cumhuriyete, Laiklige ve Demokrasiye yönelik oldugunu� belirterek DGM�nin kararini esastan bozdu.
Davanin görüldügü siralarda artik iktidar degismis DYP-REFAH Koalisyonu`nda Basbakanlik koltuguna Necmettin Erbakan oturmustur.Iste tam bu dönemde gündeme damgasini vuran MGK nin irtica karsiti deklerasyonlari ile 28 subat süreci baslamistir.Bu kez dengeler altüst olmustur.MGK nin verdigi ayarla cark eden �bagimsiz yargi� 3-5 yil hapis cezasi istedigi katliam sorumlulari hakkinda DGM `lerde yeniden actigi davalarla ömür boyu hapis cezasi ve idam istemiyle davalar acar.Gercek suclulara dokunulmadan verilen 27 Kasim 1997 tarihli hükme göre 33 saniga idam cezasi verilir. Yapilan degerlendirmelerde bu davanin Istiklal Mahkemeleri sonrasinda,tek bir davada,bu kadar idam cezasinin verildigi ilk dava oldugu vurgusu yapilir.Yargi,MGK kararlarini da göz önünde bulundurarak ,bir yandan islamcilara gözdagi veriyor,bir yandan da gerceklestirilen katliamda devletin rolünü örtbas ediyordu.
Ankara 1 No`lu DGM, Yargitay�in bozma kararina uyarak yargilamayi yeniden baslatti. Karar, 28. 11. 1997�de açiklandi. Mahkemenin Esas No: 1996/84, Karar No: 1996/199 Gerekçeli Kararinda su ifadelere yer veriliyordu:
�... 7-8 saatlik uzun bir zaman süreci içerisinde güvenlik görevlilerince yapilmis olan çesitli uyarilara ragmen dagilmayarak Hükümet Konagin`in önünde bulunan güvenlik görevlilerini kurdugu barikatin da zorlanip devlet ve hükümetin il�de temsilcisi olan valiye �Serefsiz vali�, �Vali istifa� seklinde, yürüyüsler ve toplanmalar sirasinda Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine aykiri biçimde �Seriat gelecek zulüm bitecek�, �Cumhuriyeti burada kurduk, burada yikacagiz�, �Yasasin seriat, kahrolsun laiklik�, �Seriat isteriz�, �Dinsiz laikler� sloganlarinin atilmasi, bir kisim isyeri, mesken ve araçlarin yakilmasi �Yak yak� sloganlari altinda güvenlik görevlilerinin kurdugu barikatin cebir kullanilmak suretiyle açilip otelin yakilmasi suretiyle 35 kisinin öldürülmüs ve çok sayida kisi ve güvenlik görevlisinin yaralanmis bulunmasi ve nihayet Türk Inkilabinin temel taslarindan birisi olan Sivas Kongresinin imzalandigi ve sonradan müzeye dönüstürülmüs bulunan bina ile önündeki Atatürk Heykelinin tahrip edilmis olmasi, olayda kullanilan cebir, bir kisim icra hareketlerinin TCK�nin 146. Maddesinde belirtilen sonucu yaratmaya elverisliginin ve Aziz NESIN�in düsünce ve davranislari bahane edilmek suretiyle Anayasal düzenin en önemli ilkelerinden olan Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerinin ortadan kaldirilmasina yönelik bulundugunu tüm açikligi ile ortaya koymaktadir...� (Gerekçeli Karar, s. 65-67)
DGM�nin kararinda 33 saniga idam, digerlerine de muhtelif agir hapis cezalari verilir.
Mahkemenin karari taraflarca temyiz edilmistir, Yargitay 9. Ceza Dairesinin, 24. 12. 1998 günü verdigi kararda saniklara verilen hapis cezalari onaylanirken, 33 idam cezasi ise bazi usül noksanliklari nedeniyle bozulmustur. Dava bir kez daha DGM önüne gelmistir.
Bu arada Sivas katillerinden 6`sinin Almanya`ya kaçmis olmalari nedeniyle, bir Sivas Davasi da Almanya`da da baslatildi. Cezalari onanan saniklar, bu katliami gerçeklestiren kimseler olmakla birlikte; olayin asil tertipçileri, perde arkasindaki karanlik güçler ve onlarin devlet baglantilari henüz açiga çikarilamamistir. Olayin asil faillerinden Refah Partili Sivas Belediyesi Encümen üyesi Cafer Erçakmak henüz yakalanmamistir. O günün Belediye Baskani, bir zamanlarin Milletvekili, Temel Karamollaoglu yargilanmamistir.
Son olarak Sivas Katliami hükümlülerinden 57 kisi en son cikarilan Topluma Kazandirma Yasasi'ndan yararlanmak için basvuru yaparken,bu dava Ankara 1 No'lu DGM'de yeniden görülmeye baslandi...
Kaynaklar:
PSAKD-Arsiv
Gerekçeli Karar (Ankara 1 nolu DGM: 1993/106, Karar No : 1994/190)
Gerekçeli Karar (Ankara 1 nolu DGM: Karar No: 1996/199 )
Sivas Dosyasi (TBMM Arastirma Komisyonu Dosyasi)
Bilinmeyen Yönleriyle Sivas Katliami, Ayyildiz Yayinlari
Sivas Katliami , Lütfi KALELI
Atese Semaha Durmak , Ali YILDIRIM
-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-dilan-*-*-*-*-*-*-*-*-*halo-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-



MARAS KATLIAMI (24 ARALIK 1978)
Maras Katliami iki solcunun öldürülmesiyle basladi. Katliam 23 ve 24 Aralik 1978'de gerçeklestirildi. Katliamin hazirlik süreci 8 ay öncesine kadar gitmektedir.
MHP Genel Baskani Alparslan Türkes'in çesitli dönemlerdeki konusmalari ve MHP'nin Maras'taki etkinlikleri katliama örnek delillerdir. Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin ve solcularin çogunluk olarak yasadiklari semt ve mahallelerde görevli olduklarini ifade eden bazi kisilerin "tuhaf" bir nüfus sayimi yaptiklarini söyleyerek evleri dolasarak, evlerde kaç kisinin yasadigi gibi sorular sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapilari kirmizi boya ile isaretlemislerdir. Bazi belgelerde ise PTT görevlileri olduklarini söyleyen kisiler, mektuplarin kaybolmasini engellemek için bir çalisma yaptiklarini söylemek suretiyle kapilara boyayla isaretler koymuslardir. Bu isaretlemelerin amaci, Alevi ve Solcu evlerini belirlemek ve kendi yandaslarina zarar vermemektir.
Çiçek Sinemasi Olayi:
Ülkücü Gençlik Dernegi tarafindan getirilen "Günes Ne zaman Dogacak" adli film 16 Aralik 1978'de Çiçek Sinemasi'nda gösterime sokulur. 19 Aralik Günü 20.00 seansinin sonuna dogru tesiri az bir patlayicinin patlamasiyla bir tahrik baslar. Salonda film sirasinda sik sik "Müslüman Türkiye" "Milliyetçi Türkiye" �Koministler Moskova'ya�, "Basbug Türkes" gibi sloganlar atilir. Filmi izleyenler arasinda bulunan bir grup Ülkü Ocagi mensubu, "Bunu solcular atti" yollu söylemleriyle diger izleyicileri de tahrik etmek suretiyle PTT ve CHP binalarina slaganlar atarak yönelmis ve saldirilarda bulunmuslardir.
Polisin olaya el koyarak, olayin ülkücüler tarafindan gerçeklestirildigini ispatlamasi sonucu bazi kisiler gözaltina alinir. Patlamanin arkasindaki kisinin Ökkes Kenger oldugu anlasilir.
20 Aralik'ta aksam saatlerinde "Alevi ve Solcularin çogunlukla gittigi Yeni Mahalle'de bulunan Akin Kiraathanesi'ne patlayici madde atilir ve iki kisi yaralanir. Sonraki aksam bir baska patlamada sag görüslü Güngör Gençay adli birisinin evine atilir. Ayni aksam (21 Aralik 1978) Maras Meslek Lisesi ögretmenlerinden Haci Çolak ve Mustafa Yüzbasioglu okuldan evlerine giderken silahli saldiriya ugrarlar. Solcu olarak bilinen ögretmenlerden Haci Çolak olay yerinde yasamini yitirirken Mustafa Yüzbasioglu'da hastaneye götürülmesine ragmen kurtarilamaz. "solcu" ögretmenlerin cenazeleri önce Maras Lisesi önünde, ardindan da besbin kisinin katildigi kortej halinde Ulu Cami'ye dogru yola çikar. Bu arada fasist ve sagci gruplar cenaze törenine saldirmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için "Koministler, Aleviler Cuma namazinda camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeslerimizi katledecekler. Bunun hazirligini yapiyorlar. Müslüman kardeslerimizi katliamdan korumak için toplanalim � yollu çagri propagandalarda bulunurlar. Öte yandan Maras Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolasarak Sünni halki kiskirtmistir.
Devlet Hastanesi Bashekimi'nin, Cumhuriyet Savcisi'nin zorlamasina ragmen cenazeleri Cuma namazinin bitimine denk getirmesi, islemleri geciktirmesi baska bir soru isaretidir.
Cenaze kortejinin camiye dogru giderken polis ve askerler pankartlara kadar her seyi toplarlar. Cenazeler camiye yaklastiginda toplanan saldirganlar "Komünistler Moskova'ya, Katil Iktidar" sloganlariyla saldiriya geçerler. Üzerlerinde bulunan tas, sopa, kiremit parçalari ve patlayici maddelerle korteje saldirmalarinin ardindan polisin gruplarin arasindan çekilmesi ve jandarmanin yetersiz olmasiyla cenaze korteji dagilir ve cenazeler sahipsiz kalir. Cenazeler askerler tarafindan Devlet Hastanesi morguna kaldirilir.
Gruplar halinde kent içine yayilarak Aleviler�in yogun olarak bulundugu mahallelere saldiran fasistler önlerine çikanlari dövmeye, ev ve isyerlerini tahrip etmeye baslamislardir. DISK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TIKP, Tekstil Sendikasi ve Saglik Müdürlügü binalari yikilip yakilir, av tüfegi satan dükkanlari talan ederek silahlari alirlar. Sokak aralarindaki çatismalarda üç saldirgan hayatini kaybeder. Geç saatlere kadar süren çatismalar, askerler tarafindan denetim altina alinir. Bu arada 100'e yakin isyeri tahrip edilmistir, yikilmistir.
Alevi ve Solculara Yönelik Toplu Katliamlar:
Fasist gruplar, cenaze töreninden sonra nasil bir saldiri plani hazirlayacaklarini ve saldiri için kullanacaklari sopa, demir çubuklari, kazma, kürek, benzin ve gaz gibi malzemeleri temin ederek belli evlerde saklamaya hazirlaniyorlardi.
23 Aralik günü yapilmasi planlanan saldirida halkin da yer almasi için camilerde ve belediye hoparlöründen, "Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafindan sehit edilen üç din kardesimizin cenazesi kalkacaktir. Bütün din kardeslerimiz buna katilsinlar, son görevlerini yapsinlar" yönlü çagrilar ve duyurular yapilmaya baslanir.
Aleviler�in yasadigi mahallelerde otomatik silahlarla saldirilar baslarken, bir yandan da isaretlenen evlere benzinli gazli, yanici maddeler atilmaya baslanir. Ardindan evlere girilerek kadin, çocuk demeden linç, tecavüz ve iskenceler baslar.
Polisin ve askerlerin bir haftadir baslayan ve son günlerde yogunlasan hazirliklara yeterince önlem almamalari veya genel geçer önlemler alarak hareket etmesi saldirganlarin kentte istedikleri gibi hareket ederek Maras'i ele geçirmelerine neden olur.
Katliami gerçeklestirenler, kadinlara tecavüz ederler, hamile kadinlarin karinlarini deserler, kundaktaki çocuklari bagazlarlar, kursun siktilar, öldürdükleri kadinlara tecavüz ederler, kadinlarin memelerini keserler. Çocuklari gözlerinden sislerler, insanlari baltalarla saldirip öldürürler.
Saldirganlarin "Aleviler, diger mahallelerde Müslüman kardeslerimizi, �kadinlarimizi katlediyorlar, Camileri atese veriyorlar" biçimindeki propagandalari yüzünden daha önce tarafsiz kalan birçok Sünni kökenli vatandaslarimiz da olaylara katilmaya baslamislardir. Bu saldirilarda Isadivanli ve Durak Mahallelerinde bulunan cami imamlari da propaganda ve saldirilarda yer alirlar. Mahalle muhtari olaylara katilmayanlari zorlayarak silah, patlayici ve yanici maddeler toplar. Belediye araçlari saldiri sirasinda mühimmat ve silahlar tasir mahallelere. Saldirganlar isaretli evlerin yaninda YSE binasi, Saglik Ocagi, çarsi Karakolu ve Saglik Müdürlügünü, isgal edip yakarlar.
Bir çok mahallede, sokakta, evde, polisler hiçbir seye karismazken, askerler son anda saldiriya ugrayanlari kurtarmaya çalisirlar.
Askerlerin ellerinden siginanlari alip kursuna dizen saldirganlar, Saglik Ocagindan, Devlet hastanesine getirilenleri kursuna dizmeye, öldürmeye baslarlar.
22 Aralik'ta fasistler tarafindan baslatilan katliam bes gün sürmüstür. Devletin tüm kurumlari, yetkilileri ve güvenlik güçleri durumu kontrol edememislerdir.
Kent disina kaçislar çoktan baslamisti. Öte yandan aileleri, yakinlari, çocuklari Maras'ta olanlar da kente girmeye çalisiyorlardi. Katliamda rahat hareket edenler MHP'li taraftarlardi. Katliamin ganimetini de onlar topluyordu.
Meydanlari kontrol etmeyi basaran saldirganlar "Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, Din elden gidiyor, Vali istifa, Içisleri Bakani'nin kellesini isityoruz" sloganlari her yani kaplamisti. Askerlerin tüm önlem ve kusatmalarina ragmen fasistler Hükümet konaginda bulunan ve oraya siginanlari katletmek istiyorlardi.
Olaylari, katliami yakindan izleyen ve fasistlerin kellesini istedikleri Içisleri Bakani Irfan Özaydinli ise, katliamin, solcularin tahrik etmesi sonucu çiktigini söylemekteydi. Özaydinli bu sirada bir de Türkes'i ziyaret ederek, alinacak önlemleri konusuyordu. Olaylar Türkes'in tam da istedigi gibi gelisiyordu zaten... Türkes "Ülkücüler güvenlik güçlerinin yardimcilaridir� derken, hükümette ülkücüleri bu gözle görüyor ve koruyorlardi. Öte yandan askerlerin olaylari önleme çabalarina yanit olarak "komünist asker" sloganlari bile atiyorlardi. Öyleki jandarma Alay Komutanligi'ni bombalama eylemi bile gerçeklestirmeye çalismislardi.
Saglik Bakani Mete Tan, Türkoglu Ilçesi yakininda ülkücüler tarafindan durdurulur, tas ve silahla beraberindeki konvoya saldirilarda bulunulur. Güvenlik güçleriyle saldirganlar arasinda pazarliklar yapilir. Bakan , ancak bu pazarliktan sonra Maras'a girebilir.
Ayni biçimde Topçam ve Karabiyikli köyü yakinlarinda Adalet Bakani Mehmet Can, Milli Egitim Bakani Necdet Ugur ve Devlet Bakani Salih Yildiz'in da önü kesilir, silahli ve tasli saldirilara ugrarlar.Güvenlik güçlerinin müdahalesi saldiriyi engeller, ancak, Bakanlar Maras'a korku içinde girebilmislerdir.
Kentte yanginlar sürüp, sokaklarda cesetler kokusurken, fasistler ise "Yasasin Basbug Türkes" propagandalariyla sokaklarda dolasiyorlardi.
Maras'a gelmenin ötesinde ancak Hükümet Binasi'ndan çikamayan Bakanlar ve Milletvekilleri bir ortak bildiri hazirlayarak baris çagrisinda bulunurlar. Olaylarin bitmesi ve kayiplarin daha da büyümemesi yönünde ifadelere yer verilen bildiride, �Serefli Türk Ordusu'na ve Güvenlik Kuvvetlerine yardimci olunuz, evlerinizde istirahat ediniz� deniyordu. Ayrica Milletvekilleri olaylarin tamamen durmasi için Maras Müftüsü'nünde konusmasini istemelerine ragmen Müftüye ulasmalari mümkün olmaz.
Maras Katliami'ni gerçeklestirenler çatismalari çevre köylere de tasiriyorlar. Köylüleri "Maras'taki solcular, koministler, Aleviler birleserek camileri bombaliyorlar, mahallelerde Sünni müslümanlarin evlerini tahrip ediyor ve yakiyorlar. Kadinlara-kizlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahli militanlarini Maras'a getiriyorlar. Biz de Maras'a giris yollarini kontrol edelim. Bir bölümümüz de Maras'ta direnen kardeslerimizin yardimina gidelim" biçiminde kiskirtmalarla çevre Sünni köyler de olaylarin içine çekilmislerdir. Bunun sonucunda çevre yollarin giris ve çikislarini kontrol altina alanlar da yolculari sorgulamaya, Alevi olanlara iskence yapmaya, bazilarini da öldürmeye kadar götürmüslerdi isi.
Imamlarin Rölü ve Kini: 22 Aralik günü Cuma namazinda Baglarbasi Imami Mustafa Yildiz'in söyledikleri olayin dincilerle, fasist ülkücülerin nasil bir araya geldiklerini ve ortak hedeflerini nasil örtüstürdüklerini göstermektedir. Kara Imam, Cuma vaazinda "Oruç ve namazla haci olunmaz, bir Alevi öldüren bes sefer hacca gitmis gibi sevap kazanir" diyor. Halki tahrik etmeye çalisan diger fasist ve dinciler ise, "Allah için Alevileri, gavurlari vurun, evlerini yakin. Solculari öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onlari da vurun" diyorlardi.
Maras'ta bu tahrik ve propagandalar, tertipler katliam, yakma yikmalar, 25 Aralik gecesi ancak durdurulabilir. Olaylarda 111 kisi ölmüs, binin üzerinde insan yaralanmistir. 552 ev ve 289 isyeri yakilip yikilarak tahrip edilmistir. Olaylarin ardindan Alevi nüfusunu, yüzde 80'inin Maras'i terk ettigi istatistiklere geçmese de biliniyor.
DEVLETE GIZLI BIR RAPOR
Içisleri Bakani Irfan Özaydinli, Maras Katliami�nin gün isigina çikartilmasi için özel bir ekibi görevlendirir Özel ekip ayrintili raporunu Içisleri Bakani�na sunar. Ancak raporun içerigi gizli tutulur. Gündem Dergisi , bu raporu elde etmis, bazi bölümlerini yayinlamistir. Raporun yayinlanan bölümü söyle:
�18.12.1978 günü, ÜGD Maras subesi ikinci baskani Mustafa Kanlidere, Ökkes Kenger ve üçüncü baskan Mustafa Tecirli�ye �Halki kiskirtmak, tahrik etmek ve isyanini saglamak için solcularin attigi süsü verilmek kaydiyla, tahrip gücü az bir dinamit atilmasini� emretmistir. Atilacak dinamit için Baskan Mehmet Leblebici ile görüsür ve bir köye gelir, ayni gün birinci baskan Leblebici Ankara�ya hareket eder...
�15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak �Zeynel ile Veysel� filminin parçasi gösterilmisken ve ayrica yedek olarak sirada iki film daha bulunurken, Adana Maras ÜGD Subesi�ne gelen iki sahsin getirdigi bu film (�Günes Ne Zaman Dogacak�), 16 Aralik�ta aniden gösterime sokulmustur...
�Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman Iliksoy�un pesine düsülür. 40 metre sonra yakalanir ve çarsi karakoluna götürülür. Bu sirada patlama olayini ve bombayi atani gördügünü ve tanidigini ifade eden Cuma Avci isimli sahis da karakola getirilir... Salman Iliksoy, polis memuru Mahir Güney ve polis memuru Hasan Aydin, �Bombayi atani tanirim� diyen Cuma Avci�nin karsisina çikarilir. Cuma Avci ortada bulunan polis memuru Hasan Aydin�i göstererek, tanidigini bildirir. Emniyet Müdür Yardimcisi Hüsnü Isikli�nin ikazi üzerine ikinci kez polis memuru Hasan Aydin�i göstererek tanidigini bildirir. Teshise katilan disari çikartilir. Konu için zabit tutulmaz. Bu arada tanik Cuma Avci�ya, �o polis memuru idi. Suçlu o degil. Bombayi atanlar parkali olur. Onlar uzun bot giyerler, sakallidirlar, biyiklarina dikkat ettin mi?� gibi seyler söylenir. Sonra Salman Iliksoy yine amir odasina teshis için alinir. Ve tabii Cuma Avci bombayi atan sahsi israrla tanir ve teshis eder. Son olarak, Emniyet Müdürü Kamuran Korkmaz�in emriyle ayni karakolun bir baska odasina geçilerek, dosyada bulunan teshis zapti düzenlenir...
�Olaylardan önce, Ankara Ili Bahçelievler, Karsiyaka ve Keçiören semtlerinde oturduklari bilinen Hüseyin Yildiz, Ünal Agaoglu, Haluk Kirci, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayir, Mustafa Demir, Bünyamin Adanali, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve Ismail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli sahislarin Kahramanmaras iline gittikleri ögrenilmistir. Yine Iskenderun Demir Çelik Isletmesi�nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kusçu, Çelik-Is Sendikasi yetkililerinden Tuncay Terekli...isimli sahislarin olaylardan önce ve olaylar sirasinda Maras�a gittikleri ögrenilmistir.
�19-25 Aralik 1978 tarihleri arasinda Kahramanmaras ili otellerinde kalan kisilerin günlük kayitlardaki isim listesine göre (..) ayni isme sahip kimi kisilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde çiftçi gibi degisik kayitlar alinmistir. Bunun disinda raporda, o günlerde herkesin dikkatini çeken Milli Piyangocularla ilgili ilginç bilgiler vardi. �Adiyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli�nde 19-20 Aralik 1978 günlerinde yatan ve kendilerini Milli Piyangocu olarak taninan 26 degisik isimli sahislarin Milli Piyango Idaresinden alinan, 26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayili yazilari ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadiklari anlasilmistir. Yine ekte bulunan 013 sayili yazidan, yalniz 9 ve 31 Aralik günlerinde çekilis yapildigi anlasilmistir. Kahramanmaras ilinde de yeteri kadar Milli Piyango bayii vardir. Ve 19-22 Aralik günlerinde çekilis olmayacagina göre, sahte meslek göstererek kalan bu kisilerin, olaylardan haberdar olarak gelmis militanlar olduklari kanisi uyanmaktadir.
�Milli Piyangocularin Kahramanmaras�a dolustugu bu günlerde bazi evler ve isyerleri üç hilal çizilerek, bazilari ise üzerlerine çarpi konularak isaretleniyor, sehirde çesitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yaziliyordu.
�22 Aralik 1978 günü Maras�ta olaylar patlak verdiginde iki ayri telefon görüsmesi daha yapilmistir.
�Iskenderun Demir-Çelik Isletmesi�nde çalisan Alaattin Eryaman isimli sahis, Kahramanmaras Ili 3050 numaradaki sahis ile konusurken, 3050 numaradaki kisinin, �Benzinlikte toplandik, mahallelere saldirdik� dedigi ögrenilmistir.
�Adana ilinden bir sahis, Malatya Özel Dogu Klinigi Doktoru Muhittin Turgut�u telefonla aramistir. Yapilan bu telefon konusmasi sirasinda, Adana�daki sahis, �Kahramanmaras�tan oraya yaralilar gelecek, dikkatli olun� demistir. Muhittin Turgut, �Orasini bana birakin. Malatya olaylarinda bir açik verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarinda ne sekilde çalistigimi siz de bilirsiniz� karsiligini vermistir�
Sikiyönetim Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararinda katliami planlayip, uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Dernegi, MISK gibi yasal parti ve örgütlerle ETKO, Kontr-gerilla gibi illegal örgütlerin adi geçer. Bu isimler sanik ifadelerinde, tanik beyanlarinda ve güvenlik görevlilerinin raporlariyla, basinda çikan haberlerde yer alir.
Yasayanlarin Agzindan Katliam
Meryem Polat: �Bes çocugum, damadim ve kizimin nisanlisi vardi. Evimiz, mahallenin en ucundaydi. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan baslayip ikindiye kadar bütün evleri yaktilar. Bir çocuk kazanda yakildi. Bizim evin de yandigini duydum, çocuklarla gittik, baktik yaniyordu. O sirada bagira bagira 100 kadar kisinin geldigini gördük. Hemen yanan evin bodrumuna sigindik. Her seyi tekrar talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydi. Tahtalar yaniyor, üstümüze düsüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kisiydik, orada oldugumuzu anlamadilar, çikip gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi�ne götürdüler.
Kamil Berk: "23.12.1978 günü, geceden beri bir seylerin olacaginin kusku ve korkusunu yasiyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,... sabahin ilk saatleriydi, günes dogmak üzereydi. Mahallenin sokaklarinda sopali, silahli, baltali büyük bir grup bagirarak yürüyorlardi. Magarali Deresi�ni geçerek Ahmet Tabak�in motorunu yaktilar. Sonra Ahir �Dagi�na dogru gittiler. �Allahini, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim� çagrisiyla ve bagirmalariyla mahalle içinde saldiriya geçtiler. Bu sirada askerler geldi, saldirganlari asagi dogru indirdiler. Ögleden sonra yeniden geldiler. Benzin siseleri vardi. Alevilerin evlerine saldirdilar, evlerin penceresinden benzin siselerini içeri attilar; arkasindan gazli bezleri atesleyerek içeri attilar. Evleri atese verdiler. �Maras size mezar olur, vatan olmaz; Yasasin Türkes, Yasasin MHP� diye bagiriyorlardi. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ates etmeye basladilar. Korkudan kaçip kurtulmak isteyenlere arkadan ates edip öldürüyorlardi. Bu sirada evden çikmakta olan Cemal Bayir ve Ali Ün�e silahla ates ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabak�in evine sigindik. Bu eve de ates ettiler. Merdiven basinda içeri girmeye çalisan Fatma Baz ile Zeynep Aydogdu�yu kursunla öldürdüler. Fatma Baz�in kucagindaki 6 aylik oglu Yilmaz da kursunla öldürüldü. Molla Tabak�in evine çok insan siginmisti. Disaridan yagmur gibi kursun geliyordu. Evin camlari, kapilari delik desik olmustu. Bizler içerde birbirimize sarilarak hem agliyor, hem korunmaya çalisiyorduk. Askerler geldi, hepimizi kislaya götürdüler. Evlerimiz, esyalarimiz hem yagmalandi, hem yakildi�
Yeter Isbilir: �Ali Riza Isbilir kaynim olur. Dumlupinar Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayiz. Ali Riza Isbilir�in polis memuru olan kardesi Haci Veli�yle yeni evliyiz. Kaynim Ali Riza�nin evinde kaliyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü ögleden sonra tahminen saat 15.00 siralarinda ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfegi bulunan saldirganlar, oturdugumuz evin önüne geldiler. �Iste sari ögretmen Ali Riza Isbilir�in evi�diye bagirdilar. Disaridan evi kursun yagmuruna tuttular. Bir kismi dama çikarak bacalari yikmaya basladi. Sonra oturdugumuz evin kapisini, duvarlarini, kazma ve baltayla kirarak, sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabinin içine girdim, saklandim. saldirganlardan bazilari ellerindeki tahta ile dolaba vurmaya basladilar. �Aman ben varim� diye bagirarak ve aglayarak disari çiktim. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve kolum agir yaralandi. Bir ara firsat bulup disariya dogru kaçarken, merdivenlerde kaynim ögretmen Ali Riza Isbilir�in karisi Ayse�nin ve kizi Sebahat�in orada yerde yattiklarini, üzerlerinde televizyon, biriket, tas, tahta parçalarinin bulundugunu, her taraflarinin kan oldugunu görüp üzerlerine düstüm. Sonra kendime geldim ve kalktim, asagiya dogru kaçmaya basladim. Arkadan tüfekle ates ettiler, omuzumdan yaralandim. Sokakta birkaç evin kapisini dövdüm, hiçbiri içeri almadi. Arkamdan kosarak beni yakaladilar, evdeki ölülerin yanina götürdüler. �Türk müsün, gavur musun?� diye sorguya çektiler. Yaralarimdan kan akiyordu. Ben de �Türküm, buraya yeni gelin geldim� dedim. Birisi, �Birakalim, bu Türkmüs� dedi. bazilari da �Elimize geçmisken öldürelim� diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altinlarimi aldilar. Sonra beni asagi indirerek caddeye dogru götürdüler. cadde üzerinde Ali Riza Isbilir�in oglu Mehmet�i sopa ve kalaslarla dövüyorlardi. Bir saldirgan, Mehmet Isbilir�e �Bu senin neyin oluyor?� diye sordu. O da, �Benim amcamin karisidir, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin� dedi. Beni oradan alarak bir dügün evine götürdüler. Sonra babamin evinin yakinina götürüp biraktilar. Kaynim ögretmen Ali Riza, karisi Ayse, kizi Sebahat, oglu Mehmet ve esim Haci Veli Isbilir�i öldürdüler. Evlerini, esyalarini da yaktilar.�
Mavis Toklu: �24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 siralarinda mahallemizin Muhtari Mehmet Yemsen ile Fevzi Görkem�in basinda bulundugu saldirgan bir grup, �Allah Allah, Koministlerin kökünü kaziyacagiz, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasini ezin� diye bagiriyorlardi. Muhtarin elinde silah ve bayrak vardi. Digerlerinin elinde silah, patlayici madde, gaz, benzin, sopa gibi saldiri malzemeleri vardi. Evime hücum ettiler, kapiyi kirarak içeri girdiler. Odada oturan kocami (Kalender) alip bahçeye çikardilar. Ben de arkalarindan kosarak çiktim. Muhtara, �Aman etmeyin eylemeyin, kocami öldürmeyin, çoluk çocugumu meydanda koymayin� diye çok yalvardim. Muhtar bana dönerek, �Çocuklarini götür, Karaoglan beslesin, kocani Karaoglan�in yoluna kurban kesiyorum� dedi. �Karaoglan kim?� diye sordugumda, �ECEVIT� diye cevap verdi. Kocami, gözlerimin önünde iskence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarildim, üstüm basim hep kan oldu. �Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun?� dedigimde �Pisirdik pisirdik, koministler gelsinler, hep yesinler� dedi. Saldirganlar, bu defa yakinimizda oturan kardesim Hüseyin Toklu�yu götürmek için evinin etrafini sardilar ve kardesimi içerden çikardilar. Yine muhtara yalvardim yakardim. �Kocami öldürdün, bari kardesimi öldürme� diye yalvariyordum. Muhtar ise, �Hüseyin�i de Karaoglan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoglan yoluna bu sene kurban kesecegiz, bayram günü gelmis� dedi ve kardesim Hüseyin�i iskence ederek öldürdüler.
�Sonra, karsimizda oturan ve bir gözü görmeyen çok yasli Cennet Çimen�in evine gittiler. Bu kadini, �Gel nene, gel nene� diyerek elinden tutup disariya çikardilar. Cennet kadin, gözleri görmedigi ve yasli oldugu için öldürülenlerden ve yakilanlardan habersizdi. Saniklardan Cuma Yalçin ile Nuri Boga tornavida ile Cennet kadinin (80 yasinda) gözlerini oydular, sonra silah sikarak öldürdüler. Yakininda bulunan helanin çukuruna bas üzeri atip, üzerine at arabasini devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diger evlerin tümünü yaktilar. Fevzi Görkem, �Yürü, hadi seni kurtarayim� diyerek beni alip götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sikisti, yürüyemedim. beni birakip gitti. Biraz dinlendikten sonra evime döndüm. Evimin her tarafi alev, kül ve kan... Azicik dinlendim, askerlere haber vermek ve siginmak için çiktim. Yolda Mustafa Göktas, bir elini Ibrahim Usta�nin boynuna sarmis, diger elinde de tabanca tutuyordu. Ibrahim Usta�ya, �Senin kanini evime akitmayayim� diyordu. Götürdü, saldirgan toplulugun içine itti, topluluk Ibrahim Usta�yi dövmeye basladi, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sigindim...�
Asker taniklardan Yüzbasi Timur Sen �Kahramanmaras 3. Tabur 8.Bölük Komutani oldugunu; 22.12.1978 günü cereyan eden cenaze töreni olaylari sonrasinda, General Boguslu�nun baskanliginda yapilan toplantida, Yörükselim mahallesinde oturan Alevilere karsi harekete geçilecegi yolunda istihbarat alindigi için bu mahalle ile diger mahalleler arasinda birliklerin yerlestirilmesine karar verildigini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23.12.1978 günü 04.30-05.00 civarinda Jandarma Komutanligi (Sehit Çuhadar Ali Caddesi�nin doguya uzanan kismi-Isik Caddesi-Pinarbasi Caddesi) tertibat alindigini; Ugrak Pastanesinin bulundugu kösedeki yola (Uzunoluk Caddesi-Isik Caddesi), sehirden gelip Askeri Gazino�ya çikan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konagi�na çikan yola (Pinarbasi Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesi�nin Isik Caddesi ile kesistigi Ugrak Pastanesi�nin bulundugu köseye askerleri yerlestirdigini; her birinin basina 3 takim komutani görevlendirdigini, kendisinin de elindeki telsizle Ugrak Pastanesi�nin önünde yer aldigini; saat 07.00 siralarinda gün yeni isimaya baslarken Belediye hoparlöründen, �Dünkü olaylarda sehit edilen 2 din kardesimizin bugün cenazesi kaldirilacaktir. Bütün din kardeslerimiz buna katilsinlar, din kardeslerimiz son görevinizi yapin� seklinde ve genel mahiyeti itibariyla sag görüslü kisileri toplamayi amaçlayan anonslarin yapildigini; anonslarin arkasindan da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendigini; bu anonslarin 08.00�e kadar devam ettigini; durumu telsizle Tabur Komutani�na bildirerek anonslarin önlenmesini istedigini, Tabur Komutani�nin Vali ile temasa geçtigini söyledigini; bu anonslar üzerine köse basini tuttugu yollardan sehir merkezine dogru sahislarin birer ikiser inmeye basladigini,
�Saat 09.00 civarinda Uzunoluk Caddesi�nden yukariya tertibat aldigi yere dogru ellerinde kalin sopalar ve taslar olan, �Kahrolsun komünistler, Sehitlerimizin kanini yerde birakmayacagiz, hesap soracagiz� diye bagiran, yol üzerindeki isyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kisi civarinda bir toplulugun gelmekte oldugunu; Ugrak Pastanesi�nin kösesinde 15 askeri� bir Takim Komutani ve kendisinin beklemekte olduklarini, grubun hareketlerini devamli olarak Tabur Komutani�na rapor ettigini; yolun ortasina bir makineli tüfek yerlestirerek beklemeye basladigini; grupla arasinda 100 metre kalinca gruba dogru giderek daha fazla ilerlememelerini, bagirmamalarini, aksi halde ates açacagini söyledigini; grubun bu ihtar üzerine durdugunu; ellerindeki sopalari devamli salladiklarini; hepsi ile muhatap olamayacagini, liderleri kimse onun gelip konusmasini söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kisinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine dogru ilerleyerek, �Söyle, biziz� dediklerini; bu 3 kisiyi bir gün önceki cenaze töreni olaylari sirasinda Ulucami önündeki sag grubun en ön saflarinda görmüs oldugunu ve tahrik edici davranislarda bulunduklarini fark ettigini; bu 3 kisiden birisinin olaylardan sonra yakalandiginda teshis ederek hakkinda ifade verdigini ve isminin Saban Denizdolduran oldugunu, bu 3 kisiye bulundugu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldigini, geçmeye çalistiklari takdirde makineli tüfekle ates ettirecegini ve ne pahasina olursa olsun buradan geçirtemeyecegini söyledigini; bu 3 kisinin kalabalik gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar oldugunu, kimisinin geriye döndügünü, kimisinin tekrar kendilerine dogru yürümeye basladiklarini, bu gruptan bir kisminin, �Bizim Orduyla isimiz yok, birakin bizi yukariya geçelim� dediklerini; kendisiyle konusan 3 kisinin ise topluluga dönüp, �Yörükselim Mahallesinde arkadaslarimiz sehit ediliyor, gidelim� diyerek grubu tahrik etmeye çalistiklarini; ancak toplulugun kendisine karsi tecavüzkar hareketi olmadigi gibi, kendisini de geçmeye çalismadiklarini; bu arada sehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yogun sekilde makineli tüfek sesleri geldigini, saat 09.00-09.30 siralarinda yine Belediye hoparlörlerinden Valiligin sokaga çikma yasaginin ilan edildigini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kisiye hem de gruptakilere dagilmalarini, evlerine gitmelerini tekrar söyledigini; gruptan kopmalar olmasina ragmen 4 veya 5 bin kisi civarinda bir toplulugun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettigini; toplulugun liderlerine çocuklari niçin aralarina aldiklarini, ates etmesi halde, dogacak panikten ezilip ölebileceklerini söylediginde �Onlar davalarina inanan kisiler, bu yasta davalarina hizmet ediyorlar� diye cevap verdiklerini,
�Sokaga çikma yasagi ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesin�in bulundugu tarafa dogru kosarak gelen 4-5 kisiyi yakaladigini; bunlardan birinin üzerinde ucu kivrik keskin orak seklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fisegi, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmus sise içinde benzin bulundugunu; yakaladigi bu sahislari çok yakindaki Merkez Polis Karakolu�na gönderdigini; grubun saat 21.00 siralarinda tamamen dagildigini�ifade ediyor.
BASINDA KATLIAM
Hürriyet( 26.12.1978)
�Girilen evlerden ve enkaz altindan cesetler çikariliyor. Cesetlerin kokmamasi için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana örgütlenmis saldirgan topluluklarin yarattigi dehset ve terör...Ölü sayisi 98, yakilan-yikilan enkaz altinda cesetler bulundugu, askeri birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesi�ne giderek kontrol altina aldi. Çamlik tarafinda bir topluluk askerlerin üstüne ates açti.
�Magarali Mahallesi�nde kokmaya baslayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin Belediye Mezbahasinda yapildigi ögrenildi. 2500 kisilik seyyar mutfak Ankara�dan getirildi.
�Saldirganlara dinamit lokumu ve silah dagitildi. Adini açiklamayi sakincali bulan bir yetkili, �Maras Müftüsü�nün resmi araçlarla kenti dolastigini ve halki kiskirtici konusmalar yaptigini, olaylarin bundan sonra basladigini� öne sürdü�
Cumhuriyet: (25.12.1978)
�24.12.1978 sabahi saat 10.15 siralarinda sagci gruplar, sokaga çikma yasagina karsin kentin sokaklarinda birikmisler; bin kisilik bir grup Vilayete yürümeye baslamislardir. Toplulugun dagilmasini isteyen jandarmalara saldirinca aralarinda çatisma çikmis, jandarmalar havaya ates etmek zorunda kalmislardir. Ve bes bin mermi yakilmistir. Sagcilarin ellerinde Amerikan yapimi M.1. piyade tüfeklerinin bulundugu, Vilayete yakin bazi binalari atese vermislerdir.
�Yakinlarini kayip eden çok sayida yurttas, vilayet önüne gelerek �Biz bu sehirden gitmek istiyoruz. Bize yardim edin, asker degil, sehri terk için araç istiyoruz� diye bagiriyorlardi.
�YSE Bölge Müdürlügü�nün binasi, sagci saldirganlarca isgal edilmistir. Orada silah dagitildigini, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya Mahallesi�nde iki günden beri mahsur kalan kisileri kurtarmaya giden polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ates açilmistir.
�Yapilan saldirilardan sonra acilen evlerde kadin ve çocuklarin kursuna dizildigi, bogazlarinin kesildigi, daha sonra ölülere gaz dökülerek evlerinin atese verildigi bildirilmistir.�
Aydinlik (16.01.1979)
�Evimize saldirmislardi, kaçtik. Mecburen Mahmut Kusat�in (Kürt Mahmut) evine sigindik. Kendisinden korkuyorduk. Bize, �Biraz sonra gelecegim� diyerek disari çikti. O sirada telefon çaldi, telefonu açtim. telefona çikan sahis, �Ben Ahmet Yildiz�im dedi ve Mahmut�u sordu. Kendisine �Evde olmadigini ve benim de akrabasi oldugumu� söyledim. �Biz burada komünist Alevileri epeyce öldürdük� dedi.�Elimize geçen kominist kurtulamiyor, dogruca fabrikaya atiyoruz. Nusret (Nusret Kusat, Mahmut�un oglu) Islahiye�den bir sandik silah getirdi. Burada pek gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Su anda bizim Bekir ve Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, sehirde hiçbir Alevi komünist sag birakmayacagiz. Sizin orada durum nasil?� dedi. Iyi, iyi burasi sakin, dedim ve korkudan kapattim.
�Hemen Vilayeti aradim. çikan komutana, �15 dakika içerisinde bizi kurtarmazsaniz öldürecekler� dedim. Egitim Enstitüsü�ne de telefon ettim. Bizi kurtarmalari için yardim istedim. 15 dakika kadar sonra zil çaldi. Içeri Mahmut Kusat girdi. Hemen telefona kostu. Telefonda Bashekim Çetin Diker�le görüstü. �Agabey Komünist Alevilerin seni öldürdügünü duyduk ve çok üzüldük, sükür sagsin� dedi. Evde bulunanlar titremeye basladik. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk�
Davanin Sonucu ve Yargilanmalar
Adana, Kahramanmaras, Gaziantep, Adiyaman, Hatay Illeri Sikiyönetim Askeri Komutanligi 1. Nolu Askeri Mahkemesi�nin gerekçeli karari söyledir:
804 kisi hakkinda dava açilir. Bu saniklardan 29�u ölüm cezasina, 7�si müebbet hapse; 7�si 15-24 yil arasinda, 29�u 10-15 yil, 259�u da 5-10 yil arasinda, 26�si ise 1-5 yil arasinda hapis cezasi almislardir. 379 kisi davadan beraat ederken 68 kisi firarda oldugu, veya dava sirasinda ölmüs oldugu için davadan düserler. Öte yandan ölüm ve müebbet hapis cezalari disindakilere 1/6 oraninda cezai indirim uygulanmis ve cezalari azaltilmistir. Ardindan mahkemenin karari Yargitayca bozulmustur. Yeni yargilama sonucunda da idam cezalari uygulanmadi. Kanli Maras dosyasi sessizce kapatilmis oldu.


*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-dilan-halo*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-





ÇORUM KATLİAMI

Çorum katliamı, ülke genelinde işlenen siyasal cinayetlerden, okul işgallerinden, Malatya, Kahramanmaraş, Gazi katliamlarından soyutlanarak; sağ-sol grupların çatışmasıyla değerlendirilemez. Bu katliamın, emperyalist güçler ve ülkemizdeki işbirlikçilerin ortak planlarıdır, eylemleridir.
Genellikle etnik ve mezhep topluluklarının iç içe yaşadığı Doğu, İç ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde gelişen toplumsal muhalefeti baskı ve katliamlarla susturmak, solcu ve Alevileri göçe zorlamayı amaçlamaktadır. Çorum katliamı bu planın bir halkası ve uzantısıdır.
Katliamın Ön Hazırlıkları: MHP ve MSP’nin dışarıda desteklediği Süleyman DEMİREL’in azınlık hükümeti, ırkçı-şeriatçı örgütleri korumuş, eylemlerine göz yumulmuştur. Ayrıca yansız görevini sürdüren Çorum Emniyet Müdürü Hasan UYAR görevinden alınarak, yerine Tunceli’de bir çok olaya adı karışan Nail BOZKURT, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne MHP’nin militanı olarak tanınan Fethi KATAR getirilmiştir. Yine sağ görüşlü ve taraflı (AP iktidarında İçişleri Bakanlığı yapmış, zehir hafiye diye tanınan Faruk SUKAN’ın bacanağı) Rafet ÜÇELLİ’de Çorum valiliğine atanmıştır. Demokrat olarak bilinen 40’a yakın polis memuru tel emriyle başka illere ataması yapıldı. Bir çok okul yöneticisi ve demokrat öğretmenin, memurun sürgünü ve yer değişimi yapıldı. Devletin bir çok kurum, faşistlerin karargahı haline getirildi. MHP’lilere ruhsatlı silah verilmeye başlandı. Buna karşın, Çorum emniyetinde görevli sağcı ve ırkçı bilinen bir çok polisin başka illere ataması çıkarılmışken, ilişkileri kesilmeden Çorum’da görevlerinin sürdürdüler.
ABD’nin Türkiye Büyük Elçiliği’nde görevli Robert ALEXANDIR PECK (CIA görevlisi olarak tanınır) Çorum’a gider. Çorum’da MHP’li il yöneticileriyle, vali ve CHP’li Belediye Başkanı Turhan KILIÇOĞLU’yla görüşür, MHP’nin etkin olduğu köy ve ilçeler,
???Alevi-Sünni??? hakkında bilgi edinmeye çalışır. Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat’a gider. Amasya’da Alevi-Sünni, sağ-sol çatışması üzerine sorular sorar, ne zaman ve hangi ölçüdebir çatışma çıkabileceği hakkında bilgi edinmeye çalışıyordu. (1)
Bu değişim ve çalışmalar sürdürülürken; ülkücü örgütlerin halkı tahrik etmek için çalışmalarını sürdürüyorlardı. Çorum’da 19 Mayıs “Gençlik ve Spor Bayramı” kutlama hazırlıkları sırasında ülkücülerin Bayram töreninde kızların kıyafetlerini gerekçe göstererek halkı tahrik etmek amacıyla şu bildiriyi dağıtıyorlardı:
Müslüman namusuna sahip çık19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayasına kahpeçe ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor.
Yine müslüman evlâdı kan ağlamaya kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey müslüman, düşün, süngüyle ama karnında çocuk çıkarken zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil müslüman sen de düşün... Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu haris-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susun, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere-İslâmcı Gençlik”
(2)
Gün SAZAK’ın Ölümü: Ülkücülerin CİHAD bildirisinden 9-10 gün sonra Ankara’da MHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Gün SAZAK (1. MC hükümetinde Gümdük ve Tekel bakanlığı yapmıştır.), 27 Mayıs 1980 günü belirsiz kişilerce vurularak öldürüldü. Gün SAZAK Ankara’da öldürülmüş. Çorum’la uzaktan-yakından ilgisi yok. Eğer duygusal bir tepki olacaksa Ankara’da olması gerekirdi. Oysa Türkiye genelinde saldırı, tahrip ve cinayetler başlatıldı, günlerce devam etti. Özellikle Alevi-Sünnilerin, Türk-Kürtlerin iç içe yaşadığı kentlerde saldırı ve cinayetler halka yönetildi. Görülüyor ki, bu saldırı, cinayet ve katliamlar, duygusal bir tepkinin sonucu değil; perde arkası güçlerin ve planladığı, yönlendirdiği eylemlerdir...
Çorum katliamı, Gün SAZAK’ın ölümü gerekçe gösterilerek başlatılmıştır. 28 Mayıs Çarşamba günü, Çorum’un en işlek caddesinde ve çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan sağcı gruplar (ülkücüler) elleri havada kurt işareti yaparak “kanımız alsa da zafer İslâmın, Kana kan, intikam” sloganlarıyla yürüyüşe geçmişlerdir. Yürüyüş korteji, kısa süre sonra saldırıya dönüşür. Cadde üzerinde bulunan solculara ait işyerleri tahrip edilmeye, yakılmaya başlanır. Yürüyüş kortejinin çevresinde görevli polislerin müdahalesi görülmez ve seyirciler.
Çorum’un okullarında sağcıların baskısı, terörü boyutlanarak artar. Öğrencilerin derslere girmesini engellemeye çalışırlar. Öğretmenlere saldırırlar. 28 Mayıs günü başlatılan ilk eylem noktalanır. Sağcı gruplar ve MHP İl Yöneticileri toplanarak ilk günün eyleminin değerlendirmesini yapıyor, yeni saldırı hazırlıklarını planlıyorlardı. Ankara’dan Gün SAZAK’ın cenaze törenine katılanlar (Çevre ile ve ilçelerden) Çorum’a gelmeye başladılar. Ayrıca bazı yabancı turizm şirketleri de Çorum dışından MHP’li militanları Çorum’a taşıyorlardı. 29 Mayıs günü başlatılacak ve günlerce sürecek saldırıların planı, saldırı yapılacak semtler ve görevli olacakların listesi hazırlanır.
29 Mayıs günü sabahıdır. Çorum’un işçisi, memuru, esnafı; öğrencisi ve halkı, günlük işlerini yürütmek için işlerlerine gitmeye hazırlanıyorlardı. Dışarı çıktıklarında, cadde ve sokakların faşist saldırganlarca işgal edildiğini, “
Kana kan, intikam” sloganlarıyla saldırılarını sürdürdüklerine tanık olurlar. Saldırganlar ise rastladıkların dövüyor ve esir alıyorlardı. Solcu ve Alevilere ait işlerleri yağmalanıyor, tahrip ediliyor ve yakıyorlardı. Saldırıya uğrayanların, güvenlik güçlerine başvurduklarına “Toplumsal olaydır, müdahale edemeyiz” yanıtını alıyorlardı.
Faşist saldırganlar, Çorum’un caddelerini, sokaklarını, meydanlarını işgal etmekle yetinmemişlerdir, Çorum’la komşu il, ilçe ve köylerle bağlantılı tüm yolları da işgal etmişlerdi. Araçlar durduruluyor, kimlik kontrolü yapılıyor, solcu ve Alevi olanları alıp işkence ediyorlardı. Sağırların, körlerin bile görebilecekleri bu hazırlıkların devlet tarafından görülmemesi olanaklı değildir. Ama önlem alınmamıştır...
Saldırganların bir kolu, demokrat ve sol görüşlü Çorum Gazetesi’ne; sol yayın satan Bahar Kitapevi’ne saldırarak tüm eşyalarını, malzemelerini dağıtır ve tahrip ederler.
Saldırganların büyük bir kolu da, solcuların, Alevilerin yoğunlukta olduğu
Milönü Mahallesine yönelirler. Saldırının haberini alan Milönü halkı, yollarda barikat kurarak saldırıya karşı savunma direnişine girişirler. Başka bir kol, Kuruköprü, Üçevler, Sigorta ve Mutluevler semtine yönelirler. Bu semtlerde oturan solcu ve Alevilerin, saldırıdan habersiz ve savunma önlemlerini alamamışlardır. Mevcut güvenlik güçleri ise, bir bölümü yansız kalırken, bazı polislerde saldırganlara yardımcı oldukları saptanır. Bu semtte 45 yaşlarında Servet YILDIRIM isimli bir kişiyi öldürürler. Celal ERDOĞAN (öğretmen), Salih YILMAZ (Öğretmen), Turan KABAKULAK, Vedat ELİAÇIK, Hüseyin ŞİMŞEK, Sefer EKEN, Sezai GÜREN, Neşet AYDIN, Mustafa NALLICA Sadık VASIFOĞLU, Hasan KÖSE, Aşır DEMİREL isimli sol görüşlü kişilerde kurşunla ağır yaralanmışlardır. Yine Altınevler Semtinde evlerinin balkonunda oturan iki kizkardeşe silahla ateş edilmiş ve her ikisi ağır yaralanmışlardır. Bu semt ve mahallelerde bir çok ev ve işyeri de tahrip edilerek yakılmıştır.

Sokağa Çıkma Yasağı: Olayların genişlemesi, karşılıklı çatışmaya dönüşmesi üzerine, Çorum Vali Rafet ÜÇELLİ, sokağa çıkma yasağı koyar. Savunma amacıyla halkın oluşturduğu barikatların kaldırılmasını ister. Saldırıya uğrayan halk, sokağa çıkma yasağına uyarken; saldırganlar özgürce sokaklarda saldırılarını sürdürüyorlardı.
Çorum kalesi yakınındaki semtlerde oturan halkın kurduğu bir savunma barikatına saldırganlar silahla ateş etmekte, ama barikatı aşamıyorlardı. Vali Rafet ÜÇELLİ, halkın kendini savunması için kurduğu bu barikatın kaldırılmasını Jandarma Komutanı Yarbay Vural GÜRİDE’ye emir verir. Halk ise, can güvenlikleri için kurdukları barikatı kaldırmamakta direnirler. Vali ise, barikatın mutlaka kaldırılmasını, yolun trafiğe açılmasını istemektedir. Jandarma Yarbay Vural GÜRİDE ile Vali arasında geçen konuşma şöyle:
Vali: lütfen Ankara-Samsun Karayolu trafiğe açılsın.
Yarbay Güride: Sayın Valim yolu açmak için silah kullanmak zorunda kalacağız. kan akar, bu da olayları tırmandırır.
Vali: Her şeye karşın yol trafiğe açılmalıdır.
Yarbay Güride: Kan dökülür, ben açamam sayın valim. Buyurun siz açın.

Halk barikatını kaldırmaz. Ama başka bir semtteki zayıf bir barikatı aşan 19 AN 709 plakalı, kırmızı renkli Reno marka bir otomobil Milönü semtini silahla boydan boya tarar. Semt halkı panik içinde evlerine koşuşurlar. Yaralananlar olur. Mahalleyi silanla tarayan otomobilin plakasının bir traktöre ait olduğu, otomobilin içinde polislerin olduğu kanaati oluşur (3)
İki Polisin Ölümü: Mayıs’ın 28-29-30-31. Günleridir. Dört günden beri karşılıklı çatışmalar sürmektedir. Bu arada Alevi ve solculara ait bazı ev ve işlerleri tahrip edilmiş ve yakılmıştır. Bir çok kişi yaralanmış, bazıları da öldürülmüştür. Halkın güvenlik güçlerine (polise) güveni olmadığından barikatlarla semtlerini korumaya çalışıyorlardı. Bunun farkına varan vali, askeri birliklerden yardım ister. Askeri birliklerin devreye girmesiyle saldırılar ve çatışmalar denetim altına alınmış görünse de; bunu fırsat bilen Emniyet güçleri, direnen mahallelerde operasyonlara giriştiler. Operasyon sırasında Multuevler-su deposu yakınında, yol ortasında kurşunlanarak öldürülmüş bir erkek cesedi bulunur. Yapılan kimlik tespitinde cesedin polis memuru Abdurrahman KOCAK’a ait olduğu belirlenir. Daha sonra Milönü’nde başka bir polisin öldürüldüğü, birinin de yaralandığı ortaya çıkar. Polis öldürme olayında yaralı kurtulan polis memuru Mehmet BEKTAŞ ifadesinde: “trafikteki servisler kaldırılmış olduğu için, sabahları işe değişik vasıtalarla gidiyordum. O sabah Muzaffer YEŞİLYURT’la birlikte Milönü’nden geçerken boş bir arsadan üzerimize dört el ateş edildi. ‘durun, teslim olun, silahlarınızı atın’ diye bağırdılar. Muzaffer silahını çekip ateş etmeye başladı. Benim Kırkkale tutukluk yapmıştı. Onlar ateş etmeye devam ediyorlardı. O sırada Muzaffer vuruldu ve düştü. Düşünce ateş edenler uzaklaştılar. Muzaffer ‘hemşerim beni kurtar’ dedi. Eğilip baktığımda ölmüştü. Onun tabancasını aldım ve kaçanların arkasından iki el ateş ettim. Bu sefer 100-150 kişi olarak bana doğru geliyorlardı. Yapacak bir şey yoktu, kaçarak bir apartmana girdim. Bu sırada attıkları bir tuğla alnıma gelmişti. Ev sahibi ‘Girecek benim evi mi buldur, defol’ dedi. Beni kovalayanları da içeri aldı. Üzerime atladılar ve beni sürükleyerek sokağa çıkarttılar. O sırada kendimi kaybetmişim. Eşim Gülay beni oradan olarak, hastaneye gütürmüş” (4)
Polislerin ölümüyle ilgili başka söylentilerde bulunmaktadır. Söylentiye göre Mehmet BEKTAŞ’la, birlikte gelen polis Muzaffer YEŞİLYURT’a Milönü’ndeki barikatların kaldırılmasını teklif eder. Muzaffer (demokrat olarak bilinmektedir) karşı çıkınca, Mehmet BEKTAŞ silahını çekerek Muzaffer’i vurur. Barikatların yanında bulunanlarda olayı görüyor, Mehmet BEKTAŞ’ın arkasına düşüyorlar. Olay açıklığa kavuşamıyor. Ama solcular suçlu görülerek iki kişi gözaltına alınır, yargılama sonucu ağır hapis cezası verilir.
Polisler, Milletvekillerini Saldırıyorlar: Çorum katliamı nedeniyle CHP’Li milletvekilleri (Şükrü BÜTÜN, Ethem EKEN, Senatör Abullah ERCAN) olayları yerinde incelemek üzere gelmişlerdir. Milletvekilleri, CHP’li Belediye Başkanı Turhan KILIÇOĞLU’nun makamında otururlarken, biri heyecanla içeri girer. Saldırganların dışarıda iki genci silahla yaraladıklarını, yardımcı olunmasını söyler. Milletvekilleri de hemen dışarı fırlayarak yaralı gençlerin bulunduğu yere giderler. Orada polis ekibinin beklediğini, yaralılara yardımcı olmadıklarını görürler. Milletvekilleri yaralılara yardım etmeye çalışırken, polis ekibinin içinde bulunan Kemal MARAŞLI “Olayların sorumlusu sizlersiniz. Polisleri siz öldürdünüz, komünistler” kışkırtmasıyla polis ekibi milletvekillerine saldırırlar. Polislerle milletvekilleri itişirken, milletvekili Şürkü BÜTÜN’ün belindeki tabancası yere düşer. Polis Kemal MARAŞLI hemen tabancayı alarak milletvekiline çevirir. O sırada iki genci silahla yaralayan MHP’lilerde gelir ve polis ekibiyle birlikte milletvekillerine saldırırlar. Karşılıklı itişme sürerken, başka bir polis ekibi de olay yarine gelir, tabancalarını çekerek saldırgan polislere ve MHP’lilede çevirirler. Böylece milletvekilleri de saldırıdan kurtulmuş olurlar. (5)
İçişleri Bakanı Vekili Çorum’da: Çorum olayı tırmanarak cinayetlere dönüşmektedir. İçişleri Bakanı Vekili Orhan EREN, Jandarma Genel Komutanı Org. Sedat CELASUN’la birlikte Çorum’a gelirler. Çorum’da teşkilatı bulunan siyasi parti il yöneticileri, Çorum milletvekillerinin katılımıyla bir toplantı düzenlenir. Saldırı olayı değerlendirilir. Çorum Valisi Rafet ÜÇELLİ, tek yanlı ve timsah gözyaşlarıyla olayları anlatır. Bu anlatımın etkisinde kalan Jandarma Genel Komutanı Sedat CELASUN: “Biz gerekli yerlerden emir aldık. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” dediğinde; Çorum CHP Milletvekili Ethem EKEN, “nasıl olur paşam? Milönü’ne tanklarla girmek neyi çözer? Bu daha çok kan dökülmesine neden olur. Belki bir Milönü hiçbir şey değil ama, Türkiye’de 14 milyona yakın Alevi vatandaş yaşamaktadır. Milönü’ne tanklarla girip kan döküldüğünde tüm ülkede büyük olaylar çıkar”yanıtını verir. Sonuçta oluşturulan bir komite Milönü’ne giderek halkla görüşürler. Can güvenliği garantisi sonucu barikatlar kaldırılır.
Vali - Emniyet Müdürü Görevden Alınıyor: Çorum’da Kuruköprü, Sigortaevleri, Terlemezevler, Milönü, Kale, Esnafevler, Şenyurt, Bahçelievler, Karşıyaka, Nadık Mahallelerinde ve semtlerinde saldırılar devam etmektedir. Semt halkı kurdukları barikatlarla savunmalarını sürdürmektedirler. Askeri birliklerin müdahalesi sonucu saldırı olayı kısmen de olsa denetim altına alınmıştır.
Çorum halkı, saldırı ve katliamın valinin ve Emniyet Müdürünün yanlı tutumlarından kaynaklandığını açık açık söylemektedirler. Basın olayı yerinde incelemekte, haber yapmaktadır. Böylece Vali Rafet ÜÇELLİ ile Emniyet Müdürü Nail BOZKURT’un yanlılığı gizlenemez olmuştur. İstemeye istemeye her ikisi görevden alınırlar. Yüksel ÇAVUŞOĞLU Çorum Valiliğine, Erdem YURTSEVER’de Emniyet Müdürlüğüne atanırlar.
Çorum katliamında yansız görev yapan Çorum İl Komutanı Yarbay Vural GÜRİDE, polislerin solculara, Alevilere karşı kinli tahriklerini, MHP’li saldırganlara nasıl yardımcı olduklarını görmekte; buna karşı önlemler almaktadır. Jandarma komutanı, demokrat ve yansız tutumlarıyla halka güven veriyordu. Ne var ki saldırgan faşistler; komutanın tutumundan memnun değiller. Çorum MHP’li milletvekilleri Mehmet IRMAK Çorum’a gelir. Jandarma İl Komutanı Vural GÜRİDE’ye “
Niye engellemiyorsun” diye çıkışır ve baskı yapar. Milletvekillerinin baskıları Yarbay GÜRİDE’yi etkilemez. Bu kez Çorum’da olaylar nedeniyle görevli bulunan askeri birlik komutanı General Şahabettin ESENGÜL’e giderek ve Jandarma Komutanının tutumundan memnun olmadıklarını değiştirilmesini isterler. General ESENGÜL, kendisine yapılan baskıyı şöyle anlatmaktadır: “İsimlerini dahi hatırlamak istemiyorum. Bu milletvekilleri devamlı suretle yaranın kabuklanması değil, kanamasını istiyorlardı. İşleri güçleri Ankara’da belirli odakları tahrik etmek ve almış olduğu yetkilerle Çorum’a gelip karma karışım etmekti. Bu iki milletvekili olayların tarafımdan bastırılmasını memnuniyetle karşılamadılar. Yani ne istiyorlardı? Bir taraf korunsun, diğer taraf öldürülsün. Yani katalizor rol oynamayacaksınız. Güvenlik tedbirleri tam olarak almayacaksınız. Bir kesim ki ona Sünni kesim diyebilirsiniz, Alevileri esasen sıkışmış bir bölgede çevirmiş, onların üzerine saldırıp imha etmek istiyorlardı. Fevkalede küstah bir tavır içindelerdi” (6) MHP’lilerin baskısı sonucu Jandarma İl Komutanı Yarbay Vural GÜRİDE görevden alınır.
Çorum Dışına Taşan Ölüm: Çorum’un giriş-çıkış yolları, faşistlerin işgalindedir. Araçlar durdurularak içindekiler indirilip kontrol ediyorlardı. İçlerinde solcu-Alevi olanları alıp götürüyorlar ve işkence ediyorlardı. Çorum-Ortaköy yolu, Ovasarap Köyü’nün (Sünni, MHPP yoğunlukta) yakınından geçmektedir. Ovasaray Köyü’nde 35-40 MHP’li militan yolu kapatır. Çorum’dan Kozluca Köyü’ne (Alevi Köyü) giden bir kamyonu durdururlar. Kamyonda bulunan Selahattin ve Metin ARDIÇ isimli iki genç kardeşi indirirler. İşkenceden, sorgulamadan geçirirler. Selahattin silahla ağır yaralanır, acı içinde yerde kıvranır. Selahattin’in küçük kardeşi Metin henüz 10 yaşında. Ağabeyinin kanlar içinde yerde yatışını, eli silahlı faşistlerin hakaret ve küfürlerini gördükçe korkudan titremekte, hüngür hüngür ağlamaktadır. Faşistlerden biri kamyonun yönünü Çorum’a doğru çevirir, yaralı Selahattin’i ve Metin’i kamyonun şoför mahaline kor. Metin daha küçük kamyonu kullanmasını bilmiyor. Selahattin ise kurşunla ağır yaralı, sürekli kan kaybetmektedir. Çaresizlik içinde Selahattin direksiyonu eline alır, kardeşi Metin’in katkısıyla Çorum-SSK Hastanesine yetişirler. SSK Hastanesi, ülkücülerin denetinde ve üs olarak kullanılmaktadır. Kan kaybı nedeniyle Selahattin yürüyemez olmuş, koltuğuna girilerek SSK Hastanesinin acil bölümüne yetiştirilir. Görevliler “Sen sigortalı değilsin, ancak devlet hastanesi bakar” diye hiç ilgilenmezler. Devlet hastanesine götürecek kimse yok. Acılı haber babası Cemal’a ulaşmış, koşarak yetişir. Kan gereklidir. Selahittin’in kan grubunu belirlemek için kanı alınır, bir şişeye konulur, babasına verilir; Kan tahlil merkezine gönderilir. Acılı baba, kan şişesiyle dışarı çıktığında, SSK Hastanesinin bir görevlisi “Komünistler burada kan tahlili yapamazlar” diyerek baba Cemal’ın elindeki şişeyi alır, barikatlara vurarak kırar. Kan tahlili zamanında yapılmadığı için gerekli kan bulunamamış; Selahattin’de fazla kan kaybından yaşamını yitirmiştir. (7)
Alevi köylerinin yolları işgal altındadır. Ahmetdoğan, Çobandoğan, Savak ve Yoğunşehit köylerinde yaşayan Aleviler dışarı çıkamıyorlardı. Hayvanlar içerde, insanlar içerde, ekinler tarlada. Eli silahlı faşistler yollarda (8)
Ankara’da ameliyat sonucu yaşamını yitirmiş bir Alevi kadının cenazesi Çorum’daki köyüne götürülmektedir. Kuruköprü mevkiinde eli silahlı faşist bir grup tarafından durdurulur. Arabada bulunanlar indirilerek kimlik tespiti yapılır. Alevi oldukları anlaşılınca ölü sahiplerine hakaret edilir, coplanırlar. Bununla da yetinilmez, cenazeyi açmak isterler. Ölü sahipleri defin ve yola çıkma belgelerini göstererek, güneş batmadan cenazenin köye yetiştirilmesini rica ederler. Adı üzerinde faşist, ölüye de saygıları olmaz. Bir yanda cenaze tekmelenmekte, bir yan da cenaze sahiplerine işkence edilmektedir. Bunca hakaretten sonra içlerinden biri “Bırakın şu ********leri, cehennem olup gitsinler” söylemiyle cenaze arabası birakılır.

Ceset... Ceset...: Faşistler, insan avındalar, önüne geleni dövüyor ve öldürüyor, işkence ediyorlardı. Mutluevler semtinde bir inşaatta iki ceset bulunur. Kimlik belirlemesinde birinin Yahya BARAN’ın, diğerinin de Osman AKSU’ya ait olduğu ortaya çıkar. Her ikisinin elleri ve gözleri ağızları bağlandığı, vücutlarında 18’er kurşun yarası olduğu saptanır.
Çorum-Eskiekin Köyü sınırları içinde, buğday tarlalarında iki gencin cesedi ortaya çıkar. Osmancık-Mehmet Teze Köyü nüfusuna kayıtlı Kazım GÜLER’e ait ceset ile kurşunla delik-deşik edildiği ve kimliği belirlenemeyen diğer bir cesedinde aynı biçimde önce işkence, sonra silahla öldürüldüğü; Bayat’ın Gökboğaz mevkiinde Şeref ŞAHİN adında bir gencin silahla taranmış cesedi; Elvan Çelebi köyü sınırları içindeki tarlalarda SSK Çorum Hastanesi’nde çalışan Necati GÖKTAŞ’ın silahla taranmış cesedi bulunmuştur. Tarlalarda cesedi bulunanların tümünün solcu ve Alevilere ait olduğu; cesedi bulunmayan nice kayıp bulunduğu saptanmıştır. (9)
28 Mayıs 1980’de başlatılan saldırı ve katliam, askeri birliklerin müdahalesiyle biçimsel olarak denetim altına alınmıştır.
Katliamın TEMMUZ Dönemi:Taşeron olarak kullanılan faşistlerin amacı, Çorum’ a bağlı ilçe ve kasabalarda oturan solcuları, Alevileri baskı ve katliamlarla göçe zorlamak, süreç içinde bölgenin denetimini ele geçirmektir. Çorum halkı K. Maraş katliamından ders çıkarır. Saldırının ilk günü kendi olanaklarıyla kurdukları barikatlarla güvenlik önlemlerini almışlardır. Ayrıca Çorum’ un Sünni inançlı toplumunun MHP’liler dışında kalanlar, saldırganlara destek vermemişler, hatta bir bölümü saldırıya uğrayanların yanında yer alarak direnmişlerdir. 28 Mayıs 1980 de başlatılan faşist saldırı bu nedenlerle amacına ulaşamamıştır.
Faşistler, Mayıs’ ta başlatılan saldırıdan gördükleri eksiklikleri gidermeye, Sünni halkın katılımını sağlamaya çalışıyorlardı. Ayrıcı dışarıdan faşist militan ve silah getirmeye, saldırıya engel olan devlet görevlilerini kentten uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Kendi içlerinde ekipler oluşturarak mahalle, kasaba ve köy çalışmalarına yöneldiler.
Çorum halkı, faşistlerin bu hazırlıklarının katliama dönüşeceğinden kuşku duyuyor ve ilgilileri uyarmaya çalışıyorlardı. AP Çorum İl Başkanı Yardımcısı Erol ŞAHİN, CHP İl Başkanı Cemal SOLMAZ’ la birlikte vali ve emniyet müdürüyle görüşürler. MHP'nin saldırı hazırlıklarını ileterek önlem alınmasını isterler... (10)
Aynı tarihte yeşil renkli 19 AT 535 plakalı ve 131 Murat markalı (Adnan EZEJDER’ e ait ) bir otomobil, sol görüşlülerin oturduğu semtlere dalıyor, çevreye ateş açıyor, ateş sonucu Hatice İLHAN isimli bir lise öğrencisi ağır yaralanıyor. Bu gelişmeler ve tahrikler olurken; Ülkücüler, halkı savaşa çağıran bir bildiriyi Çorum ve ilçelerinde dağıtmaktadır. Bildiri şöyle:
“ Büyük Türk Milleti, ... Son bağımsız Türk Devleti üzerinde oynanan hain oyunları, komploları, planları görmemek için artık kör, hatta hain olmak gerekir. Türk varlığını dünya üzerinden silmek isteyen emperyalist güçlerin yerli uşakları, komünist ler, vatan hainleri, bölücüler, Türk Devleti’nin temeline dinamit koymak isteyenler ellerindeki Rus ve Çin yapısı silahlarla ne yapmak istemektedirler.
Bu eli silahlı eşkıyalara karşı kesin tavrı almak, dur demek zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiştir. Kıymetli hemşehrilerimiz, Müslüman Türk Milletini bataklığa sürüklemek isteyen, bölmek, parçalamak, yok etmek isteyen komünist cinayet çetelerine karşı uyanık olalım. Türk Devleti’ni yok etmek isteyen bu hain emperyalist güçlere karşı yılmadan çekinmeden, canı pahasına mücadele veren ülkücü Türk Gençliği’ ne destek olalım. Büyük cihada hazırlanalım.
Ülkücü Türk gençliğinin her ferdinin cesetleri birer birer çiğnenmedikçe bu mübarek vatan topraklarına komünizm girmeyecektir. Ülkücü Türk gençliği barış zamanı bir karıncanın ayağına basıp incittiği zaman bundan üzüntü duyacak kadar yufka yürekli olduğu gibi, aynı zamanda vatan hainleri için sokaklar dolusu idam sehpası dikecek kadar da gaddardır. Burası da böyle bilinsin. Bizi komünist kurşunları değil, milletimizin susuşu öldürüyor. Kanımız aksa da zafer İslam’ın. Yolumuz Allah’ın yolu-ÜLKÜCÜ GENÇLİK (11)
Faşistlerin bir katliama hazırlandıkları valiye bildirildiği, ayrıca ülkücülerin halkı savaşa çağırdıkları bildirisi ortadayken, Çorum Vali’ si ve emniyeti önlem almaz. Tam tersine solcuların ve Alevilerin yoğunlukta olduğu semt v mahallelerde operasyon başlatır. 100 e yakın erkek ve genci gözaltına alırlar. Faşistlerin örgütlü olduğu semtlerde operasyon başlatılmaz. Onlar çatılarda, tepelerde mevzilerini kurmakta, ağır makineli tüfeklerini yerleştirmektedirler. SSK hastanesini de üs olarak kullanırlar.
1 Temmuz 1980. Salıyı çarşambaya bağlayan gecedir. “ Ya susturacağız, ya kan kusturacağız “ sloganıyla ikinci katliam başlatılır. Terlemez Evler ile SSK Hastanesi civarında yerleştirilen uzun menzilli silahlarla solcu ve Alevi evlerine ateş açılır. Katliamın başlatıldığının işaretidir. Faşistlerin egemen olduğu Bahçelieveler, Mutluevler, Etievler, Yavrutuna, Terlemez Evler, Ulukavak, Çatalhavuz, SSK Semt ve mahallelerinde silah sesleri, kenti çınlatmaktadır. Çorum’ un üstüne karaduman çökmüştür. Semtin tüm telefon şebekeleri kesilmiş, haber alınamamaktadır.
Çarşamba günü, Çorum’ un pazarıdır. Çevre köy ve kasaba halkı, Çorum’ daki çatışma ve saldırıdan habersizdirler. Pazarda satacak ürünleri traktör ve minibüslerle Çorum’ a doğru yola çıkarlar. Yollar maskeli ve silahlı faşistlerce tutulmuştur. Kent pazarına gelen tüm araçlar durdurulur, kimlik kontrolü yapılır, Alevi ve solcular alınarak kendi karargahlarına götürülür. Elleri, ayakları ve ağızları bağlanarak işkence ederler. Pazara götürdükleri eşya ve ürünleri yağmalanır, araçları yakılır. Günün bilançosu 4 ölü 10 yaralı, 50 ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılmıştır. Bu gelişmeler üzerine vali sokağa çıkma yasağı kor. Solcular, Aleviler sokağa çıkma yasağına uyarken saldırganlar kollarını sallayarak rast gele ateş ediyor, ev ve işyerlerini yakıyorlardı. Olayı yaşayan tanıklar anlatıyor:
YUSUF: Sarılık Köprübaşı Mahallesi, 2. Cihan sokakta oturuyorum. Hastahanede evrak memuruyum. Göreve gidiyordum. Büyük bir kalabalık cami yandı diye bağırarak geliyorlardı. Bunlardan 100 kadarı evimin önünde toplandılar. “ Kızılbaşlar’ ı yakın yıkın” diye bağırıyorlardı. Bu sırada Harmancıklı Rıza CANCAN’ ı kurşunlayarak evinin önüne attılar. Benim evi ateşe verdiler Çocuklarım kaçtı. Beni yakaladılar, iyice dövdüler, sonra Harmancıklı Elvan’ın evine götürüp, Harmanlıkta elimi ve ayağımı bağlayarak astılar. Yanımda aynı biçimde üç kişi daha asılıydı. Birisi Kemal ULUMAN’dı, diğerini tanıyamadım. Bunlardan biri dişiyle ipi çözdü, bizi de kurtardı. Ufak bir duvardan atladım. Zor yürüyordum. Çok kan kaybetmiştim. Duvar dibine yatarken çocuklarım beni arıyormuş. Seslerini duydum, buradayım dedim. Yanıma geldiler, beni alıp Harmancıklı Elvan’ın evine götürdüler. Burada beni gördüler, tekrar dövdüler, tekrar bağladılar. Çok yalvardım, dinlemediler, dövmeye başladılar. Bazı komşular bağırtımı duyarak gelip araya girdiler beni hastaneye götürdüler...

Hatice ******ÇI: Kalabalık bir grup evimin önüne geldi. Kocamı alıp götürdüler; önce bir bakkala, sonra bir kahveye soktular. Buradan çıkardılar, başıma bir torba geçirdiler, önlerine kattılar, sopalarla vurdukça düşüyordu. Ben korktum, bayıldım. Böyle devam etmişlerdi. Şehir dışına kadar hapishanenin arkasına çıkınca orada ölmüş, otların içine atmışlar. Kocamı beş gün aradım. Hastane morguna getirmişler, tanıyamadım. Tanınacak hal koymamışlardı...
Halil COŞKUNER: SSK Hastanesi arkasında oturuyorum. Simel Beton Boru Fabrikasında çalışan işçiyim. Akşam üzeri eve geldim. Babam beni çarşıya gönderdi. Eve döndüm, yemeğe oturmuştuk. Kuruköprü yöresinden gelen bir grup evi sardı. ‘yakacağız’ dediler. Hemen camları kırmaya başladılar. Bunlar baba-oğul komünist dediler. Bizi önlerine aldılar, ellerinde tüfek ve tabanca vardı. ‘Yürü ****** çocuğu komünistler’ diye vuruyorlardı. Babamın kafası, yüzü kandı. Kuruköprü’de bir harabe eve soktular bizi, soydular. Babamda 4000 TL ile bendeki 50 TL’yi aldılar; bizi bağladılar. Kimisi ‘Bunları kafalarını keselim, kimileri gözlerini oyalım’ diyorlardı. Dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı, bizi bırakarak kaçtılar. Bir jandarma iki polis bizi gördü, çözdüler ve hastaneye götürdüler. Hastanede bir polis ifademi alıyordu. Bana ‘Ulan doğru söyle ****** çocuğu’ diye bağırıyordu. Korkumdan onun dediği gibi ifade verdim. (12)
Kanlı Cuma: 4 temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırdı. Faşistler ise halkı tahrik etmek için kendi adamlarını değişik camilere dağıtırlar. Cuma namazının bitiminde içeri girerek “Ey müslümanlar, solcular-Aleviler Milönü’ndeki Alaaddin Cami’ye bomba attılar. Cami yanıyor, namaz kılan müslümanları katlediyorlar” diye bağırırlar. Tahrik sonucu Cuma namazından çıkanlar eline ne geçirmişlerse topluca Milönü’ne koşarlar. Çorum’un değişik camilerinden binlerce tahrik edilmiş insan Milönü’ne yığılmıştır.

TRT’nin Tahriki: TRT’de “
Çorum’da Alaaddin Cami’sine patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı.” Haberini aralıklarla sık sık vermektedir. Çorum’da da telsizlerle “Aleviler camiyi bombaladı” söylentisi yaygınlaşır. Evinde oturan tarafsız Sünniler istemeye istemeye yayılan dedikoduların etkisiyle Milönü’ne koşarlar.
Oysa Alaaddin Cami’ye ne patlayıcı madde atılmış, ne de dışarıdan ateş edilmiştir. Çorum Cumhuriyet Savcısı Ertem TÜRKER, konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Alaaddin Casi’sinin bombalandığı haberi olaydan bir saat önce bütün şehirde duyulmuştu. O sırada ben merkez jandarma karakolu’ndaydım. Cami bombalandı diye polis telsizi duyurdu. Bu telsizin hemen arkasından bir askeri telsiz duyuldu. Yüzbaşı Naiz ‘Bombalama olanağı yok, hangi polis bu haberi verdi?’ diye bağırıyordu.
Böyle bir haberi askeri yetkililer vermemiş, vali’de haberi doğrulayıcı veya yalanlayıcı açıklamada bulunmamış. TRT’nin Çorum muhabiri böyle bir haber vermediğini söylemektedir. Haberi yayan poliste ortaya çıkarılmamış. (13)
Bu kasıtlı haber üzerine Çorum Halkının çoğunluğu Milönü’ne yığılmış, Milönü halkı ise korku sonucu kendi güvenliklerin için barikat kurmaya çalışmışlardır. Çorum’un tüm semt ve mahallelerinde silah sesleri, alevler yükselmektedir. Mahallelerde “
İmdat... İmdat...” çığlıkları yürekleri parçalıyordu. O günün haberleri iç açıcı değildi. İskilip yolu üzerinde Yazı Mahallesinin çıkışında bir kadın 7 kişinin elleri bağlı olarak silahla öldürülmüş bulunur. SSK Hastanesinin morgunda 7 ceset bulunmaktadır. Ölü sayısı 17’ye çıkmış. Kimliği tespit edilenler: İsmail SOLMAZ, Veli SOLMAZ, Hasan BAĞZIK, Rıza CANDAN , Ahmet DOĞAN, Şükrü YALÇIN, Mehmet YILMAZ, Mehmet ŞAHİNCİ, Mustafa YILDIRIM, Aziz GÜNDOĞDU, Ali PAÇACI...
Tanık BEKTAŞ: Beni evden alarak zorla Çukurörenli Karabebek adlı birinin evine götürdüler. 74 yaşında olduğumu, hacca gittiğimi, ibadetli bir müslüman olduğumu, 17 nüfuslu bir ailenin büyüğü olduğumu söyledim. Dinlemediler, gözlerimi bağlayarak küfürlerle tekmelemeye başladılar. İçlerinden biri müdahale ederek beni bıraktılar. Daha sonda torunum Bekir beni aramaya çıkmış. Onu da yakalayarak gözlerini, ellerini bağlamışlar, dayaktan geçirmişler, işkence etmişlerdi.
Faşistlerin Kadına Saygısı: Kartal ailesi Alevidir. O gün kapılarını sıkı sıkıya kapatmış, korku içinde dışarıdan gelen sesleri dinlemektedirler. Çok geçmeden kapıları çalınır, camları kırılır ve “Dışarı çık, öldüreceğiz sizi” diye bağırırlar. Kapı kırılmak üzereyken, Satılmış KARTAL kapıyı açar, elleri sopalı, silahlı bir grup içeri dalar. Kargaşadan Satılmış KARTAL kendisini dışarı atarak bitişikteki apartmana gizlenmeye çalışır, Ama karısı Gökçen KARTAL’ı yerlerde sürükleyerek dışarı çıkarırlar. Gökçen KARTAL, orta yaşlı bir ev hanımıdır. Dövüle dövüle bir eve götürürler. Orada külotunu çıkararak sokakta sallamaya başlarlar. Sonra el ve ayaklarını urganla bağlayarak ev sahibi Süleyman ÜREYEN’le birlikte götürülür, işkence edilerek öldürürler. (14)
Saldırı ve sarkıntılık nedeniyle adının açıklanmasını istemeyen bir kadın başından geçenleri şöyle anlatıyordu:
İki çocuğum ve komşu kadınla birlikte bir bodruma saklanmıştık. 25-30 kişilik bir grup bizi bodrumda buldular. ‘bunlarda s...min kızılbaşları’ diyerek bizi dövmeye dışarı çıkardılar. Zincirlerle ve sopalarla durmadan edep yerlerimize, memelerimize, vuruyorlardı. Yanan evimizin yanına getirdiler. Benimle beraber olan komşu kadın külotuna saklamış olduğu 17 bin lirayı belki bizi bırakırlar diye adamlara verdi. Yine bırakmadılar. Silahların dipçikleriyle vurarak bizi bir adamın evine teslim ettiler. Gecenin on ikisine kadar orada kaldık. Yüzü maskeli bir adam Ben kadınları almaya geldim’ diyerek bizi evden aldı. Komşu kadın ve yanımda iki küçük çocuğumla bizi bir bağ evine götürdüler. Orada bizi çırılçıplak soydular. ‘Sizi çırılçıplak heryerde gezdireceğiz’ dediklerinde korkudan altımıza ettik. Ancak bizi bırakmadılar. Çocukları bağ evinde bırakıp, bizi (iki kadın) başka bir yere götürdüler. Dört kişi nöbet tutar gibi değişerek geldiler... Ben bayılmışım. Onlarla durmadan kendimin Sünni olduğumu söyleyerek yalvarıyordum. Bırakmadılar. Ekmek filan yiyecek bir şey vermediler. Karşımızda bir bidona su koydular, çocuklar ağlıyor ve su istedi. ‘Kızılbaşları zaten susuz öldürüyorlar’ diyerek çocuğa bile su vermediler. Ertesi gün ikinci zamanı olmuştu. Bir ıslık sesi duyduk. Bunun üzerine yanımızdakiler kaçıp gittiler. Biz de oradan yürüyerek ayrıldık. Askerler teslim olduk...” (15)

Polis Panzeri Ölüm Kusuyor: Polis panzeri ve arkasındaki üç sivil araba ile Çorum’da operasyona girişirler. Panzer, mahalleden geçerken hedef gözetmeden ateş açar, Hatun DURSUN isimli hamile bir kadın kafasından aldığı iki kurşun yarasıyla yaşamını yitirir. Öğretmen Hüseyin ÖZDEMİR ağır yaralanır. ÖZDEMİR, saldırıyı şöyle anlatır.
Ben saldırı günü arkadaşlarla birlikte Milönü’nde kahvede oturuyorduk. Birden bir panzer sesi duyduk, dışarı çıktık. Halk dışarıda toplanmıştı. Panzer hedef gözetmeksizin halkın üzerine ateş ediyordu. Halktan da panzere taş atmaya başladı. Mahallede bir süre dolaşarak panik yaratmaya çalıştı. Benim de içinde bulunduğum kalabalığa doğru ateş ederek gelmeye başladı. Nasıl ki, tank savaşta karşı tarafı tararsa, panzer de öyle ateş ediyordu. Baktım panzerin altında kalacağız, arkadaşlar kendimizi yol dışına atın diye bağırdım. Kendimi, yolun kenarında bulunan 1.5 metrelik bir çukura atarak çiğnenmekten kurtuldum. Bir müddet sonra arkadaşlar beni sağlık ocağına, oradan Çorum devlet hastanesine götürdüler.” (16)
Tıp öğrencisi Süleyman ATLAS’da panzerde atılan kurşunla omuzundan yaralanır. Panzerdeki polisler yaralı öğrenciyi alıp SSK Hastanesine götürmek isterler, ancak orada bulunan kadınlar “Aman çocuğu vermeyin, Bunlar SSK’ya götürüp orada öldürecekler” diye bağırırlar. Polisler kararlı ve zorla yaralı Süleyman ATLAS’ı panzere alarak SSK Hastanesine götürürler. Bir gün sonra Süleyman ATLAS’ın işkenceyle öldürülmüş cesedi babasına teslim edilir.

Katliam ve Köylüler: Kızılkaya Köyü Alevidir. Çorum katliamının acılı haberini radyoda duyarlar. Çorum’dan gelen komşularından öğrenirler. Çorum’da yakınları bulunmaktadır. Yakınlarının durumunu öğrenmek için Çorum’a gidenlerin yolu kesilir, rehin alınırlar. Bir daha da haber alınamaz. Köyün her evinde ağıt ve gözyaşları dinmiyor. Ama kayıplarını arayamıyorlardı. Çünkü yollar faşistlerin işgalindedir. Jandarmaya başvururlar. Köylülerin yanına 10 kadar jandarma verilir, tarlalarda ölülerini aramaya çıkarlar. Karşılaştıkları durum şöyle:
Mercimek tarlasına geldiklerinde tüyler ürpertici bir durumla karşılaşırlar. Paçacı’lara (Ali PAÇACI) ait traktör yarı yanmış vaziyette orada bulunmaktadır. Traktörün tekerleklerinden bir kısmı yanmış, yakıt deposu patlamış, arka göbek toprağa oturmuştur. Traktör ve toprak arasında yarı yanmış durumda baba Ali PAÇACI’nın cesediyle karşılaşırlar. Cesedin bir çok yerinde kesici aletlerle meydana gelmiş yaralar mevcuttur. Özellikle boyun arka kısmında bulunan, boyuna yarı yarıya indirilmiş bir darbe kafayı öne düşürmüştür. Oğlu Veysel’inde işkence edilerek öldürülmüş cesedi bulunur.
Arpa tarlası içinde başka bir ceset daha bulunur. Çorum’un birinci olayından beri kayıp olan Yoğunpelit Köyü’nden Musa KİREÇLİ’nin her tarafına kurt düşmüş ve kokuşmuş cesedi bulunur.
Yaydığı köprüsü civarında şoför Ali GÜNDOĞDU ile tarla sahibi Rıza AYVAZ’ın kolları kesilmiş, kafa derisi yüzülmüş cesetleri ile; Salman adlı bir kişinin başı kesilerek öldürülmüş cesedi; Ali TEKEL’in bacanağı Selman ESER’in kafası kesilmiş, ayaklarından asılmış cesedini bulunlar...”
(15)
Tanık Abbas AŞAN: Olay günü karayollarından maaşımı aldım, köyüme dönüyordum. İkizler Benzinliği yanında bir grup beni yakaladı. Sopalarla dövdüler, üzerimdeki 9 kin lirayı aldılar. Beni bağladılar. Kömür deposu yanında üstü açık mandıra olarak yapıldığını bildiğim yere götürdüler. Oraya vardığımda çeşitli yerlerinden yaralı, dayak yemiş 6-7 kişi daha vardı. Onları da bağlamışlardı. Bunlardan daha sonra ölün Hüseyin ŞİRİN’le beni sırt sırta bağladılar. İkimizede tekrar vurmaya başladılar. Biz kendimizden geçmiş durumda yerde yatıyoruz. Tanımadığım bir kaç kişiyi nöbetçi bırakıp gittiler. Geceyi öğlece geçirdik. Sırtımda bağlı Hüseyin ŞİRİN’in öldüğünü anladım. Çünkü hiç hareket etmiyordu. Tahminen gece yarısı ölen Hüseyin’i sırtımdan çözdüler. Tekrar alimi ayağımı bağladılar. Hüseyin’i de “Bu ölmüş atalım ekinlerin içine” diye alıp götürdüler. Sabah olmuştu gün ağırmıştı. Caniler beni ve yaşar ÖLMEZ’i ikizlerin benzinliğinin altındaki asfalta götürdüler. Orada ikimizi yatırarak tabancayla ateş ettiler. Beni kafamdan, Yaşan ÖLMEZ’i kolundan vurdular. Öldü zennederek bırakıp gittiler. Tanımadığım bir kaç kişi gelip bizi bekçilere gösterdiler. Onlar polis çağırdı, hastaneye götürüldük. (18)
Sivillerin Şovu: Çorum’da faşistler insan avının peşindeler. Apartman çatılarında uzun menzilli silahlarla solcu-Alevilerin evlerini tarıyorlardı. Sokak ve mahallelerde solcu ve Alevilere ev ve işyerleri yakılıyordu. Ev ve sokaklarda insanları toplayarak esir kamplarında işkence ediliyordu. Telefon, su şebekeleri kesik. Kimi polisler resmi elbise ve silahlarıyla faşist grupla birlikte halka ateş ediyorlardı. Onlarca ölü, yüz binlerce yaralı. İkiye bölünmüş Çorum...
Böyle bir ortamda İçişleri Bakanı Mustafa GÜRCÜGİL, Jandarma Genel Komutanı Sedat CELASUN, Emniyet Genel Müdürü İsmail DOKUZOĞLU helikoplerle Çorum’a gelirler. Kent üzerinde bir kaç dönüşten sonra vali, Emniyet Müdürü ve askeri yetkililerle görüşür, aynı helikopterle Ankara’ya dönerler. İçişleri Bakanı mustafa Gürcügil, dinlemek üzere Antalya’ya giderler. Antalya’da basına şu ilginç açıklamayı yapar:
“Çorum olayları solun bir tertibidir ve devleti yıkma eylemlerinden biridir. Devlete destek düşüncesiyle hareket eden sağ bir grup, bunların karşısına çıkmıştır. Aslında siyasi gayeli ve siyasi gayeli ve siyasi hedefli olan sol gruptur..(19)
Süleyman DEMİREL (Başbakan): “Eğer bu fitne CHP’den destek görmezse, devlet bu fitneyi çok kısa bir zamanda söndürür. CHP neyi söylemeye çalışıyor. Günlerdir bu meseleyle uğraşıyoruz... Bu hadiselerin arkasında CHP var..(20)
Bülent ECEVİT: “....olayı sağ militanların başlattığı bilindiği halde iktidar bunu saklayıp bir komünistlik tehlikesi varmış görüntüsünü vermeye çalışmaktadır. Hükümetin Çorum’daki olaylarda da taraf olduğu, taraflardan biriyle birlik olduğu ve onların suçlarını örtbas etmeye çalıştığı ortadadır...”(21)
Siyasiler, Malatya, K.Maraş, Sivas, katliamı gibi, Çorum katliamınıda kapatmaya çalışıyorlardı. Çorum katliamını başlatan faşist örgütler, katliamı planlayan ve destek veren perde arkası güç ve örgütler ortaya çıkarılmamıştır. Alevi-Sünni; sağ-sol çatışmasıyla kılıflayarak dosya kapatılmıştır.
Çorum Katliamının Bilançosu : 57 ölü, 200’ün üstünde yaralı; 300’e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılması; binlerce ailenin göçüyle noktalanmıştır.
KAYNAK :
1) Cüneyt Arcayürek: Darbeler ve Gizli Servisler, Sf: 221
2) Çorum Gazetesi: 23.07.1980
3) Sadık Eral, Anadolu’da Alevi katliamı, Sf: 88
4) Sadık Eral, a.e.g. Sf:94
5) Cumhuriyet Gazetesi, 02.06.1980
6) Nokta Dergisi, Sayı: 22 (08.06.1986)
7) Sadık Eral, a.e.g. Sf: 103-105
8) Cumhuriyet Gazetesi, 08.06.1980
9) Hürriyet Gazetesi, 05.06.1980
10) Aydınlık Gazetesi, 09.07.1980
11) Çorum Gazetesi, 24.07.1980
12) Çorum Gazetesi, 26.07.1980
13) Sadık Eral, a.eg. Sf: 129
14) Nokta Dergisi, Sayı: 22 (08.06.1980)
15) Sadık Eral. a.e.g. Sf: 159
16) Çorum Gazetesi, 31.07.1980
17) Sadık Eral, a.e.g. Sf: 151, Aydınlık Gazetesi, 08.07.1980
18) Çorum Gazetesi, 30.07.1980
19) Cumhuriyet Gazetesi, 14.07.1980
20) Cumhuriyet Gazetesi, 11.07.1980
21) Milliyet Gazetesi, 11.07.1980
 
 
 
*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-dilan-*-*halo-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*--*
 
 
 
1938 Dersim Katliami
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attilar.
Tarih öncesi köpekler havliyordu."
Cemal Süreya
Korkunç Yavuzun, Ismaile Sah çektigi tarih derkenara yazilsin ve hatirlansin: Osmanli Pers savasinin galibi Yavuz Sultan Selim, tek kale uzatmalari, istila alanlarinda Kizilbaslari kese biçe sürdürür. Bu sinirsiz katliamdan kurtulabilenler, Munzur ve Mercan sira daglarini kendilerine siper tutabilenler olur. O tarihten beridir Dersim, sinirlari içinde hep mesafeli durur Osmanliya.
Kuzey Afrikadan Yemene, Viyana önlerinden Kafkasyaya uzanan Osmanli Imparatorlugu, 1514de Çaldiran Savasiyla sinirlarina dahil ettigi ve ancak egemenligini tesis edemedigi Dersimi, bes yüz sonra, enkazinin saklisinda tuttugu nur topu gibi bir sorun olarak, Türkiye Cumhuriyetine miras birakir! Ne halifeligin seriatina, ne padisah hükmüne boyun egmemis Dersim ahalisi, Kemalist iktidara da sarik - sapka çikarmaz; gelenegine uygun dikbasliligiyla, sinirlarina dahil oldugu merkezi otoriteye ne asker verir, ne vergi.
Enlese, genlese sinirsizliga hüküm salacak Osmanli Imparatorlugunun tecrit çemberi içinde, Dersimlinin kendine hükümran yasayisinin bir bedeli vardi. Daglarini kendine siper tutan Dersimliler, distan gelen her saldiri dalgasini, ilerledigi yerde hirpalayip disina kusan yabanil bir bagisiklikla efsunluydular adeta. Geçitlerin elverdigi bosluklardan sizan seferi ordularin nal selleri isitildiginde, asiretler çoluk çocugunu ayak altindan kaldirip, yamaçlara heyelan düsüren bir hengame içinde, çete düzeni aliyorlardi o hizla. Mercan Geçidi, Ali Bogazi ve Pülümür kanyonu gibi distan gelen saldirilara geçit kapisi gibi görünen yerler, Hanibal�in filler sürüsüyle Alplerin eteklerinden Po Ovasi�na yürürken yasadigina benzer telef oluslar, yamaçlara tutunan kayalari harekete geçiren görünmez, yabanil dogal tuzaklar tasiyordu. Patikalarin uzandigi uçurumlari, gedikleri, geçit vermez meselikleri, derin, engebeli koyaklari, taskin dereleri ve yaban hayatiyla uyumlu yasayan Dersim asiretlerinden yana tarafliydi doga. Çeperde, içerlerde yekdigerine eklenerek yasanan çatismalar, seferler azdan az, çoktan çok bir minval üzere sürüp gider.
Imparatorlugun gelip geçen askeri ulemalari, her yenibahar döndügünde, bir önceki güz mevsiminden yarim birakilmis Dersim seferini tamamlamaya; yeni ordular dizmeyi adet edinirler. Ve böylelikle mevsimler yillara, yillar yüzyillara akar; nice sultanlar gelip geçer, kimler nice sinarlarsa da egemenlik hükmünü, nafile! Talih, bir türlü seferi ordulardan yana dönmez; Dersim�in fatihi olmak hiçbir pasaya, sultana nasip olmaz!.
Iki sefer arasi bosluklar, Arapkir�den Bayburt�a, Egin�den, Erzincan�a Çarsancak�tan Çemisgezek, Harput ve Maden�e, Dersim�i çevreleyen ilçelerin ulemasi, sancak beyleri ve mirlerin Divân-i Hümâyun�a sunduklari sikayet dilekçeleriyle doludur. �Idare-i Sahanelerinin� seriat hükmünün bölgede bir an önce tesis edilmesi dilekleri, boslugu kapamaya yetmez. Bu uzun tekerrür tarihinin özeti sudur: Timurlenk�i ve Korkunç Yavuz�u Mercan ve Munzur sira daglarinin öte yüzünde, Kamah kalesinin yamaçlarinda egleyen Dersimliler, onlari izleyen dolu dizgin taburlara daha çokça nal döktürüp, çarik eskittirirler; kusaklar boyu ödedikleri bedele karsilik!..
Birbirini izleyen saldiri ve seferlerin yerlesik hayati tahrif ede geldigi, ekili tarlanin biçilemedigi, harmanin kaldirilamadigi, tohumun topraktan geri dönmedigi açligin, kitligin, çekirge sürülerinin aman vermedigi bir kistirilmislik içindeki asiretler çareyi, çevre madenleri ve ticaret tekelini elinde bulunduran uzak yakin kasaba merkezlerine, kervan yollarina kol atmakta ararlar. Depolara, ambarlara, tasinabilir mallara tamah, toplumsal bir ihtiyaçtan geliyordu. Kenar kasaba merkezlerine kurulmus mülki idare konaklarina, askeri garnizonlara, buldugu her firsatta kol atip taciz etmek de vardi bu karsi saldirilarda. Inançlarina ve varliklarina yönelmis tehdidi savmak, imparatorluk düzeni içinde kendilerince tutturulmus düzeni korumak istiyorlardi. Dersimin kadim yerlileri Qalmem ve Six Hesenogullari ve ayni ayriksi inançlarla ortak bir yazgiya baglanmis boy ve asiretler, kendilerince bir cemaatler hukuku ve mülkiyet tarzi olusturmuslardi...
Söz konusu bu mülkiyet tarzinda, miri beyine, sultana ve Allah�in yeryüzü zabitlerine zirnik yoktu! Meralar, sürüler, ekinler; derelerin suyu ve dönen degirmenler, ulu ceviz agaçlari ve damarlarinda evvel zamanlarin özsuyunu dolastiran dutluklar asiretin ortak maliydi; çobanin ve asiret reisinin ayni sofraya bagdas kurdugu ilkel ortakligin kavim kardeslik payiydi. Dört dag arasina birikmis asiretlerin kapali devre mülkiyet düzenine, ortaklik hukukuna, birbirleriyle iliskilerinin düzenleyicisi ekabirler topluluguna, töresine, eskil tanrilarina, duasina, niyazina, diline hâlel gelmesin isteyen Dersimliler, bu moral inanisla onara gelirler bin parçalanmisliklarini. Yazisiz, kitapsiz, hesapsiz, bir toplum yasayisidir bu. Kurumsal, organik devlet düzenlerinin nüfuz edemedigi kendine özgü bir toplumsal düzendi her seye karsin, eski Dersimli�nin Kirmanciya Belek (Alaca � renkli- Kirmançiye çagi) diye adlandirdigi kapali devre hükümranligi.
Kuzey Afrika, Balkanlar ve Kafkasya�da birbiri ardina egemenlik sahalarini yitiren Osmanlinin, Dogu�da egemenligini pekistirme çabalari Dersim havzasinda bosluga düser. Tanzimat yillarindan baslayarak Dersim�e ardi arkasi kesilmez seferler, yüzyil döndügünde, daha da hiz kazanir. Bu basarisiz seferlerin sonrasindadir ki, Dersim�in karakteristigini özetleyen su vecize tarihe geçer:
Olmazi olduran tarihi kosullarin tecellisi gerekliydi belki de. 1877�den 1930�lara gelindiginde irili ufakli sayisiz müdahalelerin yani sira, Dersim asiretlerini isla ve imha amaçli 11 kapsamli askeri seferin tarih kayitlarina geçtigi görülür.
Anadolu�da tüm taslarin yerinden oynadigi 20. yüzyilin ilk çeyreginde, azinliklara bir bir pay edilecek büyük kirimlara, lanetli bir kapi aralanir. Azinliklari azinliklara kirdirma politikasi daha sistemli, planli, kapsamli bir yürürlük bulur yeni dönemle. Sultan Abdulmecit�in Sâfii Kürt asiretlerinden devsirdigi �Hamidiye Alaylari�, Dogu�da gayri - Müslimlerin imhasi için hareketlendirilir. Idris-i Bitlisi�nin mirasina varis sayilan Hamidiye Alaylari, Koçgiri üzerinden Dersim Kizilbaslarina yöneltilir. Dersim�e yönelik 1908 saldirisinda ve 1916�da Ovacik�a tasinan Erzincan Surasi�nin dagitilmasinda, Cibranli Halit komutasindaki Hamidiye Alaylari öne çikar. Bunu takip eden yillarda, Hamidiye Alylari�na benzer bir karakter tasiyan Çerkes Alaylari�nin Pertek üzerinden Pilvenk dolaylarina yangin ve talan tasimanin yarisina katildiklari görülür.
Yavuz Selim ve bagdasigi, Idris-i Bitlisi�den beridir ki, Dersimlilerin inançlari köklesmis egemen yargiyla sapik, din - disi bir batilligi ifade etmektedir. Ol sebeple dökülecek kanlari, talan edilecek mallari helâl sayilir. Derme çatma ordulara verilmis bu ruhani gerekçe, bölge insanina karsi acimasizligin ve yagma duygusunun kamçisi olur. 1938 Soykiriminda basi çekecek olan Hozat Alayi�nda subay olarak görev yapmis ve Dersim olaylarini kurgusal bir keyfiyet içinde Cemo, ve Memo adli romanlarina konu yapmis romanci Kemal Bilbasar bu kitaplarina referans aldigi anilarinda, Sürgünler Alayi olarak nitelendirdigi Hozat Alayinin ipten kaziktan kirmis, iflah olmaz suçlulardan olusturuldugunu dile getirirken; siyasi � askeri kurmayligi ve basiniyla üstten organize, planli bir kirimi açiklamaya çalisir kendince. Yine de bununla, kök tutmus bir gelenegi açiga vurmus olur: Azinliklarin imhasinda kullanilan �Suçlular Alayi�, asiret erleri, devsirmeler, derin devletçi, Teskilati Mahsusa�ci araç ve metotlardaki sistemli bir politikaya isaret eder.
1921�de Bati Dersim � Koçgiri bölgesine Merkezi ordu ve Topal Osman�in yönlendirdigi paramiliter güçlerle girisilen yiginsal katliam, Dersim�de derin yaralar açar. Yenilgiye ugratilan Koçgiri ayaklanmacilarinin önderi Aliser, Iç-Dersime çekilir. Araliklarla Pülümür, Nazimiye, Mazgirt, Pertek üzerinden gelen saldiri dalgalarina paralel geçen sonraki yillar, Dersim sorununun köklü olarak halledilmesi için plan ve hazirliklarla geçer.
Osmanli�da oldugu gibi, Türkiye Cumhuriyeti�nin ilanindan sonra da, devlet sinirlari içinde egemenligin tesis edilemedigi bir bölge olarak durmaktadir Dersim. Ankara Hükümeti için halledilmesi gereken temel bir sorundur bu. Six Sait ve Agri ayaklanmacilarinin bastirilmasi, Piran, Çevlik ve Zilan katliaminin sonrasinda, nihai hedef olarak Dersim�e yönelmenin zamani geldigi ilan edilir. Agri Isyani�nin bastirilmasinin zafer sarhosluguyla dönen ordular, o hizla Dersim�e yönelir. Fakat Dersim Sorunu için daha köklü bir seferberlik plani ve hazirliginin geregini anlamis olarak; alaylar hirpalanmis bir sekilde geri çekilir.
Bunu takip eden yillarda, dönemin meclis tutanaklari ve gazeteleri incelendiginde, Dersim ahalisine karsi hararetli bir kampanya dikkat çeker. Toplu kirim ve tehcirin zorunluluguna isaret etmektedir raportörler. Gazete yazarlari, cedlerden sakli kalmis Dersim sorununun gelecek kusaklara birakilmadan köklü olarak halledilmesine dair cesaret telkinleri yapmakta, yetkilileri genel seferberlik düzenine çagirmaktadir. Yetkenin düsündügü de budur zaten!
25 Aralik 1935�de çikarilan Tunceli Kanunu, bölgeye, olagan üstü yetkilerle donatilmis bir genel valinin tayinini öngörmektedir. Buna paralel çikarilan Tehcir ve Iskan Kanunu, Dersim ahalisine dönük kapsamli bir kirim planini da sakli tutmaktadir satir aralarinda.
Bu ara baslikta dikkat çekecek �Koloni� sözcügünü Jandarma Genel Komutanligi�nin Dersim raporundan aliyoruz. Anlatinin ilerleyen seyri içinde basligin askida kalmayacagi görülecektir. 2 Ocak 1936 yilinda Dördüncü Genel Müfettislik unvani ve sömürge valisi statüsüyle Korgeneral Abdullah Alpdogan Elazig�daki görevine baslar. Bakanlar kurulunun 4 Mayis 1937�de çikardigi �Tedip� (uslandirma, terbiye etme) karariylaa öngörülen kitlesel kiyim çanlari çalinmaya baslar!
Bölge Valisi, Erzincan�a karargah kurmus kurmaylik kadrosu ve Ankara Hükümeti�nin koordineli yürüttügü son büyük Dersim seferi, 1937 yilinin bahar aylarinda baslar. Harekatin birinci yili, Dersim�in hava bombardimani altinda tutulmasi, Seyit Riza, Use Seydi, Findik Aga, Cebrail Aga, Qemer Aga gibi ileri gelenlerin yakalanip idam edilmeleri (15-16Kasim 1937), Aliye Qax gibi diger sayili isimlerin zindanlara doldurulmalari, ailelerinin toplu kirimdan geçirilmeleri ve bu tehdit altinda bölgenin önemli ölçüde silahsizlandirilmasi gibi önemli olaylarla yüklüdür. Bölgeye egemen kilinan bu ölümcül tehdit altinda kimi asiret adamlarinin izci olarak katliam birliklerinin önüne düsürüldügü 1938 yilinda, Dersimi kirip geçirecek asil büyük soykirim yasanir.
Kiliçartigi eski Dersimlilerin �Tertele Philo Pyen� �Son Büyük Köklü kirim� diye andiklari o lanetli yila geçmeden, Elazig Bugday pazarinda ipte sallanan Seyit Riza ve Usênê Seidi�nin, gök boslugunda yankisiz kalan sözlerinin hatirlanmasi gerekiyor burada:
1931 ya da 32 yili olmalidir. Seyit Riza, tuz yüklü elli katira eslik eden elli adamiyla Pülümür tuzlaklarindan dönmektedir. Pulur önlerinden geçerlerken, adamlariyla davet edildigi karakolda çay, yemek, ikramla oyalandirilirken, telgraflarla ayaklandirilmis Hozat Süvari Birligi�nin tecrit karakolunun imdadina yetismesi beklenmektedir. Kurulu tuzak fark edilir. Murdar edilmis sofra dagilir. Seyit Riza adamlariyla bir biçimde karakolu terk eder. Emanet birakilmis yerde duran silahlarina ulasir. O arada oglu Six Hesen ve bir adami karakolda rehin kalmistir. Yetisen süvari birligiyle yasanan çatismanin kansiz bitmesine iki taraf da özen göstermektedir. Seyit Riza karakolda rehin kalmis oglundan dolayi, süvari birligi komutani ise, müstahkem mevkii tutmus hasminin serriyle çekincelidir. Karavan atislarla danisikli süren çatisma, velhasil kan dökülmeden bitirilir.
Çatismanin sonrasinda Axdat�a dogru, yoluna devem eden Seyit Riza�nin yoluna Qasimogli dedikleri beyazdonlu bir Dersimli çikar: �-Rizoo! Rizoo ! hona ki xelesina? Ti sere xo wena, sere maki piya!..� (Riza, Riza!.. Senin kurtulusun yok! Bu gidisle sen basini yiyeceksin, bizimkini de birlikte!)
Bu satasmaya karsilik Seyit Riza, hayli içerlemis, nemli gözleriyle su yaniti verir: « -Kheko! Va miradê sima bibo. Koê Dêsimi de kemere ke gina kemere, sima vanê so taxalet be. Bizane ke taxelet biyaina mina sima nêxelesine, ihi jü êwro ez sona taxelet bena. Êwro roca mina, meste sirayena sima. Yine ke teselia xo mira gurete, ez zê namê xo zana mina mird nêbenê. »
(Varsin sizin muradiniz olsun kardesim! Dersim�de tasa degen tas, varsin benden bilinsin. Bilsem ki, onlar benim kellemi alarak sizin yakanizdan düserler, hemen simdi gidip vereyim kellemi onu isteyenlere. Ama korkum odur ki, bugün bizim yarin sizin siranizdir. Adim gibi biliyorum ki, onlar bizim basimizi aldiktan sonra, zürriyetimizi kesip biçmeye doymayacaklar!)�
Bu konusmanin taniklarindan Hesene Aliye Rosto�nun anlatimlarina konu olan bu sözlerde öngörülen, basa gelecektir ne yazik ki. Seyit Riza�nin küçük oglu Hüseyin, hava bombardimanindan aldigi bir yarayi tasiyarak bedeninde, Elazig�da yargilanmakta olan babasini ziyarete gitme gafletinde bulunur, çocukça bir saflikla. �Ziyaretçi� oracikta derdest edilip idam mahkumlarina dahil edilir. Seyit Riza�nin infaz yetkililerinden son ve tek istegi oglunu kendisinden sonra asmalaridir. Ama infazcilar son isteginin tersini yaparlar. Gözleri önünde ailesinden hayatta kalmis son çocugunu da idam ederler kendisinden önce. Böylelikle, ölümünden sonra da tüm kavmini kaybedecegini öngörmüs Seyit Riza�nin yüzünde ki acinin baremini test eder infazcilar kendilerince. Iinfaza memur edilmislerden biri olan Ihsan Sabri Çaglayangil�in, �tüylerini diken diken eden� de bu pervasizliktir biraz da:
�Findik Hafiz'in idami bitti. Seyit Riza�yi meydana çikardik. Hava soguktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Riza meydan insan doluymus gibi, sessizlige ve bosluga hitabetti.
- dedi.
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yasli adam rap - rap yürüdü. Çingeneyi itti. Ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayagiyla tekme vurdu. Kendi infazini yapti.�
Seyit Riza idam sehpasinda �suçsuz ve günahsiziz� diye haykirirken, Dersim gerçegine de bir anlam vermis oluyordu. Etnik varliklarina, dillerine, kültürlerine, ayriksi inançlarina hiçbir varolus sansi ve baska bir hal tarzi taninmamis; �Koloni Valisi� yetkileriyle bölgeye atanmis Apdullah Alpdogan�larin insafina ve keyfiyetine kalmis sahte bir yargilanmanin kurbanlaridir Onlar gerçekte. Ne savunmanlari vardi, ne de yasalar karsisinda tutunabilecekleri haklari... Iddianamelerini okuyan savcinin, kararlarini veren mahkemenin dilini bilmiyorlardi. (Çagliyangil�in Anilari�nda, yargilandigi mahkemenin dilini bilmezligin, infaz kararinin �Idam tune� olarak anlasilmasi gibi, dalgasi geçilen bir hikayesi de vardir.)
Son Dersim isyani, baskaldirisi, ayaklanmasi dedikleri de, aslinda savunmaya dönük bir direnistir sadece. Yillar süren hazirlikla gelen organize, planli bir imha hareketine karsi, Seyit Riza ve bazi asiret liderlerinin çoluk çocugunu toplu imhadan kurtarma, can havliyle bir seyler yapabilme çabasindan baska bir sey degildir, idamlara gerekçe sayilan �Isyan�. Dönemin canli taniklari Dersim yaslilarin ezici çogunlugu, bunu böyle bilir böyle anlatirlar. Bu kimlerince naif bir degerlendirme olarak görülse de, Dersimliler, olanca hareketli tarihlerine karsin, varliklarini, ata topragini korumanin ötesinde bir amaç tasimadilar. Özgürlügüne ve bagimsizligina tutkun bir halk olarak öne çikiyorlardi ama, devlet ve devletlesme arzusunu bir baskaldiri düzeyinde ortaya koymadilar. Devlet, dogalarina, kültürlerine aykiriydi onlarin. Gelip geçen devletler karsinda hep bir savunma çizgisinde kaldilar. Kendileri gibi yasayan Aborijinler, Kizilderililer, ve diger heterodox (ayriksi) halklarinin yazgilarini paylasmaktan kurtulamadilar bu yüzden de. Örgütlü, kurumsal devlet saldirilari karsisinda geleneksel dogaçlama olanaklariyla tutunamazlardi elbette.
Sadece Seyit Riza seceresi izlendiginde Dersim�in trajik yazgisina örnek sayilabilecek makus bir tarih gerçegi çikar ortaya. Seyit�in büyük büyük dedesinden torununa uzanan seceresinde, eceliyle ölebilen tek kisi babasi Seyit Ibrahim�dir. Misafir çagrildigi karakolda rehin alinip, yillarini zindanda geçiren ogul Six Hesen, sakatlanmis olarak saliverildigi 1937 yilinda, 42 kisilik aile efradiyla topluca yok edilenler arasindadir. Is, Seyit Riza ailesinin yok edilmesiyle kalmayacaktir
1937 yilinda Anafatma Köprüsü�nde yakalanip Elazig�da yargilanip asilanlar arasinda yer alan Kuresan asireti liderlerinden Usênê Seidi�nin, Sêgank köylüleriyle vedalasirken ettigi su sözler, Seyit Riza�nin uyarisina benzer bir kaygiyi ifade etmektedir:
�Xatir ve sima qomo! Ez zanen ke, yê ma lao, yê sima ki qelfeo! Naynu ke teseliya xo mara gurete nafa ki cêrenê �ra sima ser, mevazê ke aglerê Dêrsimi ke esti dare ma xelesime.�
(�Ahali, hepinize elveda! Biliyorum ki bizimkisi iptir, sizinkisi kafile!.. Onlar bizden kurtulduklarindan emin olduklarinda, kafile, kafile hepinizi yok etmeye dönecekler!�)
Dersim yaslilarinin aktarimlarindan kayda alinmis bu sözler keske, bos birer kehanet olarak kalsaydi. Öngörülmüs olan ,olanca sinirsizligiyla gerçeklesir ne yazik ki. Kirimdan geçirilenler, asiret liderlerinin aileleri de olmayacaktir sadece. Daragaçlarindan indirilenlerin bedenleri simdi nerede yatiyor bilinmez ama, Dersimin her bir deresi, degirmeni, magarasi, kuytusu, her dag ardinin, üstüste yigilip gaz yaglariyla tutusturulan toplu cesetlerin külleriyle örtülü oldugunu bilir, ölülerin altindan sag çikanlar.
Alê Qaymakami, Yemen Savasi�na katilmis ve tüm tertibini çöllerde yitirip 15 yil sonra yurduna dönebilmis, savas malulü, yaslica bir Dersimlidir. Çevre köylerden, mezralardan toplanan ahali, Rosto Degirmeni yakinindaki �Çhelengi� (Topalgil)in Tarlasi�na, süngü zoruyla sürülmektedir kafile kafile. Bu hengamenin ortasinda, dokunulmaz bir edayla, harman savurmaktadir Alê Qaymakami. Çok geçmeden bir gurup asker gelir, harmana kibriti çakar, onu da palas pandiras katarlar önlerine. Ve çok geçmeden urganlar, kalin sicimlerle birbirlerine baglanmis, agir makineliler önünde bekletilen kalabaligin arasinda bulur kendini madalyali savas malulü!
Alê Qaymakami, Türkçe�yi iyi bilmektedir. Bir biçimiyle sesini komutana ulastirmayi basarir, bagli bulundugu kalabaligin arasinda. �Bizi öldürmesine öldüreceksiniz komutan beg, der, bari izin ve,r bir adagim var gidip onu dagitayim, öldüreceginiz bu masum çocuklar adina!�
Komutan, bu beklenmedik çikis karsisinda itiraz edemez: �Buyur, git dagit adagini, kime dagitacaksan! Buradan gözüm üzerinde olacak!�
Alê Qaymakami istedigi izini alir. Evine dogru yürür. Ev damindan kuyruk yagi yüklü bir siniyle açik yere çekilir. Ölümü bekleyen kafile, kafileyi çepeçevre sarmis askerler hep birlikte o yöne yüz çevirmis kurban törenini izlemektedir.
Alê Qaymakami�nin adagini adarken ettigi dua, yasamis kiriminin sinirsizligini özetler niteliktedir:
»)
Hüseyin Çaglayan, Cemal Tas, Hüseyin Ayrilmaz, Hawar Tornecengi, Munzur Cem, Metin Kahraman gibi pek insanin derledigi döneme dair tanikliklar, buna benzer tüyler ürpertici detaylarla yüklüdür.
YOLDA KALAN ELÇI
Son Büyük Kirim�i dünyaya duyuracak bir tek elçileri vardi Dersimlilerin felaket yillarinda. Bes alti dil bilen ve Dersim asiretleri arsinda birlige ve dayanismaya son yillarini hasretmis Koçgiri asiretlerinin önderi Aliser�di seçilmis bu elçi. Dört dag arasinda yasananlari, yasanacaklari dis dünyaya duyurmasina, Dersim cemaati tarafindan tayin edilmisti bu elçi. Kirim yillarinin en düskün simasi olarak anilan Rayber eliyle, Sovyetler Birligine geçmek için yola çikacagi günün öncesi kafasi kesilir Aliser�in de. O gün bugündür elçi yollarda kalmis, yasananlar geregince anlatilamamis, lanetlenmesi gereken, tarihi bir haksizlik olarak kalmistir geride �Hiriso Hest�!
�Çemisgezek�e 14 Kilometre uzaklikta, Alibogazi�nin girisinde, üç köy ve mezralarindan toplanmis çocuklar ve kadinlardan olusan bin kisilik bir kafileyi Uskéx köyünde, bir koyun agilina tepeleme doldurdular. Üzerine gazyagi dökülüp atese verilmis bogayi agila saldilar. Hareket etmekte zorlanan kalabaligin ortasina dalan. boga can havliyle ezip geçti önüne geleni, anneler kucaklarindaki bebekleri düsürdü ayak altina, o izdiham içinde agilin çeperi patladi. Çeperden tasan, savrulan kalabaligin üzerine agir makineliler kusmaya basladi. O kursun yagmuru altinda ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Tekini sag birakmadilar. Ölü yarali kim varsa süngülerle desip, biçip üst üste yigdilar. Ayaklarina dolanan sabi çocuklari yiginin üzerine süngü uçlarina takarak savurdular. Sonra da, gözlerimizin önünde gaz döküp ölü çocuklarimizdan, kadinlarimizdan yigini atese verdiler.�
Bir kiyida, elleri kollari birbirlerine urganlarla bagli, kadin ve çocuklarinin vahsice öldürülmelerine seyirci kilinmis ve sonra da kendileri de bir baska kafileyle birlestirilerek benzer bir kiyima ugramis erkekler kafilesinden sag kurtulabilmis Uskéx köyünden Memede Rané�nin bu tanikligi, bogalari, gem vurulmaz yabanil hayvanlari bile dehsete düsüren katliamcilarin marifetlerinden birine isaret etmektedir sadece. Dizinin kenar sütunlarinda Türkçe çevirisini okuyacaginiz Seyit Riza Torunu Cemila�nin yasadiklarina benzer vahset, ciltlere sigmaz yiginla anlatidan biridir sadece.
Kitlesel katliam ve öldürümlerin metotlari, ve sivil savunmasiz kurbanlara uygulanan ve yasayanlarin ifade etmeye beis duydugu türlü insanlik suçlarini merak edenler, Necip Fazil KISAKÜREK�in « Son Devrin Din Mazlumlari » (Büyük Dogu Yayinlari) adli kitabinin �Dogu Faciasi� bölümüne göz atabilirler. Soykirimi izleyen yillarda Diyarbakir�da yedek subay olarak görev almis Kisakürek, katliama katilmis uzatmali devre arkadaslarinin anlatimlarindan yola çikarak, 50 000 rakamindan söz eder. Müslüman bir halka uygulanan yüzyilin tüyler ürpertici mezalimine, akilmaz insanlik suçlarina dikkat çeker. Yiginsal kirimin siyasal, askeri kurmaylari ve icraci erki, dünyalarini degistirdikleri güne degin, insanlik sucu yüklü mazileriyle yüzlesmeye çekinmis, suskunluklarini sürdüre gelmislerdir. 1937-38 yillarinin Dersim�inden sag çikanlarsa, uzun yilar sürecek ölüm sessizligi ve sürgün tecridi içinde, akip giden Munzur�un sularina yazdilar, In ve Halbori kayaliklarinin derinliginde yankisi kaybolan binlerin çigligini. Ünlü Laç Deresi, adiyla, ona uzak yakin duran herkese hatirlattigi bir sey vardir yine de.
1938 yilinin sonuna degin sürecek ve giderek bir soykirima dönüsecek bu yiginsal kiyim hareketinde, kimi kaynaklara göre yüz bine varan çocuk, genç yasli hayatini kaybeder. Bahtiyarlar, Demenanlar, Haydaranlar gibi daglarina çoluk çocuguyla çekilmis silahli bir kaç asiretin kiyimiysa sonraki yillara yayilmis olarak sürer. 1943 yilina kadar, daglarda ele geçirilmis Dersimlilerin kellelerine, 25 kurus deger biçilerek askeri garnizonlara tasinmasi, 38 kiriminin devami olarak sürer.
Hep yarim birakilmis sayilan Dersim Seferi, bu kez nihaiyi basarisina tasinmis ve böylelikle yüzyillarin öcü alinmis olur! Mustafa Kemal Atatürk, ölümünden çok kisa bir süre önce, 1 Kasim 1938�de meclisin besinci dönem açilis konusmasinda, Dersim zaferini ilan eder!
�Uzun yillardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir sekil alan Tunceli�deki toplu haydutluk olaylari, belli bir program içindeki çalismalar sonucu, kisa bir sürede ortadan kaldirilmis, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarilmistir.�
Gelibolu Savaslarinin gediklileri, Maresal Fevzi Çakmak, Korgeneral Abdullah Alpdogan, Ismet Inönü, ve Mustafa Kemal�lerin maharetli kurmayligi söz konusudur, elbette sözü edilen bu tarihsel zaferde. Evet, bu bir zaferdir, Dersim�den ganimet yükünü alip Üsküdar�a konaklayanlar için! Ölülerin koynundan çalinmis altinlarla Ardahan�dan Karaköy�e is hanlari kurarak ortaya çikan �Dersim Zenginleri�ni iyi tanirlar rahmet olasi kuranin tertipleri.
Dersim�de nami yürümüs haydutluklar konusu tarihsel ve sosyolojik açidan incelenmeye deger bir konudur sahiden de. Ne ki, yüzyillarca dört dag arasinda tecrit içinde yasamak zorunda birakilmis; daracik bir cografyada kendi üzerine çogalmis, Anadolu�nun dara düsen tüm mazlumlarina kapilarini aralik tutmus; tuz ekmek hakki, kirvelik, misayiplik diyerek ötekini kendine kavim kardes bilmis ayriksi bir halkin, anne karnindan süngülerle gün yüzüne çikarilan ölü bebeklerine sorulsun isterdik önce: �haydutluk� dedikleri nedir, diye?!.
Haydutluklari resmi tarihçe tescillenmis Dersimliler, topraklarina siginmis 36 000 Ermeni�yi, Askeri üniformalarindan soyunmus Ittihatçilarin, Simko�nun asiret erleri ve Topal Osman çetecilerinin tuttugu ölüm koridorlarindan geçirmediler. Dervis Topragi dedikleri diyarlarina siginmis hiçbir mazlumu onlara vaadedilmis altinlara, ödüllere degismediler. Böyleyken, Dersim�de tas üstünde tas birakilmayan o büyük �tertele� günlerinde, insan kani Munzur�un berrak sularini bulandirirken, buna paralel zamanda, yüzbinlerce büyük ve küçükbas hayvanin ve ganimet yüklü katir kervanlarin, yük araçlarinin Carsançak ve Pertek üzerinden nerelere tasindigini iyi biliyor olmali Haydutluklar Tarihi�ni yazanlar.

TOPLAMA KAMPI YA DA BLOK HAVUZLAR
Hiçbir moral çekince, hukuk, toplumsal kural, uluslararasi caydiricilik ve yaptirim korkusu tasimaksizin; silahsizlandirilmis Dersim�de, sivil savunmasiz halk, yiginsal kiyimdan geçirilirken, savas urbalarini kusanmis Müttefik Almanya, toplama kampi insaatlariyla mesgul; firinlara ates tasiyor, yüzyilin yüzkarasi sayilacak yiginsal ölüm endüstrisinin çarklarini montaj ediyordu! Hitler, toplama kamplari projesinde kimi öncül modeli aldi bilmiyoruz ama, Dersimin �imhasi ve islahi� seferinde askerlerin kilavuz aldigi kaynaklarda yer alan, �Dersim evvela Koloni gibi nazari itibara alinmasi� ve �icap eden yerlerde Blok Havuzlar yapilmasi� (Jandarma Genel Komutanligi�nin Raporu, Kaynak Yayinlari, s. 185) önerisi, ve buna karsilik gelen uygulamalar ibretlik benzerlikler tasiyordu Nazilerle. Sözü edilen bu �Blok Havuzlar�dan biri Beyaz Dag�in arka yüzünde Hopik (Havuz) denilen bir bölgedir. Yöre insaninin hala ayni adla andigi Hopik�te, Xeçê, Zimek, Qernege, Zarguvut, Sirzê ve diger çevre köy ve mezralardan toplanmis sivil savunmasiz insanlarin kemikleri yigilidir. Toplu öldürümlerin histerik gösterilere dönüsmesi, akil almaz iskenceler, türlü deneyler Nazilerdeki gibi �bilimsel� (!) amaçlar tasimiyordu ama, vahsetin dayandirilabilecegi sinirlar test edildi Dersim�de. Dönemin taniklarinin sözlü anlatimlarindan derlenmis kaynaklara bakilirsa, Izmir ve dolaylarindaki hapishanelere tasinmis Üç Bin tutsaktan, savas sonrasi yillarda, geriye dönebilenler bir elin parmaklarini geçmemektedir. ikinci Büyük Savasin hengamesine denk gelen yillar içinde zindanlarda kaybolup giden binlerce Dersimlinin akibeti, �Tertele Tarihi� içinde meçhule karisan detaylardan biridir. Dersimlilerin zindanlarda yasadiklarindan çok az tanikliklar kaldi geriye. Dünyanin oluk oluk kan kaybettigi o yillarda Dersimli tutsaklarin kanlari siselenir, posalari istiflenir oradan sag çikabilmis üç bes canli tanigin anlatimlarina bakilirsa. (Bu konuda, Kirmanci dilinde derlenmis kaynaklarindan biri, Dr. Hüseyin Çaglayan�in, 38 ra Jü Pelge (Trtele Drsimi) adli, Vejirayisi Tiji Yayinlari arasinda çikan kitabidir.) Cezaevlerinden sag çikabilen söz konusu o bir kaç kisi de, saliverildiklerinden kisa bir süre sonra hayatlarini kaybederler. Onlarin anlattiklari, yakinlarinin belleginde yer ederek gelir bugünlere.
Nazi uygulamalariyla daha baska benzerlik kurmayalim istiyoruz da, akla katliam artigi Dersimlilerin yasadigi sürgün öyküleri geliyor bu kez de. Kendisi de çocuk yasta ailesiyle Dersim sürgün kafileleri içinde yer almis olan Sair Cemal Süreya�nin ana baslik altina aldigimiz siirini sonuça baglamanin yeridir burasi. Bu siirin imge örgüsüne gizlenen gerçeklik, kiyim sonrasi yillarin uzayip giden trajedisine isaret etmektedir. Kamyonlara, vagonlara tika basa doldurulan; uzun, çileli yolculuklardan geçirilip, hayatta kalmis aile bireylerinin her birini ayri bir bucaga savuran zorunlu göçün; saçi � basi kazinmis kadini erkegiyle, onlari yabancilayan bir tecrit çemberi içinde �iskanin� acimasiz gerçegidir �tarihöncesi köpekleri ayaklandiran� .
1937- 38 yillarinda katliama paralel yürürlüge konan Sürgün, sonraki on yil boyunca devam eder. 1948 yilina kadar köylerine inemeden daglarda mahsur kalan Demenan ve Haydaran asiretlerinden zaman içinde teslim alinanlar, sürgün kafilerine en son eklenenler arasindadir. Sürgün, iç Dersim�le de sinirli kalmaz, Erzincan�in ova köylerinden Koçgiri�ye; uzak yakin tüm Dersim asiretlerine uzanir. Ölüm sessizligi içinde birakilan merkez dolayindaki pek çok yerlesim alani, �Yasak Bölge� ilan edilerek, yillar yili bölge insanina kapali tutulur.
1950 yillarin basinda çikarilan affin sonrasindadir ki, soykirim artigi sürgünler, topraklarina dönebilmeye hak kazanir. Böyleyken, sürgünlerin pek çogu yerlestirildikleri yerlerde aidiyetlerini gizleyerek zamanin sisleri arasinda dagilip kaybolurlar.
Yillar yili �unitaire� ulus - devlet yaratma adina, kiyimdan katliama kosanlar, bu ceberut tarihi hep öteleyerek, gizleyerek, külleyerek, inkar gelerek, tabularina dokunulmaz bir düzen tuttular. Bünyesindeki tüm farkli renkleri, kültürleri, dilleri, otantik degerleri ve özgün aidiyetleriyle ortak bir anayasal güvenceyi öngören; ve birligini olusturan tüm halklar arasinda esit ve adil dengeler gözetmeyi olusumuna prensip sayan Avrupa Birligi�ne, aday üyeligin zorlandigi su yillarda bile, yerlesik ulusal ayricaliklarin kurbani sayiliyor, bin kirimdan geçip gelmis Anadolu�nun kadim kavimleri. O büyük yiginsal kiyim ve ölümcün tehdidin sonrasindadir ki, Dersim yasadiklariyla kalmadi, harabeler içinde birakilan köyleri bin yillik adlarindan soyunduruldu; o büyük yangin ve yagmayi izleyen asimilasyon seferberligi içinde, özgün tarihinin tüm seceresini; dilini ve kimligini yitirmekle yüz yüze geldi.
20. Yüzyilin ilk yarisina yayilan büyük katliamlar tarihi içinde çigligi yankisiz kalan bir yerde duruyor Dersim hâlâ. Tabular ve resmi tarihin yasak duvarlarina çarparak döne dursun çiglik, beri yana dönüp son bir soru:
Yüceltilen, kutsanan resmi tarihlerin dokunulmazliginda, sözlü, rivayetler tarihlerine tutuna gelenlerin ya hiç mi payi yok!?..
Dr. Hüseyin Çaglayan, 38 ra Jü Pelge (Tertel Drsimi), Vjirayisi Tiji, 2003, Estemol
M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Drsim, Doz yayin 1997, Dilan Yay. 1992, Ist
Dersim, Jandarma Genel Komutanligi�nin Raporu no : 35058, Kaynak Yayinlari, 1998, Ist.
Kalman, M., Belge ve taniklariyla Dersim Direnisleri, Nûjen Yay., 1995. Ist.
Erdal Gezik, Alevi Kürtler, Kalan Yayinlari, Nisan 2004, Ank.
Osmanli belgeleri'nde Dersim tarihi : Osmanlica-Türkçe 50 orijinal belge / Osmanlica'dan çeviri Ahmet Hezarfen ; yayina hazirlayan Cemal Sener, Etik, 2003 Ist.
Kemal Bilbasar, Memo, Tekin Yayinevi, Istanbul 1969, 5. baski Can Yayinlari, Istanbul 2003
Ihsan Sabri Caglayangil'in anilari, Aktaran kaynak. M. Ali Brand, Apo ve PKK, 1992, Milliyet Yayinlari, s. 56-60
Faik Bulut: Belgelerle Dersim Raporlari, Yön, 1991. Ist
Ismail Besikçi: Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi, Ankara: Yurt, 1992 (1990). Ank.
Kahraman Aytaç, Halk Anlatislarina Göre Dersim, Kalan Yayinlari, 2002, Ank.
Suat Akgül: Yakin Tarihimizde Dersim Isyanlari ve Gerçekler, Bogaziçi Yayinlari, 1992. Ist.
Nasit Hakki Ulug, Derebeyi ve Dersim, Ankara: Hakimiyeti Milliye Matbaasi, 1931
Cemal Tas, Hüseyin Ayrilmaz, Hawar Tornecengi gibi arastirmacilarin derledigi Dersim yaslilariyla yapilmis; yayimlanmamis röportajlar.,
Dersim yaslilari..
Kaynak:Nokta Dergisi
__________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder