18 Ekim 2011 Salı

Azerbaycan'ın İmam Yadigarı: Bibi Heybet

Azerbaycan'ın İmam Yadigarı: Bibi Heybet



Bakü yakınlarındaki Şıh kasabasında bulunan Bibi Heybet Türbesi, yedinci imam, Hazreti Musa Kazım’ın (a.s) kızı ve sekizinci imam Hazreti Ali Rıza’nın (a.s) kızkardeşi Hekime Hanım’ın adına yaptırılmıştır.
 

Hakime Hanım, dokuzuncu asrın başlarında yaşamış, İmam Rıza’nın (a.s) kardeşi olmasından ötürü takip edildiği için Azerbaycan’a sığınmış, burada tanınmasın diye, “Heybet’in bibisi” adı ile yaşamaya mecbur olmuştur. Vefatından sonra defnolunduğu yer, türbeye çevrilerek şöhret bulmuştur.

Tanınmış İslam alimi Allame Muhammed Bagir Meclisi (Vefat: Hicri 1111) de “Biharul-Envar” adlı değerli eserinde Hakime Hanım’ın (a.s) İmam Musa Kazım’ın (a.s) kızı olduğunu ve onun Bakü şehri etrafında defnedildiğini bildirmiştir.

Bu mukaddes mekan ve güzel mimarlık kompleksi 1936 yılında Sovyet rejimince yıkılmış, Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in teşebbüsü ile 1998’de yeniden inşa edilmiştir.

Bibi Heybet Mescidi

İmam Musa ibni Cafer’in (a.s) kızlarından biri Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü şehrinin girişinde defnolunmuştur.

Bu hürmetli hanım tarihi kaynaklarda “Fatime” adı ile kayda alınmış, mübarek mezarının üzerinde ise “Hakime” yazılmıştır.

Hadisçiler, tarihçiler, sîre yazanlar, soybilimciler Hazreti İmam Musa ibni Cafer’in (a.s) kızlarını sayarken birkaçını “Fatime ” adı ile anmışlardır.[1]

Yedinci asırda yaşamış büyük Ehli-sünnet alimlerinden olan Sibt ibn Cövzi, İmam Musa Kazım’ın (a.s) kızlarının birkaçını “Fatime” adı ile anarak, şu şekilde beyan etmiştir:

1- Fatimeyi Kübra (a.s)

2- Fatimeyi Suğra (a.s)

3- Fatimeyi Vüsta (a.s)

4- Fatimeyi Uhra (a.s)[2]

Hazreti Masume (a.s) adı ile tanınan Fatimeyi Kübra (a.s) İran’ın Kum şehrinde defnolunmuştur. Her gün İran’ın içinden ve diğer ülkelerden gelen binlerce Ehli-beyt aşığı, bu kutsal türbeyi ziyaret etmek için mukaddes Kum şehrine yönelirler.

Bibi Heybet (a.s) adı ile tanınan Hazreti Fatimeyi Suğra (a.s) Bakü şehrinin girişinde defnolunmuştur.

Sitti Fatime (a.s) adı ile tanınan Fatimeyi Vüsta (a.s) ise İsfahan şehrinde defnolunmuştur. Hazretin (a.s) kadim ve sefalı türbesi vardır.

Haher-i İmam adı ile tanınan Fatimeyi Uhra (a.s) İran’ın Reşd şehrinde defnolunmuştur.

Bibi Heybet ziyaretgahı asırlar boyu “Ehli-beyt (a.s)” mektebi mensuplarının özel ilgi odağı olmuştur. Onlar, dünyanın çeşitli bölgelerinden burayı ziyaret etmek için yol hazırlıkları yapıp, mesafenin uzunluğunun vereceği zahmeti göze alarak, Hanımın (a.s) pak mezarına doğru heyecanla yol alırlar.

Sovyet rejiminin başa geçmesiyle bu diyarın İslam ülkelerinden bağlarının koparılması ile geliş gidişler kesildi. Yüce türbe, zalim diktatör Stalin’in fermanı doğrultusunda 1936 yılının eylülünde dinamitle havaya uçurulmuş, mezarın üzerinden asfalt yol geçilmiştir.

Peygamber (s.a.v) Ehli-beyt’ini (a.s) seven Müslümanlar, Komünist rejime karşı açık bir şekilde direniş gösteremediler. Onların ellerinden gelen tek şey Peygamber (s.a.v) ciğerparesinin pak kabrinin üzerindeki yoldan geçmemeleriydi. O istikameti kullanmak zorunda kaldıklarında mezarlığın kenarından geçip gidiyorlardı.

Komünist rejim halkı kabrin üstünden geçmeye mecbur bırakmak maksadıyla mezarın bulunduğu yerin iki tarafına sütunlar yerleştirmiş, kabrin üstünden geçmekten başka çare kalmasın diye mukaddes mezarın üzerine “zafer takı” dikti. Ama meselenin iç yüzünü bilen bilinçli Ehli-beyt (a.s) taraftarları, zafer takının her iki tarafından yayaların gelip geçmesi için yapılmış dar geçitlerde uzun sıralar bekleyerek dikkatli bir şekilde geçiyorlardı.

Komünist rejim dağıldıktan sonra Ehli-beyt (a.s) aşıkları, o hazretin türbesini yeniden inşa etmeye başladılar. Türbe inşaatının ilk bölümü hicri 17 Rebbülevvel 1319 yılında, miladi olarak 12 Temmuz 1998’de, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v) ve İslam fıkhının babası İmam Cafer Sadık (a.s)’ın kutlu doğumlarının yıldönümü günü, görkemli bir resmi törenle tamamlanmıştır.

Halihazırda mezarın etrafında olan 113 ev de satın alınarak, muhteşem bir mescid inşası göze alınmıştır.

Hanım Bibi Heybet’in (a.s) türbesinde 4 kabir vardır. Her kabrin üzerinde doksan küsür yıl önceye ait olan büyük mezar taşları yerleşir. Hanım’ın (a.s) kabrinin mezar taşı üzerine yazılan yazılar, uzun yılların geçmesi, özellikle türbe dinamitle patlatıldığında mezar taşının ikiye bölünmesi ve yarım asır toprak altında kalması sebebiyle tam olarak okunamamıştır. Uzun süren zorluklardan sonra çeşitli açılardan elde edilen görüntülere esasen yazıların bir kısmı okunabilmiştir. Ne yazık ki yazının kalan kısımlarını okumak mümkün olmamıştır.

Okunabilen anlatılar olduğu gibi yazılmış, okunamayan bölümler üç nokta ile belirtilmiştir:

"Bu münevver ve mukaddes kabir, Peygamber’in bedeninin parçası ve Betül (Hazreti Fatime) sülalesi, ... İmam Musa ibn Cafer’in (a.s) kızı Siddige Hekime’nindir. ... Üç kabir ise O’nun kerametli evlatlarına aittir... Hakikaten de Allah, her şeye kadirdir.

Bu şerafetli kabirlerin hayırsever öncüsü Hacı Ali Asker Badkuyye’dir. Allah ona ecir versin ve onun mükafatını yükseltsin. Hicri-1332

Türbenin taşlarındaki yazılarından da anlaşıldığı gibi, Hazreti Bibi Heybet (a.s) yerli ahali arasında Hakime (a.s) lakabı ile tanınmıştır. Tarihi kaynaklarda ise O’nun adı Fatimeyi Suğra (a.s) adı ile kayda alınmıştır. Bibi Heybet’in (a.s), Fatimeyi Suğra olduğunu bildiren kaynaklar şunlardır:

1-“Tuhfetül-alem” kitabı, Allame Seyid Cafer Ali Behril-ulum[3].

2-“Miratul-Büldan” kitabı, Muhammed Hasan Han Etimadus-Seltene.[4]

3-“Ez Asatara ta Estarabad” kitabı, Doktor Menuçehr Setude.[5]

4-“Lügatnameye Dehhoda” kitabı, Ali Ekber Dehhoda.[6]

5-“Hayatul-İmam Musa ibn Cafer” kitabı, Allame Şerif Bagir Gureşi.[7]

Bu ve bunun dışındaki kaynaklara bakıldığında, Bakü şehrindeki türbenin “Fatimeyi Suğra’ya” (a.s) ait olduğu nazara alınınca, hürmetli Bibi Heybet’in (a.s) adının Fatimeyi Suğra (a.s) olduğu konusunda hiç şüphe kalmamaktadır.

Hazreti Fatimeyi Suğra’nın (a.s) Bibi Heybet adı ile tanınmasının sebebi yerli ahali arasında şöyle anlatılır: Hazreti Masume’nin (a.s) Kum şehrinde vefatından sonra Hazreti Fatimeyi Suğra Reşt şehrine gelir ve daha sonra Bakı şehrine yönelir. Baba Seccad adlı rehber Bakü’ye gitmesinde Hanım’a (a.s) yardım etmiştir.

Hazret Fatimeyi Suğra’yı (a.s) Bakü’ya kayıkla götürme iftiharı “Kız Kalesi” yakınlığındaki “İçeri Şehir” sakini v? kayık sahibi Hacı Bedr’e nasip olmuştur. Hacı Bedr, Hazreti Fatimeyi Suğra (a.s) ile tanışırken O’nu İçeri Şehir’e davet eder. Hacı Bedr büyük sevinç ve iftiharla Hanım’ı (a.s) kendi evine götürür. Hanım’ın (a.s) Bakü’ye gelmesi bütün civarda ses getir. Ehli-beyt (a.s) muhipleri, gruplar halinde Hazret’i (a.s) görmek ve “Hoş geldin” demek için eve akın ederler. Bu haberin yayılması üzerine Hacı Bedr, Hanım’ın (a.s) tehlikeye düşmesinden endişe eder. Bunun için Şıh Köyü’ne göçer, kendisini “Heybet” olarak tanıtarak, ömrünü Hanım’ın (a.s) hizmetine adar. Hacı Bedr, köyde Heybet adı ile tanınır. O, Hazret (a.s) hakkında söz etmek istediğinde, “Bibiye men” (menim bibim) sözünü kullanır. Zamanla, yerli ahali de Hazret (a.s) hakkında söz edilince, O’nu “Bibiye Heybet” (Heybet’in bibisi) adı ile yad ederler. Bu şekilde Hazret’in (a.s) adı “Bibiye Heybet” adı il? meşhurlaşır. Sonraları, zaman geçtikçe, “ye” takısı düşer ve “Bibi Heybet” şeklinde telaffuz edilir.

Tarihi belgeler de bu hürmetli hanımın Bakü şehrinin yaklaşık altı kilometre yakınında bulunan Şıh Köyü’nde yaşadığını bildirmiştir.

Hanım’ın (a.s) yaşadığı ev günümüze dek korunup muhafaza edilmiştir. Kardeşi Hazreti Masume’nin (a.s) ibadet ettiği mihrabı (tarihte “Beytun-Nur” adı ile kayda geçmiştir) gibi Hanım’ın da ibadet ettiği yerin mihrabı imanlı insanların ziyaretgahına çevrilmiştir.

Şıh Köyü’nün imanlı halis müminleri, Hazreti İmam Musa ibn Cafer’in (a.s) kalbinin parçasını, vefat ettikten sonra şimdiki türbenin yerinde toprağa emanet etmiş, O’nun kabrinin etrafını duvarlarla çevirmişler ve Peygamber (a.s) hanedanından üç kişiyi de O’nun yakınına defnetmişlerdir. Onlar Peygamber (a.s) Ehlibeyt’ine (a.s) önem verip, yıl boyu mukaddes ziyaretgahı ziyaret etmeyi kendilerine şeref bilmişlerdir. Karşılarına çıkan her türlü zorlukta Hanım’ın (a.s) mukaddes mezarına sığınarak Allah’a el açıp, duaları kabul olmuş halde geri dönmüşlerdir.

Öyle ki, asırlar boyu O’nun şöhreti her tarafa yayılmış, mucize ve kerametlere şahit olunmuştur ki, bu Ehlibeyt (a.s) aşıklarının kalplerini kendisine daha sıkı bağlamıştır.

Günden güne artan kerametler sebebiyle çokça nezirler şerafetli kabre hediye ediliyordu. Allah yolunda edilen ihsan ve nezirler yığılınca pak kabrin üzerinde şark mimarlığının güzel numunesi olan azametli kubbe ve ziyaretgah inşa edildi.

Bu sefalı türbe Şirvan-Abşeron mimarlık üslubunda işlendi. Türbenin etrafında güzel minareler, görkemli kubbeler, büyük salonlar, iki mescit, çok sayıda bina, makber ve sertab yapıldı. Türbe ve etrafı kıymetli incesanat topluluğuna çevrildi. Bunların içinde İslami üslupta işlenmiş taş oymalar, hat numuneleri, nakkaşlık ve kıymetli hazine şeklinde olan kütüphane, tablo, taş kitabeler, elyazmaları ziyarete gelenler ve seyyahların karşısında gösterime sunulmuştu.

Ancak ne yazı ki, bu değerli kültür mirası Komünist rejimin amansız saldırıları neticesinde, mahvolup gitti.

Medeniyet, ilerleme ve yücelik göstergesi olan kıymetli sanat eserleri şiddetli alevler yüzünden yanıp, kül oldu. Manevi tesirinin yanında, o bölgede siyasi-iktisadi hayata büyük tesiri olan kutsal kompleks, yerle bir edildi. Bibi Heybet türbesinin etrafında ruhaniler, bilginler, mescidin sorumluları v? hizmetçilerine  ait olan çok sayıda kabir de dinamitle patlatıldı.

Bu mezarlara ait olan mermer ve diğer değerli taşlar Azerbaycan Tarih Müzesi’nde saklanmaktadır. Günümüze kalabilmiş levhaların üzerinde hicretin 700. yılı kaydolunmuş ve Mahmud ibn Sedin adı, türbenin mimarı olarak yazılmıştır.

Hazreti Fatimeyi Suğra’nın (a.s) türbesinin tesis olunma tarihi 1018. hicri yılı, Şah Abbas’ın fermanı ile kayda alınmıştır.

Türbenin kitabelerinden birinin tasvirinin negatifi Cumhuriyet Tarih Enstitüsü’nde 9017 numarasıyla ile saklanmaktadır.

Diğer bir kitabede 977. hicri yılında Seyid Fazlullah Latif Nişaburi’nin oğlu tarafından türbenin kenarına yaptırılan mescidin tesis olunması anlatılmaktadır. Bu belgelerde ahaliye yol gösterip, hak yola yöneltmek için Nişabur’dan Bakü’ye gelen Şeyh Abidin’in oğlu Hacı Şerif’in adı da geçmektedir. O, Bibi Heybet türbesinde mezhebi işlere rehberlik etmiş, hicri 1046’da defnolunmuştur.

Kaynaklarda Bibi Heybet Mescidi

Bibi Heybet türbesi ve ona ait binalar konusunda ilmi araştırmaların çoğu Rusça yazılmıştır. Bu eserlerin bazıları şunlardır:

1-“Bakü’nün Orta Asırlar Tarihi”, S.B.Aşurbeyli, yayın tarihi 1963.

2-“16-19. Asırlarda Azerbaycan v? Ermenistan Feodal Münasebetleri Tarihi”, İ.P.Şuskiy, yayın tarihi 1949, Leningrad. Yazar bu kitapta ikinci Şah Abbas’ın Bibi Heybet (a.s) türbesi konusundaki fermanının Rusça’ya tercümesi ile birlikte onun metninin tamamını ve Şah Abbas Kebir’in fermanının da bir bölümünü yazmıştır.

3-“Şıhlar Köyü”, G.Sadigi, yayın tarihi 1925, Bakü. Yazar, bu kitabında Hazreti Bibi Heybet’in (a.s) soyu, lakapları, adı ve türbeye ait olan binalardan söz etmiştir.

4-“İran’ın Kuzeyine Sefer”, İ.Berzin, yayın tarihi 1852. Yazar, 1831’de Bakü’ye sefer etmiş, Hazreti Bibi Heybet (a.s) türbesinin kitabelerini okuyarak kopyasını almış, onları Rusça’ya çevirerek kitabında yazmıştır.

5-“İlhaniler’in 14. Asır Sikkeleri”, M.A.Seyfuddin, Tarih İlimleri Enstitüsü’nün 5012 sayılı yayını. Yazar, bu kitapta geçmiş araştırmacılardan Duren, Sisov, Pahmov, Alizade ve Hakkı’nın sikke araştırmalarına esasen, onların verilerini tamamlamış, karanlık kalan meseleleri aydınlaştırmıştır. Bu kitapta adı geçen Ebul-feth Ferehzad’ın, Hazreti Bibi Heybet’in (a.s) türbesine bitişik mescidin banisi olduğu bildirilmiştir.

6-“Kaspiyye”, B.A.Duren, yayın tarihi 1875. Duren, bu kitabta şimdiki Hazreti Bibi Heybet (a.s) türbesinin yerinin önceki dönemlerde kale olduğunu ispat etmiştir.

7-“A.K.Aliekberov’un Makalesi”, 1960, Bakü. Bu makalede Hazreti Bibi Heybet (a.s) türbesinin kenarındaki minarenin Selçuklu mimarisinin ilk dönemlerine ait olduğunu açıklamıştır.

8-“Azerbaycan’ın Bargahları”, M.Neoman, yayın tarihi 1992, Bakü. Yazar, kitabında Hazreti Bibi Heybet’in (a.s) türbesi ve onun etrafındaki binalar hakkında geniş malumat vermiştir.

9-“Bakü’nün Orta Asırlar Tarihi Konusunda Belgeler”, T.M.Musevi, yayın tarihi 1967, Bakü. O, bu kitabta Hazret Bibi Heybet’in (a.s) türbesine ait belgeleri şerh v? izahla yazmıştır.

10-SSCB Leningrad İlimler Akademisi’nin Arşivi’nde, B.A.Duren bölümünde saklanılan belgeler. Belgelerin içinde Safevi sultanlarının Hazreti Bibi Heybet’in (a.s) türbesine vakfedilmiş emlak ve hediyeler konusundaki fermanları elde edilmiştir. Bu fermanların metni tam olarak “Astaneye Mübarekeye Bibi Heybet (a.s)” kitabında yer almıştır. Bu kitapta Hazreti Bibi Heybet’in (a.s) doğum, vefat, baba, ana ve kardeşleri hakkında da geniş bilgi verilmiştir.

Mukaddes mezarı nurla dolsun!
Kaynakça:

[1] Eş-Şeyhul-Mufid, Muhammed ibn Muhammed ibn Numan, “El-İrşad”, 2. cilt, sayfa 244; et-Taberi, Ebu Cafer Muhammed ibn Cüreyr, “Dalailül-İmame”, sayfa 309; et-Tebersi, Ebu Ali Elfezl ibnil-Hasan, “İlamul-Vera bi elamul-huda”, 2. cilt, sayfa 36; et-Tebersi, Ebu Mensur Ahmed ibn Ali ibn Ebi Talib, “Tacul-mevalid” kitabı, sayfa 47; İbn Şehr Aşub, Ebu Cafer Muhammed ibn Ali es-Servi, “Menagibu Ali Ebi Talib”, 4. cilt, sayfa 324; el-İrbili Ali ibn İsa el-Vezir, “Keşfül-ğumme”, 3. cilt, sayfa 26; el-Hilli, Hasan ibnul-Mütehhar, [El-Allame], “el-Mustecad” sayfa 200;  Han Mir, “Habibus-seyr” 2. cilt, sayfa 81; el-Müteveffi, Hamdullah, “Tarihe Gozide” sayfa 204; el-Maliki, Ali ibn Muhammed ibn Ahmedul-Maliki, [İbn Sebbağ], “el-Fusulul muhimme” sayfa 242; el-Amili, es-Seyyid Muhsin Emin, “Eyanuş-şia” 2. cilt, sayfa 5; er-Rövzati, es-Seyyid Muhammed Ali, “Camiul-ensab”, 1. cilt sayfa 85; el-Halili, Cafer, “Mosuetul-Atabatil-Mügaddese” 9. cilt, sayfa 58; et-Tusteri, eş-Şeyh Muhammed Taki, “Taruhun-Nebi vel-Al”, sayfa 125.

[2] Es-Sibt ibnul-Cövzi, Ebul-Müzeffer, Yusif ibn Ferğeli, “Tezkiretul-Hevas”, sayfa315

[3] Ali Behril Ulum, Seyid Cafer, “Töhfetül-alem” 2. cilt, sayfa 37.

[4] Etimadus-Seltene, Muhammed Hasan Han, “Miratul-büldan” 1. cilt, sayfa 255.

[5] Setude, Doktor Menuçehr, “Ez Astara ta Estarabad” 2. cilt, sayfa 180.

[6] Dehhuda, Ali Ekber, “Lugatname” Harfe Be, sayfa 518.

[7] Gureşi, Bagir Şerif, “Heyatul-İmam Musa ibn Cafer” 2. cilt, sayfa 439.

6 Ekim 2011 Perşembe

KOÇGİRİ AŞİRETİNDE KABİLELER

KOÇGİRİ AŞİRETİNDE KABİLELER
Kadim Laçin - Eylül 2007

Koçgiri İsyanında (1918-1922) Koçgiri Aşiretinin Sosyal, Kültürel ve Coğrafi Durumu


1 - Perwizian:

Aşiretin ve kabilenin adı: Koçgiri - Perwizian
Nüfusu : 793
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Reisi veya ileri gelenin adı : Ali Uçar, Boğazören köyü-İmranlı
Koçgiri isyanında rolleri : 136 haneden oluşan Perwizian kabilesi Koçgiri isyanına bütün gücüyle katılıp, destek verdi.
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgiri’nin bu kabilesi Zara, İmranlı, Refahiye, Sarız, Tufanbeyli, Develi ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda iskan ve ikamet ediyordu.

2 – Laçinan:

Aşiret ve kabilenin adı: Koçgiri - Laçin
Nüfusu : 600 (sadece Demirtaş köyü)
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Reis ya da ileri gelenin adı : Dursun Demirtaş
İkametgah ve iskan alanı: İmranlı’nın toklucak(pacı)Demirtaş, Hasköy, Körabbasan, Toptaş (K.Şıhlı) köy ve mezraları, Göksun’un Alıçlıbucak (Kömürsuyu) Sırapınar ve Yoğunoluk köyü, Refahiye ve Dersim bölgesinde bazı köy ve mezralar. Eskişehir ve Kütahya’da yerleşik, Laçin adında köyleri olduğu söyleniyor.Ancak bunların, aşırı asimilasyon politikalrı sonucu değişime uğradıkları da anlatılmakta. Hozat’a bağlı eski isimleri Kori, Mamlis, Mezxir, Berdo ve Muğsor olan köylerde de Laçinan’lar yaşamaktadır. 1930 devlet raporunda, Aşiret reisi olarak Yusuf Kakgerli geçiyordu. 1921 yılında, Dersim’deki Laçinanlara ait nüfus 1000, koyun-keçi 2000, sığır 200 ve 40, At şeklinde bilgilerde veriliyordu. Azerbaycan, Karadağ’da ve Erivan’ın Laçin Kürt otonom bölgesindekilerle ilişkileri bilinmiyor. Çorum’a bağlı, Laçin beldesiyle ilişkileri bilinmiyor.
Koçgiri isyanındaki rolleri : 6 köy ve mezralarıyla birlikte, Koçgiri isyanına katılmış ve destek vermiştir. Dersim isyanında ise, 120 silahlı gücüyle direnişe katıldılar.
3 – Resulan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Resulan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi, Dersim, Zara, İmranlı, Refahiye, Sarız, Develi ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyor. Koçgirinin en kalabalık kabilelerindendir. Horasan”dan gelerek bati Dersim’e yerleşen Şeyh Hasan’ların torunlarından biri olan Resul, Erzincan’ın Refahiye ilçesinin bir köyüne yerleşir. Resul ve yakınları bir süre sonra nüfusları giderek artmıştı. Koçgiri Kürtlerinin bu kabilesine zamanla Resulan ismi verilirken, yaşadıkları köye ise, Resul köyü denir. Yavuz Sultan Selim’in Koçgiri halkını sürgün kararıyla, bu kabilede, İmranlı’ya bağlı Söğütlü’ye yerleşir. Eski adı Gönde Kelo olan (Kelo’nun Köyü) bu köy, Boğazören beldesine bağlıdır. Osmanlı-Rus savaşında burada bulunan bir kısım kabile mensubu tekrar yeni bir göç kararı alır. Mıste Kose, Temur Ağa, Gülo Ağa ve diğer dokuz aile ile birlikte K.Maraş’a bağlı Göksun bölgesine göç ederler. Önce Keklikoluk’a, oradan Lazgi köyüne, giderler ve o bölgede uygun bir yer bulmaya çalışırlar. Dağlık ve yüksek yerlerde yaşamaya alışık olan kabile en sonunda eski bir Ermeni köyüne yerleşmeye karar verir. Göksun ve Tufanbeyli arasında dağlık bölgede bir köydür bu. Köyün bugünkü ismi Kırık Kilise’dir.

4- Sefikian:

Aşiretin veya kabilenin adı : Sefan (sefolar)
Nüfusu : 3,200
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Reis yada ileri geleni : Mehmet Bal
Koçgiri isyanındaki rolleri: İsyana katılmış ve destek vermiştir.
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı, Refahiye, Develi ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik.
Koçgiri isyanındaki rolleri: isyana katılmış ve destek vermiştir.


5 – Saran:

Aşiretin veya Kabilenin adı : Sarolar
Nüfusu : 2 100
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi ( Zaza’ca konuştukları da ileri sürülüyor)
Mezhebi : Alevi
Reisi yada ileri geleni : Niyazi Balta
Koçgiri isyanındaki rolleri : İsyana katılmış ve destek vermiştir.
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı ve Refahiye ye bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik


6 - Cafikan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Cafan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı ve Göksun’a bağlı bir köy ve bazı mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgileri edinemedik.


7 - Qalilian (Halilan ):

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Halilan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgiri’nin bu kabilesi, Zara, İmranlı ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda iskan ve ikamet ediyorlardı. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgileri edinemedik.


8 - Mıstıkan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Mıstıkan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi, İmranlı, Develi ve Göksun’a bağlı bazı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgileri edinemedik


9 - İban:

Aşiretin veya kabilenin adı : İban (ibolar)
Nüfusu : 4 800
Dili : Kürtçe - Kurmanci
Mezhebi : Alevi
Reisi veya ileri geleni : Büyük Alişan beyin oğlu Mustafa Paşa’nın torunu Ziya Alişanoğlu İkamet ettiği yerler : İmranlı ilçesi’nin Karacaören nahiyesi, Boğazveren, Karapınar, Gökdere, Kılıçlar, Atlıca, Becek, Yakayer ve diğer bazı köyleri. Ayrıca, Göksun, Develi ve Refahiye’de olduklarıda varsayılıyor.
Koçgiri isyanındaki rolleri : İsyanın örgütlenmesinde aktif görev almış bir kabiledir. Büyük Alişan Bey’le başlayan, Koçgiri aşiretinin temsilciliği, oğlu Mustafa Paşa ile devam eder. Mustafa Paşa’nın ölümünden sonra ise her iki oğlu Alişan ve Haydar Bey, aşirete önderlik ederler. Daha sonraki yıllarda Haydar Beyin oğlu Ziya, Alişanoğlu ismini alır ve aktif politikaya katıldı. Demokrat Parti’nin, İmranlı ilçe başkanlığı da yapan Ziya Alişanoğlu, 1960’lı yıllarda intihar ederek yaşamına son vermiştir. Bazı kaynaklar, ailenin bir süre sonra Tanrıtürk soyadını aldığını ileri sürmektedir.


10 – Zeriqian:

Aşiretin yada kabilenin adı : Zerikan (Zeriki)
Nüfusu : 4 311
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Reisi yada ileri gelenleri : Gekko Dursun, Gekko Baltacı, Davut Eroğlu, Kazım Çiçek ve Hüseyin Özcan
Koçgiri isyanındaki rolleri : İsyana katılıp destek verdiler.
İkamet ettiği yerler : 596 haneden oluşan kabile, İmranlı İlçesi’nin Altınca, Çalıyurt, Koruköy, Kuzköy, Aydın, Ekincik, Sinek, Karacahisar, Kasaplar, Koyunkaya ve Yukarı Boğaz köylerinde ikamet ederler.


11 – Ballıkan:

Aşiretin yada kabilenin adı : Balikan-(Balan)
Nüfusu : 516
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Reisi yada ileri geleni : İbrahim Kaya
Koçgiri isyanındaki rolleri: Katıldılar, destek verdiler.
İkamet ettiği yerler : Aşiretler raporunda yer verilmeyen, Koçgirinin bu kabilesi, Zara, İmranlı, Refahiye, Sarız, Develi ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyorlardı. 1877 yılında, Alişir isimli bir ailesi göç ederek Göksun’a yerleşti. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik.


12- Gerniyan :

Aşiretin yada kabilenin adı : Gerniyan
Nüfusu : 1500
Dili : Kürtçe (Kurmanci)
Mezhebi : Alevi
Reisi ya da ileri geleni : Mahmut Öztürk
Koçgiri isyanındaki rolü: İsyanın içerisinde doğrudan yer almadıkları, ancak destek verdikleri anlatılmaktadır.
İkametgah ettiği yerler: Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı ve Göksun’a bağlı bazı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy ve nüfusu hakkında kesin bilgi edinemedik


13- Çarekiyan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Çarekan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi, Zazaca konuşanları da vardır.
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı, Ovacık, Hozat ve Refahiye bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik


14 - Kalkan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Kalkanlar
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara ve Kangal’a bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Zara’nın bazı köyleri ve Kangal’ın Kürkçü köyünde yaşadıklarına inanılmaktadır. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik


15 – Rıçiakan:

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Rıçikan
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi, Zazaca konuşanları da vardır.
Mezhebi: Alevi
Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Zara, İmranlı, Refahiye, Dersim’e bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyordu. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik.


16-Kureyşan :

Aşiretin ve kabilenin adı : Koçgiri - Kureyşi
Nüfusu : Bilinmiyor
Dili : Kürtçe – Kurmanci lehçesi
Mezhebi : Alevi
Koçgirinin bu kabilesinin Seyidlik (Dedelik) ocağında geldiğine inanlımaktadır. Aşiretler raporunda yer verilmeyen Koçgirinin bu kabilesi Dersim, Malatya, Erzincan, Zara, İmranlı, Refahiye, ve Göksun’a bağlı köy ve mezralarda ikamet ediyorlardı. Kabilenin köy, nüfus ve ileri gelenleri hakkında kesin bilgi edinemedik
İMRANLI-DER
izinsiz yayınlıyoruz...iletişim kurmakta güçlük çektiğimizden.emeği geçenlere TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİZ..

3 Ekim 2011 Pazartesi

Dêrsim-Koçgiri Liderlerinin Mektupları

Dêrsim-Koçgiri Liderlerinin Mektupları




Bu savaş sırasında Türkler Nazımiye ve Pax kazalarında 17.000 den fazla Kürd köylüsünü Fırat ırmağına atıp, boğdular.


Koçgiri de Dersim, Dersim de Koçgiri. Bir ulusun vatanının batı yakası. Doğayı kutsayan ulusun kimlik koruyucuları. Savaşlar, kırımlar, sürgünler, talanlar, asimilasyonlar kışlasında tarihi gezintiler ve öğrendikçe sarsıldığımız gerçekler.
Dêrsim-Koçgiri ilişkisi hem tarih, hem de siyasal sosyoloji konusudur. Tarihdir, çünkü tarihsel olguların bilimsel olarak çözümlenmesi gerçeklikleri degerlendirmenin esasıdır. Siyasal sosyoloji konusudur. Çünkü geçmişteki tarihsel olayların sosyolojik çözümlenmesi gelecek açısından toplumsal ilişkilerin yönlendirilmesine katkıda bulunacaktır.
1919’da Dersim–Koçgiri halk önderlerinin Şerif Paşa’ya gönderdikleri 4 sayfalık mektupla, Alişêr Koçgirizade’nin 3.3.1920 de Koçgiri Kürd Teal-i Cemiyeti’nin Sêwaz, Zera, Çit seksiyonunun başkanı olarak Estanbol-Dersaadet’deki Kürd Teal-i Cemiyeti merkezine gönderdigi rapor tarihsel olarak Koçgiri-Dêrsim birlikteligini öğrenmek, öğretmek açısından önem taşımaktadır.
Asıl enternasyonalizmi bu mektuplarda görüyoruz. Sadece kürd ulusu için değil, bütün uluslar için bağımsızlığı savunuyorlar. Temel insan hakları kriterleri bütün halklar için kabul görüyor. Her ulusun özgürlüğünü kendi iç dinamikleriyle, mücadelesiyle kazanacağına, koruyacağına inanılıyor.
Dêrsim bölgesi temsilcilerinin Estanbol-Dersaadet’deki Kurdistan Teal-i Cemiyeti aracılığıyla Paris Barış Konferansı düzenleyicilerine gönderdikleri bilgilendirme mektubunda temel istekler sıralanır;
“ 1-Bütün ulusların özgürce yaşama hakkı ve gelişmelerinin güvence altına alınması.
2-Bütün insanlığın eşitlik ve adalet haklarını zafere ulaştırma.
Kürd ulusu, Osmanlı ya din ve iyi komşuluk ilişkileriyle bağlanmış değildir. Kurd ulusu bu yüce konferansa yeniden başvurur, haklarının tanınmasını ister.
Her ulusun temel haklarını bütünüyle tanımak gerekir. Bu amaç doğrultusunda, Kürd ulusu da yüce konferansınızdan, sizden bu temel haklarının tanınması-kazanılması için istekte bulunur.
Biz Koçgiri kürdlerinin yaşadığımız vatan Xarput, Dêrsim’den Kızılırmaga kadar, Zera’dan Koçgiri Sêwaz’ a kadar uzanır. Koçgiri ve Sêwaz’ı da içine alır.
Biz çaglar boyunca defalarca, 400 yıldan beri kendi ulusal haklarımızı ve varlığımızı garanti altına almak için savaştık . Her defasında türkler Dêrsim’e saldırıda bulundular.
1.Dünya Savaşı sürecinde binlerce Grek-Helen ve Ermeni gelip bize sığındılar.
Bu savaş sırasında türkler Nazımiye ve Pax kazalarında 17.000 den fazla kürd çiftçisini Fırat ırmağına atıp, boğdular.
“Koçgirili kürdler geri çekilen Osmanlı Ordusuna darbe vurdular.” gerekçesiyle ordular sivil halka karşı saldırıya geçirildiler. Bu savaşlar sonunda karşılıklı görüşmeler oldu. Koçgirili Alişer Efendi 1916’da Erzingan’a geçti ve kürd delegasyonunun şefi olarak ruslarla görüşme yaptı.
11.11.1916’da, Rus İmparatorluğu ve müteffik güçler, Alişêr Efendi ile bir antlaşma imzaladılar.
Alişêr Efendi Dêrsim’li 11 aşiret lideriyle birlikteydi. Bu liderler savaştan sonra Kürd ulusunun bağımsızlığını ve haklarının tanınmasını istediler.
İmzalanan bu antlaşma özel bir komisyon tarafından Erzingan’da tercüme edildi. Dêrsim Ordular Komutanlığı tarafından Rus İmparatorluğu’na gönderildi. Gazetelerde yayınlandı.
Doğal olarak bu antlaşma Rus Ordusu tarafından mütefiklere de gönderildi. Bu dokumanın bir nushası bizim elimizdedir.
Daha sonra ise Rus Çarı’nın devrilmesi üzerine Erzingan’da bulunan Rus Orduları Lenin tarafından yönetilmeye başlandı. Lenin’in yönettigi bu ordular halkımıza karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişme sonucu bizlerde karşı saldırıya geçtik. Bolşevikleri kendi topraklarımızın dışına atmaya mecbur kaldık.
Savaşın bitiminden sonra Türkiye yenilgi sözlesmesini imzaladı. Biz Paris Barış Konferansına bir delegasyon göndermeyi istedik. Ögrendik ki Şerif Paşa bütün kürdleri temsil eden bir delege olarak seçilmiş. Biz de Konstantinopl’daki Kurd Teal-i Cemiyeti olarak kendisine bu yetkiyi verdik. Amacımız Kurd ulusunun haklarını ve çıkarlarını garanti altına almaktır. Bizim özel delegemiz olan Şerif Paşa’ya karşı bizim bulunduğumuz bölge de, yani Kurdistan’da, bazı Kürd aşiret beyleri adına sahte telgrafları Paris Barış Konferansı Yüksek Komiseryasına göndermişler. Bu haberi türk gazetelerinden öğrendik. Bu sahte telgrafların kanıtları bizim elimiz de. Bunların amacı bağımsızlık istemimizi kazanmamıza, gerçeklestirmemize karşı çıkmak.
Biz gereksiz olarak kan dökülmesini istemiyoruz. Soğukkanlılığımızı koruyoruz. Paris Konferansının kabul ettiği ilkeyi temel alıyoruz. Her ulus kendi haklarını alma, kazanma hakkına sahiptir. Bu nedenden ötürü biz Baris Konferansü ndan adil, onurlu bir kararın alınmasını yani Kürdistan’ın bağımsızlığının tanınmasını istiyoruz.
Bölgemizde bağımsız Kürdistan’ın sınırları; Erzingan’dan Kızılırmaga kadar, oradan da Zera ve Koçgiriyi kapsamaktadır.
İmzalayanlar
Alişêr Koçgirizade
Kürdlerin Dêrsim, Erzıngan, Kangal, Sêwaz, Akteke,..... delegesi
Seyd Rıza
Dêrsim Şix Hesen Aşireti Lideri
Brahim
Dêrsim Seydan Aşireti Lideri
Mehmet Emin
Aşiret Lideri
Husên Mustafazade
Erzıngan Aşiretleri Lideri
Mahmud ve Mehmed Kamıl
Koçgiri Aşiretlerinin Liderleri”
Her iki mektubun yazıldığı dönem Kürdistan’ın paylaşım dönemidir. Koçgiri ve Dêrsim ileri gelenleri dönemi, ilişkileri çok iyi algılamışlardır. İttihatçıların amaçlarını, projelerini, uluslarası alandaki provakatif çalışmalarını gözlemlerler. Kesinlikle otonomiden değil, Kürdistan’ın bağımsızlığından bahsederler. Bu konu da kararlıdırlar. Kürd ulusunun evlatlarının hiç bir bağla osmanlıya bağlı olmadığını da vurgularlar. Bolşeviklerin Kürd ulusuna yönelik saldırganlıklarını açıklamış olmaları geçmişden haberdar olmayan Kürdlerin kaybedilen tarihlerine, karanlık dünyalarına ışık vuruyor.
1 Ağustos 1917 Kürdistan, Perse, Mezopotamya sınırları. III.Ordu Komutanı Vehib Paşa, II.Ordu Komutanı İzzet Paşa.
Alişêr Koçgirizade Sêwaz, Zera, Çit Kürd Teal-i Cemiyeti Başkanı olarak 3.3.1920 tarihli mektubunu Konstantinopl Kurd Teal-i Cemiyeti Başkanlığı’ na gönderir.
“ Uzun zamandan beri mektuplaşmamız kesildi. Hatta kürdçe yayın organları elimize geçmedi. Zira posta ve telgraf büroları kesin kontrol altında. Bu milliyetçi örgütler kontrolu ele geçirdiler. Kürdler onların tarafını tutmayınca, onlarla birlikte hareket etmeyince, onlar, yani ittihatçılar da bize haksızlık ettiler.
Bildiginiz gibi türkçülük, turancılık adı altında kurulan bu örgütler türkçü ve turancıdırlar. Saldırılarda bulunuyorlar. Biz herşeye rağmen soğukkanlı davranıyoruz. İyi günler bekliyoruz. Onları ise yüce divanın adaletine havale ediyoruz.
Eğer avrupa bizim haklarımızı tanımazsa ki biz tanıyacaklarını ummuyoruz, bir gün gelecek Küurdler bu oyunların üstesinden gelecekler, haklarını alacaklar, Kurdistan’da bağımsızlığını kazanacaktır.
Türkçü duyguları canlandıran bazı insanlar, insan haklarını ayaklar altına alacaklar ve müslümanların kutsal haklarını da ayaklar altında çiğniyecekler. Biz gazetelerden çıkanları okuyunca endişelendik. Şerif Paşa’nın hiç bir yetki almadan Barış Konferansına Başkanlık ettiğini ve Kürdistan’ı, kürdleri temsil etmedigine dair mektuplar gönderildigini öğrendik. Sahte telgrafları yazan şahıslar çok safca cümleler kullanıyorlar ve iddalarda bulunuyorlar.
“Vatanımız Kürdistan fransızlar tarafından işgal edilecek ve sonra ermenilere verilecek. Siz köle olacaksınız. Haklarınızı isteyiniz.”
İşte onlar, Türkçüler böyle iddalarla bilinçsiz insanları yanıltmak istiyorlar. Bu saf insanları toplayıp, posta burolarına gönderiyorlar. Bu insanları gönderenler orada telgrafları kendi tarzlarında hazırlayıp, yazıp onlar adına gönderiyorlar. Burada sorulacak soru, neden türkler kürdlere Kurdistan’ı bırakmıyorlar, neden terk etmiyorlar? Yoksa tesadüfen Kürd topraklarını, Kürdistan’ı Turkistan’a mı taşıdılar?
Zera, Koçgiri son dönem de Sivas vilayetine bağlandı. Oysa daha evvel Xarput vilayetine ve Kurdistan’ a bağlıydı. Biz Koçgiri aşiretleri Dêrsim deki 18 boydan oluşmaktayız. Biz Şıx Seyd Hesen lardanız. Toprak sahibi olanlar Kızıl ırmağın güneyindedirler. Bu toprakların hepsin de de kürdler yerleşiktirler. Türkler, Kürdistan’ı kürdlere bırakmak istemiyorlar.
Rus Çarı devrilince bu ordular bolşevik oldular. Dolayısıyla bolşevikler kürdlerin ulusal haklarını tanımak istemiyorlardı. Kürdler Rus Ordularının yollarını kestiler.
Şu anda 300.000 kürd dışarıdan gelecek düşmanlara karşı ya da düşmanla birlikte çalışabilecek olanlara karşı silah elde bekliyorlar. Kürdler vatanlarını başkalarına terk edemezler. Kürdistan kürdlerindir.
Sêwaz, Zera, Çit Kurd Teal-i Cemiyeti Başkanı Koçgirizade Alişêr
3.3.1920”
20 yüzyıl öncesi askeri seferlerden bazıları
Güneşi, ayı, ateşi kutsayan bir ulusu yok etme atağı ve kırım. Bölgeyle ilgili olarak tespit edebildigim soykırımlar, göçertmeler. Qoyılsar 1461 de, Qeresar ise 1473 de Osmanlı topraklarına katılırlar. Yavuz Selim, 1514 de Şah İsmail’le çarpışmak için ilerlerken, Çaldıran seferine giderken bölgede Kürd kırımı gerçekleştirir.
Kamaq (Erzingan) 1515 de işgal edilir. Qeresar Kürdistan’a doğru yapılan işgal hamlelerinde askeri merkez olarak kullanılır. 1516 yılındaki nüfus sayımı sonucu ortaya çıkan tabloya göre Koçgiri-Dêrsim bölgesindeki yüzlerce köyün tahrip edildiği, boşaldığı tespit edilebiliniyor.
“Bölgedeki köylerin yaklaşık % 38’i, mezraların % 45’inin boş veya terk edilmiş” olarak tespit edilmesi, işgal sürecinde bölgemizin ekonomik açıdan da tahrip edilmiş olduğunu kanıtlıyor. Binlerce insanın öldürüldükleri ıspatlandığı gibi, binlercesinin de sürgün yolculuğuna çıkmış oldukları anlaşılıyor.
1780 yılında Padişah I.Abdülhamid ve Sadrazamı Silahdar Karavezir Seyyid Mehmed Paşa’nın emirleriyle büyük Kürd sürgünü gerçekleştirilecektir. Sürgün edilmesi istenilen Kürd ulusunun aşiret veya kabileleri ise ; Zerıki, Pewrêzi, Parçıki, Gerni, Bazugi, Çeqal, Bektaş, Koçgiri, Duçek, Şıx Hesenan, Dêrsimi’dirler.
I.Abdülhamid 1780’de Kâhta, Palu, Çemişgezeg, Gıxi, Çarsancak-Pêri, Kamaq, Keban, Ergani, Qurıçay, Tercan, Gercanis, Qeresar, Qoyılsar, Gümüşhane, Sêwaz, Dêrsım, Diarbekır, Erzirom idari yetkililerine ve maden eminlerine yönelik bir ferman gönderir ; « Bahar gelinceye kadar ismi geçen aşiretlerin fazla uyandırılmadan etraflarının sarılıp kuşatma altına alınmaları, bulundukları yerlerden kaldırılıp başka yerlere sürülmeleri, emre karşı gelipte gitmek istemeyenlerin derhal kelepçelenerek, zencire vurulmaları, barınaklarının yakılıp, yıkılarak çadırlarına el konması. » (B.D.A.G.M.-O.A.D.B.)
Osmanlının 1691-1854 sürecini kapsayan göçertme, sürme, mecburi iskân politikaları sonucu Kürdler hem Kürdistan içi hem de Kürdistan dışı sürgünler yaşarlar ; Kolık, Çewlık, Dêrsım, Ergani, Keban bölgelerinden, Sêwaz-Sevastia’nın Koçgiri Sancağına yani Çît, Zera-Zara, Qanqal-Kangal, Hafig, Divereg-Divriği, Xınıs, Aşkale, Karayazı, Polatlı, Haymana, Kulu, Cihanbeyli, Akdağmadeni bölgelerine sürülürler.
1848 ; « Dêrsim havalisinde Mazgird kazasıyla Kuzucan(kaxican-kozican) nahiyesi ve Koçgiri Aşireti kürdlerinden haydutluğu alışkanlık haline getirmiş olanların aileleriyle Rumeli yönüne defleri (savrulmaları, itilmeleri) haklarında istilamı havi tastir buyrulan tahrirat-ı samiyeye cevaben Anadolu Ordu-yu hümayunu müşiri hazretlerinin varid olan tahriratı üzerine Meclis-i Vala’dan yazılan mazbatanın arzını şamil tezkire-i samiye. » (B.D.A.G.M.–O.A.D.B)
1875; Bölge'yi insansızlaştırma planı; Erzurum Müşiri Samih Paşa, “asker ve vergi vermeyi” kabul etmeyen bölgeye “blok havuzlar” yapılmasını önerir. Samih Paşa'nın bu istemi 1896 yılı itibarıyle resmi politika haline getirilir.
31.5.1879’da Osmanlı da bayındırlık işleri

Koçgiri’de idari yapı-Koçgiri Dêrsim birlikteliği
Koçgiri; Koçgiri Aşireti’nin Erzingan’ın Gercanıs-Refahiye ilçesinde ilk yerleştiği köye aşiretin isminden dolayı Koçgiri denir. 1516 nüfus sayımında Kemah Sancağının orta il nahiyesine bağlı Koçgiri köyü olarak haritada yerini almıştır.1520 yıllarında Kemah Sancağı haritasında Ortail nahiyesine bağlı bir köy olarak yer veriliyor.
Osmanlı’da Koçgiri Aşireti mensupları değişik vilayet sınırları içinde yaşarlar. Trebizonde, Sêwaz-Sebastia, Mamurat-ul Aziz, Erzirom.
Koçgiri ; hem coğrafi olarak bir bölgenin ismi, hem de osmanlı döneminde idari olarak ilçe merkezi Zera olan Koçgiri sancağı-kazasının ismidir. Koçgiri idari biriminin merkezi Zera’dır.
Koçgiri aşireti mensuplarının yaşadıkları bölgenin bir kesimi Koçgiri olarak adlandırılır. Koçgiri 300 seneye yakın bir süre bu isimle anılır. İdari anlam da Zera 1836 da nahiye, 1886 da ilçe yapılır. Koçgiri Sancağı-kazası adları ile idari statü verilir.
Daha sonra Dêrsim’e veya Sêwaz’a bağlı bir kaza olarak idari yapı devam ettirilmiştir.
1849 ; Dêrsım Sancağına bağlı Koçgiri Aşireti mensuplarının yaşadıkları alan kaza ilan edilir. Koçgirililer vergiye tabi tutulurlar.
1848-1867 tarihleri arasında Dêrsım Sancağının idari yapısı: 1-Dêrsım (Xozat) Sancağı, 2-Gercanis (Refahiye) Kazası, 3-Qurıçay Kazası, 4-Ovacık Kazası 5-Mazgêrd Kazası, 6-Kuzican(Pılemori-Pülümür) Kazası, 7-Koçgıri Kazası (Zera), 8-Kamaq Kazası.
Koçgiri Kazası 19 yıl Dêrsım Sancağına bağlı bir kaza olarak kalır.
Koçgiri Kazası 1887 ; 16 nahiyesi, 48 köyü vardır. Koçgiri de değişik inançlar mevcuttur. Muhamedi, Doğakutsama-Rîyaheq-Paganizm, Hiristiyan; Gregoryan, Protestan, Katolik, Ortodoks.
1890 ; Koçgiri Kazası ; 17 nahiye, 45 okul.
Baytar Nuri Dêrsımi’ye göre 1921’de Koçgiri ; Koçgiri kazası-sancağı doğu da Erzingan ilinin Gercanis ilçesindeki Koçgiri köyünden başlar, tüm aşiret köylerini kapsar. Batıya doğru Sivas’ın Çit ve Zera ilçelerinin tüm nahiye ve köylerini kapsar. Kuzey de Endırês’in güney tarafındaki aşiret köylerini içine alır. Batı da Qoçisar ilçesinin köylerini kapsar. Güney de Divereg ve Qanqal içlerinin kuzey taraflarındaki aşiret köylerini içine alır. Güneydoğu da Qurıçay’ı kapsar. Tahmini 225 km. uzunluğunda, 150 km. genişliğinde.
1921 Koçgiri ulusal kurtuluş hareketi ve jenosidi sonrası Koçgiri Kazası idari yapıdan kaldırılır.
Koçgiri Aşiretinin Erzincan-Refahiye ilçesinde yerleştiği ve adını vermiş olduğu Koçgiri köyünün 1516 dan itibaren 454 yıllık olan adı 1970 de silinir. Gümüşakar bucağı olarak idari yapıya yerleştirilir.
Koçgiri bölgesi yani batı Dêrsim, Dêrsim, Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Giresun vilayetleri sınırları içine dahil edilir.
20 yüz yıl da askeri seferler ve direnişler;
1907 Dêrsim
1908 Dêrsim
1909 Dêrsim,
1911 Dêrsim
1912 Dêrsim
1914 Dêrsim
1915 Dêrsim
1916 Dêrsim
1.Dünya Savaşı süreci Dêrsim-Koçgiri
1921 Koçgiri
1926; Dêrsim
1930; Dêrsim
1932 Dêrsim, direniş ve sürgün. 2.7.1932 de üç, 11.8.1932 da bir uçak düşürülür.
1936, 37, 38 Dêrsim
alt-sol taraf.
Sonuç; Kürd ulusunu bölme, güçden düşürme, birbiriyle çarpıştırma projelerinde geçmişde başarılı olan Askeri Osmanlı imparatorluğu’nun asker ve sivil burokratları deneyimlerini kendilerinden sonrakilere bıraktılar. Sonrakiler de kendilerinden sonraki kuşaklardan kadro oluşturmak için pratiklerini sonuçlarıyla yazarak derin devletin devşirmeyle görevli kurumlarının kitaplıklarına yerleştirdiler.
Onlar, memleketimizde süreklilik arz eden bir şekil de sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, güvensizlik tohumlarını filizlendirdiler, filizlendiriyorlar. Bu proje sahipleri amaçlı olarak Koçgiri’yi Dêrsim’den, Dêrsim’i de Kürdistan bağımsızlık direnişlerinin dışında değerlendirmeye alıyorlar. Bu projelerinde kullanabilecekleri kadroları da Koçgiri ve Dêrsim’de bulabiliyorlar.
Bireyin sosyalizasyonu, bireyin sömürgeciye karşı duruşunu belirler. Birey aileden, çevreden ulusal kimlikleri, gerçekleri öğrenmeyince başkalarının doldurmaya müsait boş kovasına döner! Manastırlarda Musa’ya tapmayı öğrenen, incil de anlatılanlardan başka cümleleri duymak istemeyen, onları rehber alan bir inanana dönüşüyor.
Koçgirili ve Dêrsimli kendisine anlatılanlarla yatıp kalkan bir canlı durumuna düşünce, rahibin, rahibenin kiliseye hizmet sunması gibi yönlendirildiğini, kullanıldığını da fark edemiyor. Bu kürd bireysel hedeflerine ulaşmak için sistem içinde yükselme atakları geliştirmeye başlayınca da, sistemi aklama, kabul ettirme seferleri düzenliyor. Sömürgeci, sömürgeden kadrolar buldukça, sömürgeleştirme, asimile etme proğramları konusunda da bu kişilerin sundukları bilgiler doğrultusunda döneme göre yeni projeler oluşturuyor.
Hedef; Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesini dogal bir durum olarak kabul ettirmek, benimsetmek. İşgal seferlerini, modernleştirme, ilkellikten, feodallıktan, kürd köylüsünü ağanın zulmünden kurtarmak, uygarlığı taşımak olarak öğretmek. Diktatörlüğün eğemenlik kurmak için gerçekleştirdiği soykırımları “devrim” olarak isimlendirmek. Kürd ulusunun varlığını tümden inkar etmek, kürd kimliklerini unutturmak, dönüştürmek ve kürd cografyasını isimsizleştirmektir.
Koçgiri kendi döneminde ve sonrasında Kürdistan’daki devrimci direnişlerin esasını teşkil eder. Koçgiri devriminin emperyalist Osmanlı ordusu tarafından bastırılması, askeri ve sivil kesimlerin belirli projelerden dolayı toptan imha edilmeleri, Koçgiri devriminin mimarlarını kalınan yerden devam edebilmek amacıyla Doğu Dêrsim’e doğru taşır. Koçgirililer Dêrsim de direnişleri örgütlemeye, yönetmeye devam ederler. Koçgiri ulusal kurtuluş hareketi kendisinden önceki ulusal direnişlerin, 1907 de başlayan Dêrsim direnişinin bir halkasıdır. Kendisinden sonrakilerin de ön aşamasıdır.
Kürdistan’da genel bir direniş sergileniyor, direnişler devam ettiriliyor. Direniş bölgeleri arasındaki ilişki kaynağını ortak kimliklerden alır. Ulusal karakter taşır. Emperyalist sömürgeciligi etkisizleştirmeyi, bağımsız Kürdistan’ı kurmayı esas hedef olarak belirler.
Bölge bölge direnişleri isyan olarak değerlendirip, ulusal amaçlı genel direnişlerden ayırmak, direnişleri kişilerle isimlendirmek, Küurdistan’daki ulusal kurtuluş hareketlerinin özlerini, hedeflerini görmemek sömürgeci politikaları, söylemleri doğrulatma, geçerli kılma anlamına gelmektedir.
Kürdistandaki jenosidleri etnoside indirgeme, en önemli yanılmalardan, yanıltmalardan biridir. Kürd ulustur. Etnik bir yapı değildirler.
1907-1938 sürecin de yaşanılanlar katliam degil, soykırım-jenosiddir. Binlerce kişilik ordularla bölge sarılmış, kimyasal maddeler eşliginde canlılar öldürülüp, topraklar işgal edilmiştir. Soykırım; fiziki, kültürel, ekolojik, biyolojikdir.
Kürd, Ermeni, Rum halkları topluca öldürülerek ya da topraklarından koparılıp atılarak, sürülerek karadan Orta Asya ya ulaşma, sömürgeleştirme projeleri hayata geçirilmeye çalışılmıştır.
1860’lardan itibaren bölge de oluşturulan Kürd karşıtı stratejik köylere yerleştirilen Muhamedi yapılmış Kafkas halklarıyla daha sonra yerleştirilen Balkan halkları Ermeni, Rum-Grek, Asuri-Keldani-Süryani jenosidlerinde kullanıldıkları gibi kürd jenosidlerinde de özel olarak görevlendirilip, kullanılmışlardır.
Bölge de soykırım yapılırken, gerekli olan bütün tedbirler alınarak Askeri imparatorluğun veya T.C.nin vatandaşlarının gelişmelerden haberdar olmaları, bilgi sahibi olmaları önlenmiştir.
Sağ kalabilen erkeklerimiz ermeni, rum işçi taburları misali ordulara alınırlarken, bayanlara savaş ganimeti olarak yaklaşılmıştır.
Bölgeye giriş çıkış engellenerek insanlar kıtlıkla baş başa bırakılmışlardır. Saldırılardan dolayı ölmeyenler de açlıktan dolayı ölmüşlerdir.
Her jenosidle bir kaç kuşak yok edilmiştir.
Jenosidlerin neden oldukları travmalar kuşaktan kuşaga taşınmıştır.
Sürgün edilen insanlar sürgün edildikleri yerlerde kimyasal maddelerle imha edilmişlerdir.
Bölge ekonomisi açısından milyarları bulan yıkımlar, gasplar gerçekleştirilmiştir.
Devlet adına kürdün malına, mülküne el konulmuştur. İttihatcıların-kemalistlerin bölge kürdüne yönelik gerçekleştirdikleri uygulamayı naziler de Yahudilere yönelik olarak pratige koymuşlardır. “Öldür ve bütün varlığına devlet adına el koy.”
Kürd öldürülmüş, sürülmüş ve arazisine de Muhamedi Kafkas, Balkan göçmenleri yerleştirilmiştir.
Kapitalist-Emperyalist devletler tek tek ittihatçılarla görüşüp antlaşmalar yapmışlar ve paylaşımlar gerçekleştirilmiştir.
Bolşevikler ittihatçırla derin ilişkiler kurup anti–kürd olmayı sürdürmüşlerdir. Angora-Moskova-Berlin üçgenindeki diplomasi trafigi pan-türkizme, pan-muhamedizme hizmet sunmuştur. Halkların bağımsızlığı, demokrasi bir söylemden ibaret kalıp, diktatoryal sistemlerin oturmasına zemin hazırlanmıştır. Rus çarlığı yerine, bolşeviklerin zulmü, askeri osmanlı imparatorluğunun adı değiştirilmiş ve yerine Türkiye Cumhuriyeti adlı diktatoryal sistem güçlendirilmiştir.

Sevê Evin Çiçek
Not; Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz
NWD

İlk Büyük Göçler, Koçgiri Aşireti’

İlk Büyük Göçler, Koçgiri Aşireti’
Koçgiri ismi, 1239’da Horasan’dan gelerek Dersim’e oradan da 1539 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın bir sürgün kanunuyla Zara, İmraniye, Hafik, Refahiye, Suşehri, Kemah, Kuruçay’ya yerleştirilen Kürt Koçgiri aşiretinden gelmektedir. Mayıs 1515 yılında, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim büyük bir Alevi (Kızılbaş) katliamı gerçekleştirir. Bu soykırımda 50 binden fazla alevi kılıçtan geçirilip öldürülür. Kalanlar ise, Çaldıran savaşı sonrasıda dağıtılıp, çeşitli bölgelere sürgüne gönderilir. Türkiye’nin batısına sürgün edilenler, yüzyıllar sonra yoğun asimilasyon sonucu, Türkleştirildiler. Sürgüne gitmeyen ve Yavuz’un hışımında kurtulabilenler, Dersim yöresindei yüse dağlarda saklandılar. Yine bu katliamdan kurtulan bazı Aleviler, tekrar Horasan’a doğru kaçtılar.

Milattan sonraki (M.S) yıllarda Horasan’dan Dersim’e başlayan büyük göç ve 1539’da, Dersim’den İmranlı, Zara, Refahiye, Suşehri, Kuruçay, Gümüşakar, Boğazveren, Karacaören, Bulucan, Beypınar, Kercanis gibi kasabalara ve bunlara bağlı 340 köye yapılan ikinci göç, bu aşirete kendi ismini de veren göçler oluyordu. Büyük göçün, Kürtçe anlamı “Goça Gır”dır. Her iki göçün doğrusu, büyük sürgünlerdir. Her ikisinde de aşiretin tamamının göçü sözkonusudur. Her gidilen yerdeki yerli halk tarafından anılan isimdir. Goçagır geldi, Goçagır geliyor, Goçagır gidiyor şeklinde.

Bazı Kürt tarihçileri Koçgiri’yi ‘Qoçgiri’olarak yazarlar. Koçgiri, Kürtçe de ‘Goçagır’ olan ve Türkçeye çevirdiğimizde büyük göç anlamına gelmektedir. İsmini Dersimden, Sivas ve Erzincan bölgesine yapılan büyük göç’ten alan aşiret, günümüze gelindiğinde Koçgiri aşireti olarak anılır. Yüzyıllarca Türklerle içiçe yada komşu olarak süren yaşamları bulunmaktadır. Bu, Türkleştirme asimilasyonuna uğramalarına ve asimile edilmelerinde en önemli etken olur. Kimi yazar veya tarihçilerin kaleminden, koçların, koyunlara bırakıldığı gün yada zamandan gelmektedir. Oysa bu iddialar gerçeği yansıtmıyor. Özellikle Cumhuriyet döneminde kasıtlı çıkarılan iddialardır. Koçgiriyi Kürtlerden koparmak, asimilasyon politikasında başarılı olmak için ortaya atıldı.

Koçgiri, ismini koç veya koyundan almıyor. Zaten adı geçen Kürt aşireti koç veya koyunlarla pek bir alakası da yoktur. Aşiretin son bin yıllık tarihinde koyunculuk yok, ancak yoğun olarak keçi türü hayvancılık yaygındır. Küçük baş hayvancılık, atalarında kalan bir meslekti. Koçgiri’ye Türkmen’liği yakıştırmak insanlık tarihini bilmemek, yada onu bilerek çarpıtmaktır. O bölgenin en eski halkı olan Kürt’lere onlarca yıl ‘kart, kurt, Türk’ün dağdaki versiyonu’ gibi yakıştırmalar yaparak, onu ve tarihini inkar etme anlayışının bir devamıdır.

Yukarıda açıkladığımız gibi, Koçgiri ismini büyük göçten alır. Ana dilleri Kürtçe olan aşiretin Kurmanci lehçesi kullandığı bir gerçek. Koçgiri’yi ‘Türkmen’ yada benzeri aslı olmayan uluslara mal etmek, yüzyıllardır sistematik işleyen asimilasyon ve bölme politikasından başka bir şey değildir. Koçgiri Türk yada Türkmen değildir, Kürt’tür. Türkmen’lerin bir zamanlar orta Asya’dan yada Horasan’dan gelmeleri, Koçgiri ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu bağlantı olsa olsa komşuluk veya halk kardeşliğidir. Anadolu gibi, Horasan’da bir çok halklara ev sahipliği yapmıştır.
DERSİM ÖNCESİ : HORASAN

Hititler'in M.Ö. 1200 yılında Ege ve Akdeniz'den gelen deniz kavimleri tarafından yıkılmasından sonra da halkların dağlık bölgelere, orta Asya’ya, özelikle de Horasan'a akın ettiği tahmin ediliyor. Anadolu'da ve Kürdistan'ın batısında, Asur ve Deniz kavimlerinin arasında kalan Kürtler, Kafkaslar'a ve Horasan'a yöneldiler. M.Ö 843'ten kalma bir Asur tabletinde, Kırmanşah sakinlerine Aryanlar denilmektedir. Aryanlar buraya M.Ö 900'lerde, Herat ve Meşhed Serans geçidinden gelmişlerdir . İlk göçten bir kısmının tekrar döndüğü düşünülebilinir. Kürtlerin Horasan'a gelmeleri Arap, Asur ve Deniz kavimlerinin saldırıları döneminde yaşandı. Özellikle de Arapların Kürdistan'a ve Bereketli Hilal çevresine saldırmaları sonucu Kürtlerin belli bir kısmı, bugünkü Kuzeybatı Kürdistan'a geçmek zorunda kaldı. Med İmparatorluğu (MÖ 712- 550) döneminde de Kürtlerin burada olduğu biliniyor. Şoreş Reşi’nin 22.10.03 tarihinde Ö.Politika gazetesinde yayımlanan dizisine göre, Taberi şunu aktarıyor: "Halife Ömer ile biri arasında şöyle bir diyalog geçer: Ömer: 'Keşke bizimle Horasan arasında ateşten bir deniz olsaydı', der. Diğeri, bunun nedenini sorar. O da; 'Oradaki halk (Türkler.K.L) bizim üzerimize geleceğine, yöredeki halkın (Kürlerin.K.L) üzerine gider,der” Bu da Kürtlerin orada Müslümanlığın yayılmasından önce de yerleşik olduğunu gösterir. Buradaki Kürt ve Fars halkları, 720'ye kadar Araplara karşı direnmişlerdi. Bu halklar, Ömer ve Emeviler'den sınırsız bir baskı gördü. Bu nedenle, özellikle de Kürtlerin bir kısmının Hindistan'a, bir kısmı da Sibirya içlerine kaçtığı belirtiliyor.

İslam orduları, yüzbinlerce insanı öldürdükten sonra Horasan’ı alabildi. Savaşların din veya inanç adına yapıldığı bir dönemdi. Uluslaşma veya ulus devleti kurma yerine, savaşlar din ve inanç adına yapılıyordu. O gün bu Coğrafya Kürt ve Fars’ların doğal olarak korundukları bir kale durumundaydı. Çünkü Horasan, Zerdüşt dininin, ilmin, müziğin ve felsefenin dünyaya yayıldığı önemli merkezlerden biriydi. Hz. Ali dönemindeki bir isyanı Halid bin Kurra bastırmıştır. Muaviye dönemindeki isyanı da, Abdurrahman Bin Semure bastırdı. Eba Muslim Horasani’nin hakkında bilinenlerin bazıları şöyledir; M.S. 715 yılında da Kuteybe Bin Muslim ortalığı kasıp kavurdu. Eba Muslim Horasani de 745'te Horasan'a geldi. Suriye'den geldiği için Arap olduğu iddia edilir, ama tarihi belgeler Eba'nın bir Azerbeycan Kürdü olduğunu göstermektedir. Bir de o dönem Suriye'nin önemli bir bölümünün Kürtlerin elinde olduğunu hatırlatmak gerekir. Eba Müslim Horasani (M.S. 718-755), neredeyse Horasan'ın ve oradaki Kürtlerin bir kahramanlık sembolüdür. Bu Kürt ileri geleni hakkında çok rivayet vardır. Bu konuda, Abbasi Şairi Ebu Delama'nın onun için yazdığı bir kaç cümleyi aktaralım:

’Ey Ebu Mucrim
Ey katil Eba
Sen Mansur'a ihanet etmek istedin
Senin Kürt ataların da hain idi
Sen, beni öldürmekle korkutuyordun
Ama, büyük savaş seni kendi ellerinle
parçaladı.’


Eba'nın öncülüğündeki çok sayıdaki Kürt aşireti, Horasan'dan Kerkük, Erbil ve Batı'ya doğru gelerek Emevi güçleriyle çarpışır ve sonuçta Abbasiler'in iktidara gelmesi sağlandı. Abbasiler döneminde Kürtler sınırlı da olsa bir rahatlama dönemi yaşadı ve onlarca beylik meydana getirdiler. Ama Eba Muslim'in 754'te Ebu Cafer Mansuri tarafından öldürülmesi üzerine, Horasan'daki Kürtler yine ayaklandı ve güneye giden 24 aşiret, Abbasiler'e karşı üç ay savaştı. Eba'nın intikamını almak için savaşan bu 24 aşiret yenilerek Mardin, Urfa, Malatya, Maraş ve Halep mıntıkasına çekilmek zorunda kaldı. 1164 yılına kadar bu bölge ile Hama ve Humus arasında kaldılar. Bunların büyük bir çoğunluğu daha sonraları (1165) İç ve orta Anadolu bölgesine yerleşecekti.

Horasan'da kalanlar da binlerce kayıp verdikten sonra, Abbasilerin eliyle Samsun-Canik'ten Adana'ya kadar olan bölgede, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki sınıra serpiştirilerek, İslamın kalkanı görevi gördüler. Bunu, dönüş olarak ta adlandırabiliriz. Harun el-Reşit (786-809) döneminde Badıllı (125 aşiret), Şadi(18500 hane) ve Reşi aşiret konfedarasyonları, Kandahar, Mazenderan, Horasan ve Secistan'dan getirilerek, Samsun-Canik ile Kayseri ve Adana-Sis arasında Bizanslılara karşı tampon olarak yerleştirildi.Türkler, 1040 yılında Horasan'a girdi. Rey şehrini tahrip ettikten sonra Kazvin'e geçtiler, ama orayı alamadılar. Bu kez Ermenistan'a saldırdılar. O dönemde, Kürt aşiretleri birleşerek Oğuzları yendi ve onları Azerbeycan'dan attı. Oğuzlar, Horasan'a dönerek Tuz şehrinden yaklaşık 100 bin, köylerden de 20 bin insan öldürdü; 150 bin kişi de esir alındı. Bu dönemde büyük bir Kürt nüfusunun Anadolu'ya geldiği bilinmektedir.

Timur ilk olarak Horasan'a geldiğinde, Tus şehrini yerle bir etti. Bazı tarihçiler, Timur'un orada Kürtlerle karşılaştığını ve onların ayaktaki develeri yüklemelerine hayran kalarak, bu dev yapılı insanları emrine almak isteğini, aktarır. Yine bazı tarihçiler, 1245-1389 yıllarında, Herat'ın güneyindeki dağlarda "Kürt" isimli bir hanedanın varlığından söz ettikleri bilinmektedir. Böylece Horasan'ın bir Kürt yurdu olduğuna dair verilere rastlamak mümkündür. Horasan’ı iki kez gezen ve bunu Özgür Politika gazetesinde dizi olarak yayımlayan Şoreş Reşi, bölgeyi şöyle tarif etmektedir:

“Meşhed Eyaletinin Kürt şehirleri doğudan batıya doğru şöyle sıralanır: Kelat, Çınaran, Deregez, Koçan, Şirvan, Bojnurd ve güneyde Sebzıvar ile Esferayn. Son ikisi hariç, diğer şehirlerin çoğunluğu Kürt. Bojnurd şehrinin 120 bin kadar nüfusu varki ve bunun 100 bininin Kürt olduğu söylenir. Şadi aşiretinin kurduğu bir şehir. Bilindiği gibi bugün; Suriye, Batı Kürdistan, Konya, Kafkaslar'a dağılan bu aşiretler konfederasyonu, Horasan Kürtlerinin de önemli bir bölümünü meydana getirir. Horasan'da bu isim altında toplanmış 23 aşiret bulunuyor. Bilindiği üzere Kürtler, Osmanlılar ile Safeviler arasındaki çekişmelerden, savaşlardan çok çekti. Özellikle de 1500'lerden sonra bu mücadele, dini bir çekişmeye büründükçe kuzeyden güneye kadar aradaki Kürtler zarar gördü. Mayıs 1515’de Yavuz Sultan Selim’in Anadolu’da ki Alevi inançlı Kürt katliamı, bölgeye yansıyordu. Bu çalkantılı döneminde 1590 yılında Osmanlılar ile Safeviler arasında bir anlaşma sağlandı. Buna göre Azerbeycan, Gurcîstan, Ermenistan, Şehrî Zur ile Lorıstan ve Hemedan Osmanlılara geçti. Bu dönemde genişleyen Osmanlı devletinin halk üzerindeki baskı ve sömürü politikası da şiddetlenmişti. Halk bir yandan göç etti, bir yandan da Celali isyanları başladı. Aynı zamanda Abbas da batıdaki Kürtleri Horasan'a sürmeye başladı. Osmanlı padişahı’da Dersim’de ki Kürtleri (Koçgiri) Erzincan ve Sivas mıntıkasına doğru sürüyordu.”

Kürtlerin bir daha dönmemek üzere Horasan’a göçün ilki 1490-1500 yıllarında gerçekleşmiştir. Kasr-i Şehri antlaşmasından sonra, Horasan’a Kürt göçü önlendi. Bu dönem Qeremanlı aşireti, Şah İsmail'le sığındı. Qeremanlılar bugün de Horasan'da çok kalabalıktır. Bir kısmının hala göçebe olduğu bilinmektedir. Büyük bir bölümünün ise Aşxane İlçesi'nin dağlık kesimlerinde yaşadıkları anlatılmaktadır. Şah İsmail'in bugün sürgünde yaşayan Kürtler üzerinde büyük bir dini tesiri olduğunu bilinmektedir. O dönemde Şah'ın ordusunun % 80'ini Kürtler oluşturmaktaydı. 1500 yıllarında yapılan ikinci büyük göçün ise Şah Abbas ( 1587-1628) döneminde gerçekleşti. Şah Abbas 1593'te Kürt ileri gelenleri ile bir toplantı yapar. İki devlet arasında sıkışan Kürtler ve Çemişgezek Konfedarasyonu, Şah'ın oyununa gelerek Xwar-Weramin (Tahran'ın güney mahalleleri) mıntıkasına gitmeye razı olmuşlardı. Safeviler döneminde yaşanan Özbek ve Türkmen akınlarını durdurmak için, Kürtler kalkan olarak düşünülmüştü. O bölgeye yerleşerek bu bölgenin İran topraklarında kalmasını sağlamışlardı. Kürtlerin bölgedeki askeri etkisi büyük olduğu için bu plan uygulamaya konuldu.



HORASAN'DA KÜRT ŞEHİRLERİ


Horasan göçünde Kürtlerin kurduğu ilk şehirin ismi Şirwan’dır. Bu ismin Kürdistan,dan götürüldüğüne inanılıyor. Daha sonra 55 km daha doğuya giderek Xabûşan (Bugünkü Koçan) şehrini kurdular. Aynı dönemde, Şadi konfedarasyonu da Bojnurd şehrini kurdu. Bojnurd'da Şadilerin kurduğu bir saray bulunmaktadır. Bu saray’ın ismi "Neynıkxane" dir, Türkçe aynalı oda anlamına geliyor. Horasan’da Şirwan, Koçan, Bojnurd, Aşxane ve benzeri Kürt şehirleri bulunmaktadır.

Horasan'da 110’u aşkın aşiretin yaşadığı belirtilmektedir. Horasan’daki en büyük Kürt aşiretleri: Şadi, Keyvan, Qereçorlu, Qereman, Milan, Celali, Şexemiri, Laini, Zaxuri, Sevıka, Badılli, Topkan, Omeri (Emari) ve Reşi’dir. Yüksek ve dağlık yerlerde yaşayanlara Lawin, biraz daha düzlük ve ovalarda yaşayanlara ise Lain’ler deniliyor. Ekrem İzi'nin ‘Her Yönüyle Sincik, Malatya, 2000’ isimli eserinde yazdığına göre, Adıyaman'ın Sincik İlçesine bağlı Lain (Bugünkü Alacık Köyü) bölgesine ait Osmanlı kayıtlarna rastlanmaktadır. Örneğin, "1519'da Lain'de beş hane, bir bekar var; 1524 de 7 hane; 1530 11 hane, 1 bekar; 1547 de 12 hane 2 bekar" Bu iki bölgenin birbiriyle bir bağlantısı olduğu iddiası var. Yavuz Sultan Selim'in katliamlarından kaçan halkın bu ismi kendisiyle birlikte Horasan’a götürdüğü düşünülüyor.

Tewehhudi: "Kürtler Horasan'a geldiklerinde 45 bin aile veya 225 bin nüfusları vardı" diyor. Bazı kaynaklarda bu, 15-50 bin aile ve 1.900.000 nüfus olarak geçmektedir. Daha gerçek tahminlere göre Horasan’da bugün 1.5 milyon civarında Kürt yaşamaktadır. Horasan, özellikle de savaşlarda ve Nadir Şah (1688-1747) zamanında, Kürtler çok eziyet gördü. Yaşadığımız 21. yüzyılda dahi, buradaki Kürtlerin sayılarını belirten herhangi bir resmi belge yok. Şah, Osmanlı-Rus sınırına beş bin aile yerleştirirken, iki bin Omeranlı aile de (60 köy) Qoçan'dan (1730) Gilan'a sürgün edilir. Qazvin'e de Omerli, Bahadırlı ve Bisanlı gibi aşiretler bulunup, bunların da Nadir Şah döneminde Horasan'dan buraya getirildikleri bilinmektedir. Bugün burada yaşayan 1600 köyün de Kürt olduğu bilinmektedir.

Herodot'un yazdıklarına göre: "Asya'da bir ova var. Her yanı bir dağla çevrilmiş ve dağın beş boğazı var; bu ova eskiden Khorasanlılar'ındı; Hyrkanialılar'ın, Parthialılar'ın, Sarangialılar'ın ve Thamanaeililer'in ülkelerine sınır düşüyordu, ama şimdi buraları İranlılarındır ve büyük kralın (Dariyus-ben) mülküdür. Dağdan Akes adındaki ırmak çıkar, beş kola ayrılır ve bu ülkelerin topraklarını sulardı. Kral bu boğazları kapattı ve suyu ovaya saldı. Komşu ülkeler susuz kalınca gelip yalvardılar. O da haraç alarak suyu veriyordu” (Azra Erhat, Herodot Tarihi, 1983, Remzi y). Lain Kürtlerinin yaşlıların başında sarı renkli sarıklar vardır. Bunların eskiden Kürdistan ve İç Anadolu'daki Kürtler tarafından da kullanılıyordu. Bölgede yaşayan Kürtlerin, Anadolu’daki Kürtlerle benzerlikleri bulunmaktadır.

Kürtlerin hakimiyet kurdukları alan, Medler döneminde en geniş sınırlarına varmıştır. Med imparatorluğu dönemi, aynı zamanda Kürtlerin zenginlik dönemiydi. Batıda Kızılırmak, Doğu’da Hindistan, Güneyde ise Süleymaniye, Bağdat ve Halep yakınlarına kadar olan coğrafya, Kürtlerin çoğunlukta oldukları bir coğrafya idi. Medlerin bundan, 2552 (M.Ö 548) yıl önce yıkılmasından bu yana Kürtler siyasi, ekonomik, kültürel, askeri ve ruhi olarak bir araya gelemedi. Artık Kürtler için parçalanmış bir yapı söz konusuydu. Belirli bölgelerde belli kabile veya aşiretler kimliklerini korumaya çalıştı. Horasan Kürtlerinin yüzde 95'i Kurmanci konuşmaktadır. Çok az bir bölümü Lori ve Hewramanice'yi konuşuyor.


HORASAN SONRASI : DERSİM


Koçgiri aşiretinin bilinen en yakın tarihi, Dersim ile başlar. Dersim tarihini bilen, Koçgiri tarihinide iyi bilir. Yüzlerce yıllık Dersim tarihinde Koçgiriyi görmemek Dersim’i anlamamakla eş anlamlıdır. Dersim’den günümüze gelen yüzü aşkın kabile bulunmaktadır. Koçgiri aşireti Dersim’in en köklü ve yığınsal aşiretlerindedir.

Yavuz Sultan Selim’in sürgünleri olan Dersim’liler başlangıçta iki ana kabileden (aşiret) oluşur. Koçgiri aşiretinin ataları, Şeyh Hasanlar, kuzey ve batı Dersim’de iskan olurken, diğerleri de eski Dersim yani Doğu Dersim’de kalanlardı. Şeyh Hasanların, Horasan Kürtlerinden oldukları bilinmektedir. Doğu Dersim’de kalan Kalmansurlar aşireti, bugün kendine Dersimliler diyenlerdir. 19. yüzyılın ortalarında bütün Dersim aşiretlerinin nüfusu 200 bin olarak tahmin ediliyor. Dersim’in Hut ve Tujik bölgelerinde yaşayan Kürtlerin sayısının 100 bin olduğu söyleniyor. Yine 19. yüzyılın başlarında bölgede yaşayan Kürtler ise, 5 değişik aşiret olarak yaşamaktadır. Bunlar, Dersimli, Balabanlı, Çaraklı, Kureşli ve Şeyh Hasanlar’dır.

Dersim’de Koçgiri oluşumu, M.S.700, 1071 ve 1258 yıllarında İran’ın Horasan bölgesinden yapılan göçlerle tamamlanır. Bölgedeki savaş ve sürgün politikaları Koçgiri Kürtleri’nin 5 asır boyunca Horasan’dan Dersim’e göçmelerine neden olur. Hazar denizinin güney batısında, bugünkü Afganistan ile İran topraklarında bulunan Horasan bölgesi Dersim Kürtlerinin yada eski deyimle Dersim aşiretlerinin çıkış noktası olduğu konusunda bütün tarihçiler hemfikirdir.

Horasan’dan gelmelerinden yola çıkılarak birçok Türk veya Kemalist siyasetçi, tarihçi veya yazar, Koçgiri aşiretinin Türk yada Türkmen olduğunu öne sürerler. Bu gerçek dışı bir iddia’dır. Bu iddia Cumhuriyet döneminde bilinçli olarak ortaya atılmıştır. Asimilasyonu gerçekleştirmeye ve Kürt gerçeğini inkara dayalı bir iddia. Koçgiri aşiretinin ana dili Kürtçe’dir. Kürtçe’nin Kurmanci lehçesini konuşmaktadır. Kültürel, sosyal, tarihsel ve sosyolojik yapısıyla Kürt ulusunun bir parçasıdır. Arap yada Türk değildir.

Bugün dahi, yani yaşadığımız şu 21 yüzyılın ilk yıllarında, sözünü ettiğimiz Horasan (Xoarasan)’da yaşayan 1.5 milyon Kürt vardır. Bunlar 5 bin yıldır burada yaşadıklarını, Kürt olduklarını ve Zerdüşt inancından geldiklerini söylüyorlar. Sadece söylemeleriyle de değil yapılan bütün bilimsel araştırmalar bu yönde sonuca varmıştır.

Alevi inançlı Koçgiri ve diğer aşiretlerden Anadolu Kürt’lerine ilk Türkmen’lik propogandasının tarihi kökeni biraz daha eskiye daynmaktadır. Hacı Bektaş-i Veli, Yunus Emre ve Mevlana, Anadoluda ki Kürt kökenli Alevilerin, aslında Türkmen olduklarının, propogandasını yaydılar. Bu propoganda, cumhuriyet döneminde ise devletin resmi idelojisi olarak kabul edildi. Bu idelojinin bayraktarlığını ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yapıyordu. İslamiyet’in yayılmasında sonraki süreçte, Osmanlı İmparartorluğu ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti döneminde “Türkmensiniz yada Türkmeniz” içerikli, asimilasyoncu propoganda daha da artırıldı. Bunun için uygun bazı Alevi kuruluşlarıda bulunmuştu.

Alevi Kürtler veya Koçgirililer, Kürt olmaktan utanmamalıdır. Kendini inkar etmek, korkudan kaynaklanır. Çekinme ve horlanmadan kaynaklanır. Oysa ne inkar, ne korku nede çekingenlik tarihsel gerçeğin üzerini örtemez ve örtemedi. Horasan bölgesinden göç ettirilen üç ana Kürt aşireti bugünkü Diyarbakır, Dersim ve Van yöresine yerleşirler. Ancak bizim konumuz bu aşiretlerden Koçgiri’nin dünü ve bugününü incelemektir.